Ölesiye İnanmak!
Herkes bir şeylere inanır. Ancak inanma nasıl bir şeydir fazla düşünmez.
Düşünmez ama inanır.
Gelin birlikte, şu “inanma işini” biraz deşeleyelim.
Örneğin beline dinamitleri bağlayıp, intihar saldırısı yapan kişileri düşünelim.
İntihar saldırısı yapanların düşüncesini, şöyle geçiştiremeyiz; Efendim onlara bazı uyarıcı kimyasallar veriyorlar ve kişiyi trans durumuna sokup gönderiyorlar.
Evet, belki böyle olanları da vardır. Ancak “inanç sistemini” incelemeden “ölesiye inanmayı” anlayamayız.
Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA, bu inanma meselesini anlamak için; psikoloji uzmanlarından ordular kurarak, bunu anlamaya çalışıyorlar.
İnanmanın mekanizmasını çözerek, intihar saldırılarının önünü almaya çalışıyorlar.
Biliyorlar ki inançlar kitlelere mal olursa, IŞİD’tan beter olur.
Amerika’nın İslam ülkelerini tam olarak denetleyebilmek için, bu inanma işini tam olarak çözmesi gerekiyor.
İnama mekanizması kısaca şöyledir.
Zihin bir konuda boşken, daha önce böyle bir bilgiye sahip değilken, dışarıdan bir bilgi veya fikir gelir.
Zihin, önce gelen bu yeni ilk bilgiyi bir değerlendirmeye tabi tutmadan hafızaya atar.
Hafızaya atılan bu ilk bilgi, başka bilgiler ile mukayese edilemediğinden, bir sonuca varılmadan boşlukta kalır.
Daha sonra, bu gelen ilk bilginin yerini alacak başka bilgi gelmemişse, gelen ilk bilgi, doğru olarak kabul edilir.
İnanmanın ilk çekirdek bilgisi budur.
Zihin daha sonra gelen yeni bilgileri, bu çekirdek bilgi ile mukayese etmeye başlar.
İlk çekirdek bilgi kabul edildiğinden, ondan sonra gelen fikirler bu doğruya uygunsa kabul edilir. Uygun değilse, ret edilir.
Yani “çekirdek bilgiye” uygun olanlar alınır. Uygun olmayanlar atılır.
Zihni bir iplik yumağına benzetirsek, uygun olanlar yumağa sarılır. Uygun olmayanlar yumağa sarılmaz.
Böylece çekirdek bilginin etrafında bir yumak oluşur.
Eğer siz o çekirdek bilgiye uyum sağlayan bolca fikir verirseniz, yani telkin ederseniz, yumak gittikçe büyür. Gittikçe sıkılaşır. Ve katı(rijit) bir hal alır.
Çekirdek bilgiyi, başka bir deyişle, inancı ortadan kaldırabilmek için; ya yumağı yavaş yavaş çözeceksiniz. Ya da o zihinde “şok ve dehşet” yaratacaksınız.
Yoksa bu katılaşmış inancı çözemezsiniz.
İslamiyet’te, her gün kılınan beş vakit namaz bu yumağın daha büyümesine ve sıkılaşmasıyla, devam eder.
Bu inanç yumağını çözmek tabi ki, bilimin işidir.
Ancak inanmayı bilim bu güne kadar yeterince çözememiştir.
Ortadoğu’da yaşadığımız “şok ve dehşet” bakalım inançları çözecek mi? Yoksa şok ve dehşet zihindeki yumağı daha da içinden çıkılmaz hale mi getirecek?
Ve bunun sonucu olarak, yeni köktenci örgütler mi ortaya çıkacak?
Yoksa HORASAN örgütü böyle bir örgüt mü?
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com