Ölüm Tuttu Ellerimden
Okyanusa vurulmuş bir dalga gibi arşınlarken sonsuzluk denizini, giderken nefes verdim kuşlara sahil boylarında, gelirken “kanat takmış” balık masalını anlattım yunuslara.
Gökyüzünü paylaştırdım sevenlerin ellerine.
O kadar büyük olsun istedim ki elleri, bir parmağını bırakmak yüz yıl sürsün.
Toprağa tohum diye kalbimi ektim. Gözyaşımı su, Göz nurumu tohum eyledim.
Yine de düştüm RABBİM..
Sevdim. Bir baştan bir başa ekvator kadar uzun kollarım olsa da sarılmaya doyamayacağım kadar. Bakarken güneşten beter yandı gözlerim. Bekledim ki bir ömre bedel saatlerde, gece olsunda serinleyeyim.
Yıldızlardan düşmüş bir kelebek gibi saçlarına konup kısa ömrüme ah edeyim.
Yavrusunun acısını hissedip “şuramda bir acı” var diyen anne gibi, şuralarımdaki buralarımdaki acılarla yaşadım ömrümün yazını kışını. Rüyalarımda devlerle savaştım, dev dedimse “AYRILIK DEVİ” , keloğlanın bile alt edemediği yaralarımdaki irinlere tuz bastım, tuz bile kendini şeker eyledi.
Yine de sevdim.
Yinede sevdim RABBİM.
Öldüm. Gündüzünü kaybetmiş dünyanın kapkaranlık bir örtüye bürünmesi misali….nefesimi tuttum, ölüm tuttu ellerimden: “gözlerinden öperim” dedi, “küçük kardeşim hayattan ne haber?” yaşamak ki, en kısası ölmenin. İşte ben pişmanlığın kanatlarıyla üzgün şarkılar söyledim, adı “daha çok sevseydim ne olurdu sanki” olan..
Ölüm mü dersin beni kavuşturacak olan, yoksa yaşamak mı?
Az gittim uz gittim masal masal içinde sevdim,
Masal bitti sana geldim.
Düştüm, sevdim, öldüm RABBİM..
ATATÜRK KÖŞESİ
Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir…
DÜŞÜN-TAŞIN
Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et)