Okunacak Kitap Gibi…
Gönlümü açıp arıtma çabasındayım yine… İçimdekini açmadığım takdirde onları arıtamam ki. Yaşam sürekli açılım çünkü…
Daha küçücükken başladık temel eğitime. Hani elimizi ateşe uzattığımızda, bize onun sıcak olduğunu ve elimizi yakacağı söylenmişti ya… Biz itaat etmeyip, kendi yolumuza gittiğimizde, yandı elimiz ve bunun acı verdiğini gördük.
Ama bize tekrar ateşe dokunmamayı öğrettiler yine de…
İşte ruhsal hayatta da bazı şeyleri öğrenmeliyiz. Bunlara uymazsak sonuçlarına da itiraz etmeden katlanmak zorundayız. Bu öğrenme işi insana göre değişir genelde. Bazıları kolay öğrenirler, sonunda kendilerini öylesine uyumlu bulurlar ki, artık öğrenecek dersleri kalmaz gibidir.
Oysa yaşadığımız sürece dersimiz bitmez bizim…
Bir şeyleri öğrenmeye başladığımızda hayatla kusursuz uyum içinde ve her şeyle bir akarız. İşte bu herkesin erişeceği son bilinç aşamasıdır.
Bir de gönlümüz var! Acaba gönlümüz yaptığımız işte mi? Eğer ki, yaptığımız sevgi ve kendini verişin izlerini taşımıyorsa biz yaşayacak yeni yer ve özgür kalacak yeni gök bulamayız.
Bilinmesi gereken bir şey var ki, yaptığımız her ne ise, Yaratanın şanı ve muhteşemliği için yapmalıyız. İşte o zaman o işi kusursuz yaparız.
En çokta kendimi okunması gereken bir kitaba benzetmem hoşuma gider. Öyle bir kitap ki, her sayfasını herkesin açıp okuyacağı bir kitap gibi…
Gizleyeceğim bir şeyin kalmadığı, tam özgürlüğün ve prangasız olmanın ne olduğunu bildiğim bir kitap…
Gönlümde olanı paylaşıp, alay edilmekten korkmadığım…
Yaratanın varlığının her zaman farkında ve küçücük bir çocuk gibi yalın ve sade olduğum…
Düşünsenize yalınlık ruhsal yaşamın işaretidir. Onda karmaşalık bulunur mu? Hayır!
Eğer karmaşa görürsem ve hissedersem o benden değildir. İşte o zaman tavrımı değiştirmem ve ne olacağını görmem gerek.
Ya gökkuşağını kovalamak için kaybedilen zamana ne demeli? Gökkuşağı zaten içimizde… İhtiyacımız olan her şey bizim içimizde, açılmayı bekleyen ve okunması gereken hem de sayfa sayfa…
Önce içimize bakıp kendi kitabımızı okumak için zaman ayırmak, o zaman mutlaka buluruz ne arıyorsak içimizin bir sayfasında.
Cevap her zaman içimizde, cevap orada… Ama çok sabırlı olmalıyız ve onu bulmalıyız. Vakit geldiğinde bizim için ne olacaksa ortaya çıkacaktır.
İnancımız sağlam ve sarsılmaz olduğunda içimizin sayfaları ne kadar karanlık ve okunması umutsuz gözükse de azimli olduğumuzda, iyiyi görmeden kötüyü görsek de…
Şunu iyi bilmeliyiz ki, her şey yaratanın elindedir. Her şeyin bir zamanı ve uyumu vardır. Yeter ki bunun bilincinde olalım.
Çünkü her şeyi kusursuz ve zamanında ve birlikte yürüten bir sistemin içindeyiz.
İçimizde kurumayan bir pınar var. Yaşadığımız sürece durmadan akan… Her gece uyuduğumuzda bilincimizi nasıl idrak edemeyip elde tutamıyorsak, sabah yeniden uyandığımızda bu, bir mucize kabul edilmeli bence.
Çünkü yeniden doğuşu yaşıyoruz. Yaşamakta olduğumuz gerçeği görüyoruz.
Değişimden endişe duymadan ve onlarla mücadeleye girmekten çekinmeden…
“Muhteşem şafaktan önce en karanlık saat çalar. İşte şafak sökmekte, kusursuz bir uyumla gelmekte… Ve hiçbir şey onun oluşumunu durduramamaktadır.”
Kâinat kusursuz çalışıyorsa biz neden duruyoruz ki?
En aydınlık dolu sayfaların, sizin olması dileği ile…
Maide abla,
Mayıs 31st, 2009 at 14:35Yüreğine sağlık, şafağın oluşumunu insanlar kendi bünyesinde en olumlu ihtişamıyla aramak isterlerse, asla dünyaya karamsar bakmazlar,kainatın bu kusursuzluğunu insan oğlu güzeli görme isteği ile en güzel şekilde bünyesinde barındırır.Tabi ki kendisi isterse,yüreğine izin verirse... Kalemin yüreğin kadar güçlü,sevgin de kainatın sonsuz ışığı kadar hep yanıyor,coşuyor... Sevgiyle kal!