Olmadı. Bu Bize Hiç Yakışmadı
Bandırma Belediye Meclisi’nin kasım ayı olağan toplantısı, akşam saat 20.00’de Mevlana gösterisi nedeniyle saat 18.00’e alınmıştı.
Tam da bizim işimizin en yoğun olduğu bir saat diliminde yapılması nedeniyle, bugüne kadar yıllardır takip ettiğim meclis toplantısına gecikmeli gitmek zorunda kaldım.
Gittiğimde, saat 19.30 geliyordu. Girdiğimde, AKP’li Belediye Meclis Üyesi Zeki Ersin, kürsüde konuşma yapıyordu.
Konuşmanın konusu da bütçe üzerineydi...
Ancak, salona girdiğimde bir tuhaflık vardı.
Büyük bir sessizliğin yanı sıra, CHP’li meclis üyelerinin oturduğu sıralar bomboştu.
Sadece en öndeki iki sıra dolu, diğerlerinde hiçbir meclis üyesi bulunmuyordu.
Garip bir durum olduğu belli oluyordu.
Gündem maddelerini alıp, yerime oturduğumda, CHP’lilerin yaşanan bir tartışmanın ardından salonu terk ettiklerini öğrendim.
Toplantı bitip de, nedenini öğrendiğimde, ciddi olarak söylemem gerekirse, çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.
Yıllardır takip ettiğim belediye meclis toplantılarında birçok tartışmaya şahit oldum. Bir çok fikir ayrılıklarının karşılıklı dile getirilmesini kendi penceremden bakıp, yine bu sütunlardan kendimce değerlendirdim.
Olumlu olarak gördüklerimi destekledim, görmediklerimi ise eleştirdim.
Tüm bunları yaparken de, yine kendi mantık süzgecimden geçirerek, hiçbir parti ayrımı yapmadan, hiçbir kişiye şahsi davranmadan, olabildiğimce objektik kriterler doğrultusunda yaptım.
Fakat, bir kez daha ve son derece üzülerek söyleyeyim ki, hiç de böylesine bir durumla karşılaşmadım ve hiç de böyle bir yazıyı kaleme alacağımı düşünmedim.
Sorunun kaynağı da, Bandırma Belediye Meclisi’nin, Bandırma’daki iki caddenin adını değiştirip, Mehmetçik Caddesi adını koymasıydı.
İşin ilginç tarafı da, değiştirilmek istenen caddelerin isimleri Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı olmasıydı.
Bu ülkenin yetiştirdiği ender kimlikler arasında yer alan, kişilikleriyle, dürüstlükleriyle, fikirleriyle bu ülke insanına yön veren, yol gösteren, bugüne kadar onlarca, yüzlerce hassas konuya parmak basıp, bu ülke insanının nasıl suiistimal edildiğini ve kapalı kapılar ardında yaşananları bilgileriyle, belgeleriyle ortaya koyan iki ismin yer aldığı caddelerin isimleri değiştirilip, Mehmetçik Caddesi konulması, bende çok büyük bir hayal kırıklığı yarattı.
Hiç kimsenin karşı çıkamayacağı gibi, elbette ben de Bandırma’da bir caddeye Mehmetçik isminin konulmasına karşı çıkacak değilim. En başta destekleyenlerdenim üstelik.
Fakat, koskoca Bandırma’da ismi değiştirilecek cadde kalmadı da, bu iki nadide insanın isminin yer aldığı caddelerin değiştirilmesini kabullenmek mümkün değil.
Bunun altında kesinlikle bir hinlik, kesinlikle bir siyasi provokasyon var. Aksi düşünülemez.
Neden Uğur Mumcu? Neden Ahmet Taner Kışlalı?
Başka cadde mi kalmadı?
CHP’lilerin önerdiği Nato Caddesi’nin suyu mu çıktı. Ya da ne bileyim, o kadar ismi dahi olmayan birçok caddemiz dururken...
Bugün mesleğe başlayan, bırakın mesleğe başlayanı, ben dahil yüzlerce, belki de binlerce gazetecinin hayalinde, bir Uğur Mumcu olmak, bir Ahmet Taner Kışlalı olmak yatarken, bu iki değerli insanın isminin değiştirilmesinin mantığı ne?
Her iki ismin kimliğini, kişiliğini, eserlerini, ülkeye kazandırdıklarını, burada uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Herkesin elinin altında bilgisayar var. İnternete giren ve Google’dan isimlerini yazdığınızda, önünüze yüzlerce bilgi ve belge çıkıyor. İsteyen, oradan tekrar tekrar okuyup öğrenebilir.
Ama bunun yaratacağı utanç bize yeter.
Bir yandan çağdaşlaşma yolunda önemli adımlar atarken, diğer yandan öncelikle gazetecilik mesleği dalında bu ülkeye sayılamayacak kadar büyük hizmetleri geçmiş insanların isimlerini hazmedememek, bırakın çağdaşlaşmayı, ancak bağnazların alacağı bir tavır olarak düşünüyorum.
Ve böyle bir karara ortak oldukları için de, doğrusu Bandırma Belediye Meclisi’ni kınıyorum.
Kaldı ki, gazeteci olarak son derece beğendiğim, son derece takdir ettiğim ve “keşke olabilseydim” diye özendiğim bir Uğur Mumcu ile aynı fikirleri paylaştığımı söyleyemem.
Ama, O’nun bu ülkeye, bu ülke insanına kazandırdıklarını, öğrettiklerini de, ortaya çıkarttıklarını da görmezden gelemem. Sadece ben değil, hiç kimse gelemez.
Bu bir öç almadır. Bu bir kin duygusudur.
Bunu bir intikam alma boyutuna getirenlerin acaba bu ülkeye, bu iki insanın yaptığı hizmetlerin yüzde birini yapmış olması söz konusu mudur?
Bu karara el kaldırarak oy verenler de, acaba neye oy verdiklerini bilinçli bir şekilde mi iradelerini ortaya koymuşlardır?
Hiç kimse kusura bakmasın, ama bunun sağlıklı bir irade ile kabul edildiğine bir türlü inanamıyorum.
Eğer öyleyse, birileri çıkıp da bana mantıklı bir açıklamasını yapsın lütfen.
Yalnız, ısrarla söylüyorum mantıklı bir açıklama bekliyorum...
Caddelerin uzun olması, karışıklık yaratması, nerede başlayıp nerede bittiğinin bilinmemesi gibi mazeretle-rin de çok geçerli olma-dığını da biliyorum.
Eğer Mehmetçik Caddesi adı konulunca, bu karışıklık ortadan mı kalkacak? Aksine daha da artacak. Böylesine uzun iki caddeyi bir tek cadde yapınca, kapı numaraları ne olacak?
Ayrıca, bu isim değiştirmenin altında, toplumun psikolojik olarak etkileneceği hiç düşünülmedi mi?
“Ben ne istersem yaparım” mantığı bu kadar mı gözleri bağlıyor, bu kadar mı hırslandırıyor?
Bu iki ismin değiştirilmesiyle, toplumda “Demek ki, bu iki insan Mehmetçik’e karşıymış ki, onların isimleri silindi de, Mehmetçiğin adı konuldu!..” diye düşünülmeyeceğini kim garanti edebilir.
Böyle bir düşmanlığı yaratmaya kimin hakkı var?
Üstüne üstlük, artık toplumda kullanıla kullanıla yer etmiş bazı değerlerle de böylesine oynamanın zararlarını hep birlikte görmüyor muyuz?
Mehmetçik isminin konulması ile şu an içinde bulunduğumuz toplumsal duyarlılığın gereği olarak anlamlı bir hizmet verirken, diğer iki ismi yok saymak ne kadar doğru?
Ve Uğur Mumcu olsun, Ahmet Taner Kışlalı olsun, erken sayılabilecek bir yaşta, bu ülkeden göçüp giderken, herhangi bir kaza kurşunu ile ölmediler.
Her ikisi de kahpe tuzaklarla, emperyalizmin ahtapot kollarının sardığı ülkemizde, hepimizin gözleri önünde öldürüldüler.
Her ikisi de bu toplumun gözünde birer basın şehididir.
Eğer Bandırma, bunları göremeyecek kadar bir körlük içerisindeyse, bizlere çok yazık.
Demek ki, bizler, bu ülkeye canıyla, kanıyla, beyniyle, kalemiyle, yüreğiyle hizmet edip, bu toplumun aydınlanmasında ön ayak olanları hiç anlayamıyoruz ve onlara gereken değeri veremiyo-ruz demektir.
Kim ne derse desin, böylesine bir ayıbı da Bandırma’ya yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.