Ölüm Gerçeği ve Mutlu Yaşamak
Şehit cenazelerindeki şehit yakınlarının ve yetkililerin açıklamalarını izlerken; insanlar ölüm gerçeği ile içiçe iken, mutlu yaşamaya çalışmak gerçeğini neden gözardı ederler diye düşündüm. Savaşlar, çatışmalar ve ölümler, cinsel amaçlı ölümler, ihmal nedeniyle trafik ölümleri, yanlış tedavi ölümleri gibi saymakla bitmeyen ölüm gerçekleriyle içiçeyiz.
İnsanlığın ölümcül Hastalığı; savaşlardan, bencillikten, çıkardan, inançlardan, saplantılardan dogmatik inançlardan, irade zayıflığından, biattan doğar.
Günlük yaşamda aranızda ölümcül hastalığı olan var mı diye sorarız. ?
Bazılarınız; çok şükür bildiğimiz kadarıyla yok der.
Bazılarınız; var hem de nasıl der ve ne olduğunu anlatmaya başlar.
İstisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap, neredeyse otomatik olarak çıkar; ölüm.
Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir.
Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Birçok insan bu doğal gerçeği sessizce onaylar.
O halde; İnsanın öleceği belli ise insanın ölümcül bir hastalığının olduğu da açıktır.
Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Çoğu insan hayır der.
Saniye içinde olma olasılığı var mı? Bazılarınız Evet var der.
Ya Yarın ? Bazılarınız Evet der.
Ya 30 yıl sonra? Bazılarınız olabilir, der.
Bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz?
Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sessizce düşündünüz şimdi. Çünkü; genellikle yaşama böyle bakmamışsınızdır.
Peki bir de tersini düşünelim. Bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce
öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Burada rahatsız olmaya başlarsınız. Konuyu değiştirsek dersiniz.
Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz. Acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız? Kesinlikle çok farklı geçerdi diyeniniz olabilir.
Bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın. Bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir ´Seni gerçekten çok seviyorum´ demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz?
Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
Bazılarınız ağlıyordur belki. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişsinizdir.
Acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli? Hangilerinde ´Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim´ diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz?
Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
Ailemiz, Yakınlarımız, Sevdiklerimiz, İş arkadaşlarımız, Komşularımız ve Hayatı paylaştıklarımızla birlikte geçirdiğimiz her anı önemsemek ve asla ama asla kalp kırmamak gerek. Hiç şüphe yok, Kalp Kırmanın hiç ama hiç telafisi de yoktur.
Günün Sözü: Her şeyin telafisi olabilir ancak anlamını düşünerek yaşamanın telafisi yoktur.