Okullar Açılıyor…
Okulların açıldığı dönem her evde büyük bir heyecan söz konusudur. Tabii büyük bir de sevinç. Bu öyle bir sevinçtir ki, bir önceki yıllardaki tüm kırıklıkları, kırgınlıkları da unutturur. Neşe doludur çocuklar. Veliler ise daha çok endişeli…
Yeni bir eğitim-öğretim yılı başlıyor. Türkiye’nin eğitim çarkı yeniden
işlemeye başlayacak. Ancak eğitim sistemimize ait sayısal verilere baktığımızda ülkemizdeki her türlü gericiliğin, yoksulluğun, ayrımcılığın, adaletsizliğin çürüme ve yozlaşmanın ilk elden bir örneği haline geldiğini görmekteyiz. Ve ne yazık ki bunun anlaşılabilmesi için öyle uzun boylu araştırmalara da gerek yoktur. Özellikle Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerin merkezleri ya da ekonomik hali iyi semtlerde yer alan okullardan, kenar mahalle okullarından birine ya da ülkemizin birbirine göre daha batısı ve doğusu arasında yer alan noktadaki bir okula dışarıdan bakmak bile eğitimdeki her türden adaletsizliği, bilimsel nitelik ve olanaklardan yoksunluğu apaçık göstermektedir.
Eğitim sistemimiz, on dördüncü yılını deviren ve bugüne kadar altı bakan eskiten AKP iktidarında nelere tanık olmadı ki? Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı… Her biri eğitim sistemini büyük adımlarla piyasalaştırıp gericileştiren bir sürecin mimarları oldular. Yeni Milli Eğitim Bakanı ise bir önceki AKP hükümetinin Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz oldu. “Savunma Bakanı eğitimden ne anlar?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Sorun da bu ya! Eğitimden anlamasına da gerek yok anlaşılan. Şimdi, 4+4+4 sistemiyle bir gericileştirme yuvası haline getirilen eğitim alanına 3+3+3+4 eğitim sistemini devreye sokarak yeni bir tüy dikmeye hazırlanıyor sayın Bakan.
15 Temmuz’da AKP’ye yönelik gerçekleştirilen başarısız darbe girişiminin ardından cemaate yönelik TSK, eğitim ve polis teşkilatı içerisinde tasfiye süreci de başlatılmış oldu. Fethullah Gülen cemaati ile bağlantısı olan, olduğu düşünülen kişiler tek tek devlet kurumlarından arındırılmaya çalışılıyor(!) Bunun yanında Gülen’e ait olduğu düşünülen eğitim kurumlarına da el konuldu, devletleştirildi. Bakıldığında bir yandan çok güzel gibi görünüyor. Çocuklarımızın okuyabileceği okul sayısı arttı diye sevinenler bile var. Ancak bu okulların neredeyse hepsi İmam Hatip oldu. Kimi İmam Hatip Lisesi, kimi İmam Hatip Ortaokulu…
İmam hatip okullarının açılması iki kanun maddesine dayanır; biri Tevhid-i Tedrisat Kanunu (4. Madde), diğeri 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu. İmam hatip okullarının adının geçtiği 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32. Maddesi şöyle der: “İmam-Hatip Liseleri İmamlık, Hatiplik ve Kur’an Kursu öğreticiliği gibi dinî hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe, hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır...” İmam hatip ortaokulları, İHL’lerin hazırlık okulu olduğu belirtilerek bu kanunun 25. maddesine 2012’de 4+4+4 yasasıyla eklendi. Bu demektir ki ister ortaokul ister lise olsun imam hatipler, dinî hizmetlerini yerine getirecek din adamı yetiştirmek üzere din eğitimi ve öğretimi yapılan okullardır.
Bu durumda İmam Hatip okullarının dayanağı kabul edilen bu iki kanunun, hâlihazırdaki Anayasamıza aykırı olduğunu da görmek gerekiyor. Çünkü Anayasa, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi dışındaki dinî derslerin öğrencilere verilmesini tercihe bağlıyor. Oysa imam hatip okullarındaki dinî dersler zorunlu. Anayasa’nın 24. maddesi şöyle “… Din Kültürü ve Ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır...”
Gördüğünüz gibi Anayasa, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi dışındaki “din eğitimi ve öğretimi”ni isteğe bağlamış. Maddenin son cümlesine göre din eğitimi ve öğretimi yapan imam hatip ortaokullarında zorunlu olan Kur’an-ı Kerim, Arapça, Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dinî Bilgiler ile liselerinin Kur’an-ı Kerim, Temel Dini Bilgiler, Siyer, Fıkıh, Tefsir, Hadis, Akaid ve Kelam dersleri için öğrencilerin rızası alınmak zorundadır. Şu haliyle İmam Hatip ortaokulu ve liselerindeki dinî içerikli zorunlu derslerin tümü Anayasa’ya aykırıdır. Ancak ısrarla devam edilmekte hatta ve hatta parası olup laik eğitim veren bir özel okulda okuyamayacak olan tüm çocuklar başka seçenek olmadığından o okullara yönlendirilmektedirler.
Oysa IŞİD’in Selefi-cihatçı referanslara dayalı toplum ve devlet örgütlenmesi “yeni dünya düzenini” vahşet gösterisi ve bombalı saldırılarla ilan ettiği bu dönemde laiklik ve laik eğitim tarihimizde olmadığı kadar kritik öneme sahip. Piyasacı düzen ile İslamcı totaliter pedagojinin iki taraflı kıskıvrak ele geçirdiği “eğitim sistemi”, yoğun Sünni asimilasyon aygıtına dönüşerek rejimin, İslamcı toplum inşasına hız kazandırmaya devam ediyor. Müslüman Kardeşler düşünceleri ve cihatçı şuuruna sahip Değerler Eğitimi “Milli Eğitim Müfredatı” halini aldı. Bu ise çok acıdır.
Kamusal eğitim vermekle sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı da, bu yıl da özel okullara yerleştirilen öğrenciler için kişi başına ortalama 3 bin TL’den toplam 500 milyon TL’lik teşvik giderini vermeye hazırlanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın özel okullara yağdırdığı öğrenci teşvik harcama kaynağının vatandaş vergileri olduğunu söylemek dahi istemiyorum artık…
Yeni Türkiye’de laik eğitimi şimdilik “meta” gibi piyasalara devretmiş, parayla satın alabilen müşterilerine sunan bir düzen gelişmeye başladı. Piyasalaşan “laikliğin” karşısında sosyal politik bilincine, birey olma gücüne anaokulunda el konulmuş, sömürü ve eşitsizliğe karşı zihin kalıplayan İslamcı içerikleri evrensel bilgi sanan on milyonlarca çocuk yetiştirilmeye başlandı diğer tarafta. Çocuğunun laik eğitim almasını isteyen herkes parasını bulmak ve çocuğunu özel okula göndermek durumunda kalıyor bu yıl da.
Cumhuriyet, hem de temelinde devrimcilik ve pozitivizm yatan bir cumhuriyet, dinden medet ummaya başladı mı, bu gidişin sonu yoktur. Ancak bu gerçek pek çok gözden kaçmakta veya kimse sesini çıkarmadığı için süregelmekte ve tükenişe doğru gitmekteyiz…
Eğitime, özellikle de yarınlarımız olan çocuklarımıza sahip çıkalım…