Ölüm Yelekleri
Yaşam şartları olmuş olsaydı en yakın uydumuz Ay'ın sakin ortamından dünyaya bakarken kim bilir neler düşünürdük? Afrika'nın açlığı, Ortadoğu'nun kaos içindeki Müslüman ülkelerinin Batılı ülkelerin uzaktan kumandalı senaryolarıyla nasıl mikser gibi karıştırıldığını ve sınırların nasıl yeniden
çizilmeye çalışıldığını görürdük.
Yedi milyarı aşkın insan topluluğu artık dünyada şaşkın! Makineleşme ve robot çağı artık insan gücünün ekonomiye katkısını istemiyor. Çalışanlar tedirgin, iş bulamayanlar umutsuz, az ücret alanlar ise yaşamın girdabında borç batağındalar. Artık öyle sokaklara çıkıp haklarını da arayamıyorlar. Çünkü düzen, işlerinin olduğuna şükretmelerinin gerektiğini beyinlerine kazıtmışlar.
Ülkemizde Ortadoğu'nun keşmekeşliği içinde nasibini almaya başladı. Barış sürecini fırsat bilen terör örgütü PKK, Güneydoğu'daki bazı şehir ve kasabaları, Vali, Kaymakam ve Emniyet Birimlerinin haberi olmadan (!) tonlarca patlayıcı başta olmak üzere ağır silah deposuna dönüştürmüşler. İnsanın aklına; bu kadar silahlar o şehir ve kasabalara yerleştirilirken hiç mi kimsenin haberi olmamıştı? Sorusu geliyor ve bu silahları örgüte hangi ülkeler veriyor veya satıyordu? Neyse bunları yetkililer düşüne dursun 2015 yılı ülkemize epeyce çektirdikten sonra yeni yılda 2016'ya umut bağladık.
Eskiden böyle değildik!
Terör nedir, bilmezdik. Sınırlarımız içinde hep birlikte tek yürek kardeşçesine yaşardık.
Dedelerimizden Kurtuluş Savaşı'nda hep birlikte omuz omuza düşmana karşı nasıl bağımsızlık savaşını verdiklerini dinlerdik.
Ülkemde yağmurlar ince ince yağardı,
Ormanların bolluğunda...
Rüzgârlar öyle insanın yüzüne yüzüne çarpmaz,
Kar, romantik yağardı, sevgililerin sarılan bedenlerine...
Aşk ise başkaydı ülkemde...
Belki akıllı telefonumuz, markalı giyeceklerimiz ve hamburger çılgınlığımız yoktu ama birbirimize bakan gülen gözlerimiz ve birbirimizi anlayan sımsıcak yüreğimiz vardı...
Siyaset, bugün ki gibi çirkin hiç değildi,
Devlet büyüklerimizde ne hava, ne de büyüklenme vardı.
Yüzlerce odalarda değil, bir göz odalar da toplanıp neşelenirdik!
Öyle Ey! diye başlamazdı hitaplar ne muhalefetine ne de vatandaşına.
Ne oldu da dört bir tarafımızı düşman belledik?
Ne oldu da şehir ve kasabalarımıza yabancılaştık?
Ne oldu da ülkemde insanlar mutsuz ve umutsuz oldu?
Sen-ben diye ayrılıp durduk...
Peki, bu dünyanın kötü gidişatından kimler sorumluydu? Tarihten günümüze kadar gelen kral, padişah, lider ve diktatör yaftası olanların bunda payı nedir? Savaş bunlar için bir ihtiras mıydı, yoksa bir oyun muydu? Veya tahtını korumak için yapılan kaprisler miydi?
Şu günlerde dördüncü kitabımı tamamladım. Konusu, “Mültecilerin Dramları" İnsanlar yaşadıkları, özdeşlikleri ve batının çaldıkları toprakları neden terk ediyordu? Yani yazımın başında bahsettiğim Afrika insanı neden hep açlıkla anılır? Ortadoğu'ya Süper güçler neden hep çomak sokar ve Müslümanı Müslümana kırdırırdı? Bu oyuna bu insanlar neden gelirdi? İşte adını "ÖLÜM YELEKLERİ" vermeyi düşündüğüm bu çalışmamda, bu sorulara öyküsel bir tatta yanıtlar bulacaksınız.
Örneğin, kemikleri camdan olduğuna inanıp elbisesinin altına demirden destek çubukları ekleten Fransa Kralı 6. Charles normal miydi? Savaşta kazansa da kaybetse de aldığı esirleri kazıklara çaktıran Eflak Voyvodasına ne demeliydi? Moğol İmparatoru Cengiz Han, kendi mezarını hiçbir kimsenin bulamayacağı bir yere yaptırmak için iki bin kişiyi görevlendirip sonra da mezar bittikten sonra bu görevlilerin göz kapaklarını kestirtip çöl ortamında sırtüstü bağlatmış ve güneşin etkisiyle önce insanların gözleri patlayıp yuvalarından akıncaya kadar beklemiş ve sonra başlarını kestirmiştir. Ve bunun gibi daha nice işkence türlerine şahit olacaksınız!
Çalışmamda yine İranlı Nina'nın ojesi yüzünden iktidar milis güçlerince elleri hamamböceği dolu bir kavanoza sokturularak nasıl hayatının karartıldığını, Cemal'in Et Entegre Tesisinde çalışırken -30 derecedeki buzdolabında akşamdan sabaha kadar olan ilginç yaşam mücadelesi ve sonrasında Libya'ya çalışmaya gitmesiyle birlikte onun aşkını ilgiyle okuyacaksınız. Yine çalışmamda, Afrikalıların çöllerdeki amansız yaşamlarını ve mülteci tacirlerinin gemisiyle yaptıkları insanlık dışı yolculuklarını çok farklı bir pencereden film izler gibi okuyacaksınız. Neyse kitabımı daha fazla anlatmadan umarım en kısa zamanda çıkar ve edebiyatseverlerle buluşur…
Keyifli okumalar…
Ertuğrul ERDOĞAN
Ocak 2016 /Bursa
www.erdoganlaedebiyat.com