Öldürmeyeceksin!
Büyüme çocuk!
Nedir bu dünyanın ve dolasıyla insanlığın şu ‘Dincilerden’ çektiği.
Ben küçükken hiç anlayamıyordum ve
bu yüzden de üzülmüyordum. Üzüntünün ne olduğunu da bilmiyordum belkide.
Sonra büyüdükçe hüznüm ve üzüntüm de büyüdü benimle. Ve bu aralar o kadar büyüdü ki taşıyamıyorum artık, beni de geçti.
Sebebi de; dini anladığım kadar şu ‘Dincileri’ anlayamayışım!
Dine bakıyorum başka, ‘Dincilere’ bakıyorum başka şeyler görüyorum.
Artık büyüdüm çünkü. Temyiz edebiliyorum. İki büyük semavi (Kaynağı bir olan) dinin müntesiplerine baktığımda dinleri ile onların arasında çelişkiler, parazitler tesbit edebiliyorum zira.
İslam ve Hirisitiyanlık! Müslüman ve Hiristyan!
İslâm dininin teorik anlayışına baktığımızda; inancı, rengi, ırkı ve sosyal konumu ne olursa olsun her insanın hayatını dokunulmaz bir değer olarak kabul eden, insan hayatına yönelik her türlü saldırı ve tehlikeyi en etkili şekilde önlemeye çalışan bir din olduğunu görmekteyiz. Bu nedenledir ki İslâm, bırakın ötekinin canınan kıymayı, kişilere yaşama haklarını kendi elleriyle yok etmek olan intihar hakkını dahi vermemiş, yasaklamıştır.
Şöyleki; “Birbirinizin canına kıymayın 4/29” Rahman’ın kullarından söz ederken: “Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. 25/68” demekte ve “Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz…” dedikten sonra da “Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? ” hakikatını gözler önüne sermekte ve “Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. 2/85” ikazını yapmaktadır. “Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler… muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır… 6/140” “De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. 6/151”
Fakat bu dini kabul edip kendilerini bu dinin müntesipleri olarak gören ‘Dincilerin’ pratiğine baktığımızda öldürmelerin en yoğun yaşandığı coğrafyada yaşadıklarını görmekteyiz, her ne hikmetse?
Hiristiyanlık anlayışına gelince, bu anlayışın teorik metin kabul edilen günümüz incillerine dahi baktığımızda şunu görmekteyiz: İsa’ya yaklaşan bir genç, “Ey salih Öğretmen” dedi, “Sonsuz yaşamı sağlamak/kazanmak için ne iyilik yapmalıyım?” O da, “Neden bana iyilik hakkında soru soruyorsun? Yalnız bir tek Allah iyidir. Eğer yaşama kavuşmak istiyorsan, buyrukları uygula.” dedi. Genç, “Hangilerini?” diye sordu.
İsa dediki: “Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, babana ve annene saygı göstereceksin, insan kardeşini kendin gibi seveceksin.” Genç, “Daha ne yapmam gerekir, eksik kalmamak için?” dedi. İsa, “Eğer tam olmak, yetkin olmak istiyorsan, git varını yoğunu sat, yoksullara dağıt; böylece göklerde hazinen olur.” dedi. Genç bu sözü duyunca yüreği tasayla/hüzünle dolarak kalktı gitti. Çünkü malı mülkü pek çoktu…(Matta 19/21) Kur’an dahi İsrâiloğulları'ndan bahsederken: “Bunun içindir ki, İsrâiloğulları'na: ‘Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur’ hükmünü yazdık. 5/32” demektedir.
Peki, bugün bu iki dinin müntesipleri olanların hükümdarlığı altında olan dünyada normal sıradan ölümler mi çok yoksa öldürülmeler/katliamlar mı çok?
Yoksullara dağıtma karşılığında göklerin krallığını müjdeleyen İsa'dan (a.s), kilise saltanatında; altından tahtalara oturmayı vadeden bir hiristyanlık anlayışı çıkaran din adamları ile bir sundurmada bir hasır ve bir yastıkla yaşayan, arka arkaya üç gece buğday ekmeğiyle karnını doyurmayı kabul etmeyen Muhammedî bir islam anlayışından günümüz nobranlık ‘İslamını’ çıkaran din adamları beni çok düşündürüyor.
Yoksa her din adamı kendi peygamberinden tevarüs ettiği kitabı okumuyor mu, okuyorsa da anlamıyor mu? Daha da vahimi demekki bu emirleri ümeraya başka avam ve tebaaya başka başka yorumlayıp anlatıyor. Ya din adamları halen o kitapları (İncil ve Kur’an’ı) okumamış ya da başkalarına (daha doğrusu sadece kimsesiz ve fakirlere) uygulanması gereken kurallar manzumesi olarak algılıyor ki halen lüks ve debdebe içinde bir yaşam sürmekteler...
Hani nerede, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” anlayışı!
Ne ben değişebildim ne de onları değiştirebildim, sana da ne halin varsa gör diyemiyorum çocuk! Ve hal böyle olunca benim de sana bir tavsiyem var çocuk! En büyük tavsiyem sana; büyüme sen çocuk, yapabiliyorsan büyüme, bunu küçük yüreğinle başarabilirsen gerçekten de büyük iş yapmış olursun. Ben büyüdükçe ağlamalarım da büyüdü çünkü. Beni görmezden geldikleri gibi, seni de görmezden geliyorlar çocuk! Görmezden gelmek; birine verilebilecek en büyük cezadır, yok saymaktır aslında öldürmenin başka bir versiyonudur...
Ben, aynı mabuda inanmasalar da insanların, bir arada, barış ve huzur içinde yaşamayı başarabilecek kapasitede yaratıldıklarına inanıyorum.