content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

03 Kas

Öksüz Bırakılan Cumhuriyet!

Bu günkü yazımda, Cumhuriyetin yalnızlığını yazmak istedim. Hala kabul edemediğim bir gerçek var, ''Artık Cumhuriyetin anlamı değeri kalmadı'' diyen ve ''Kemalizm laiklik değil, asıl olan ümmetçiliktir.

Çağdaş Cumhuriyetin değerlerinden tek bir belirti kaldı mı acaba? Her keresinde arkasına gizlendikleri, kendilerinin bile inanmadıkları demokratik açılım masalının içinde, ben düşünceye saygı ifadesini görmedim.''Herkes istediği düşünceyi ifade etme özgürlüğüne sahip olacak bu ülkede''diyen siyasi iktidar, düşünen yazan eleştiren yazarlarını, bilim adamlarını, gazetecileri, düşünen değerleri bir gece de içeri tıkmadı mı,bu mudur özgür demokratik bir ülkede demokrasi anlayışı?Yoksa bunun adı yeni tanıştığımız ''İleri demokrasi mi?” Peki ülkenin çağ atladığını, demokratikleştiğini savunacaksınız,ama tüm bu değişimlerin halka yansımalarını gösteremeyeceksiniz.

Çağdaş anlayışın, eğitimin, kültürel değişimin, sanatın yansımaları nerede? Eğitimden uzak bir toplumun, daha demokratik, daha uygar, daha çağdaş, daha sağlıklı bir karar verme şansı var mı? Böyle bir topluma hâkim olmanın ve o toplumu istediğiniz biçimde yönetmenin adı, korku toplumuna hâkim olma modelinin adı değil mi? geliyoruz sindire sindire geliyoruz'' diyen bir zihniyetin, koca bir ülkeye hâkim olmasını kabul edemiyorum. Düşüncelerimi yazmaktan dolayı, başıma geleceklerden de asla korkmuyorum. Hala ne olduğu belli olmayan ''İleri Demokrasi'' adını verdikleri sistem anlayışında.

İstiklal Mahkemeleri zaman zaman icrai adalet yerine, icrai siyaset yapmış ve rejimi korumak isterken masum insanları haksız yere mahkum etmiş olabilir.Ama bütün bunlara rağmen Atatürk'e bu nedenle dil uzatmak haksızlık değil de nedir?vatanın kurtuluşunu,bağımsızlığını ve beceriksiz yöneticilerin elinde düştüğü bugünkü gibi hiç de parlak olmayan haline rağmen.Bu günkü çağdaşlığı ona borçlu değil miyiz?.

Şimdi, ''Justice sommaire'' (Kısa yoldan adalet ve hükmetmek)denilen kavrama uyan bir sistem anlayışı hakim değil mi ülkeye? Fransız ve  Bolşevik ihtilallerinde olduğu gibi, düzmece yargılamalar ve sorgusuz sualsiz infazlarla suçlu veya suçsuz yüzlerce insanın hayatının akıbetinin ne olacağını bile bilmediği bir durum yok mu ortada, buraya kadar gelinen noktadan sorumlu siyasi iktidar değil mi? CUMHURİYET. Atatürk'ün bu ülkeye miras olarak bıraktığı çağdaş değerlerden en önemlisidir. Her yıl gittikçe bu değerlerden uzaklaşan, ya da uzaklaştırılmaya çalışılan bir toplum yaratmak cumhuriyete yapılacak en büyük kötülüktür.

Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıklı uygulamasını temin eden hükümet şekli cumhuriyettir. Türk milletinin tabiat ve adaletine en uygun olan idare cumhuriyet idaresidir. Çağdaş bir cumhuriyet kurmak, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.

Çağdaş Cumhuriyet demek; laik demokratik aydınlık değerlerin asla değiştirilemeyeceği demektir. ''Benim naciz vücudum bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, sonsuza kadar benim bıraktığım çağdaş değerlerin ışığında, yaşayacaktır ve daima bu değişim anlayışı içinde tüm dünya ülkeleriyle birlikte uygarlık yolunda yürümeye devam edecektir.”

Cumhuriyet rejiminin yerine bir başka rejimle ülkeyi yönetmeye kalkarsanız, işte o zaman ülkenin akıbetinden sorumlu siz olursunuz, böyle düşünen gafillerin çıkacağını bilerek cumhuriyetin çağdaş değerlerine sahip çıkmakta bir sorumluluktur'' diyor Atatürk. Ama ben her yıl bu değerleri yitirmeye başladığımızı görüyorum. Her geçen gün ülkenin içine sürüklendiği çarkın içinden nasıl kurtulacağını merak ediyorum.

İNANÇLAR VE ÇAĞDAŞLIK. Bir ülkede siz çağdaş değerleri inanç siyasetine bağlar kilitlerseniz, bundan da kendi siyasal geleceğiniz adına çıkar peşinde koşarsanız, işte asıl o zaman ülkeye zarar verirsiniz. Cumhuriyetin  87 yılındaki kutlamalarında ben özellikle sisteme hâkim olanlardan, cumhuriyetin bir tehlike içinde olmadığını, ülkenin çağdaş demokratik değerlerinin asla değiştirilemeyeceğini.

Akıl ve bilimin sadece çağdaş cumhuriyet anlayışının içinde yaşamasının önemini anlatan söylemler açıklamalar görmek isterdim. Yapılan ve inandırıcı olmayan gösteriler bile bu sorumluluğun nerde kaldığını gösteriyor aslında. Bununla beraber 60 yıldır Atatürk devrimlerine inanmayanların, hatta ona karşı çıkanların. İnanç siyaseti yaparak cumhuriyete nasılda zarar verdiklerini biliyorlar mı acaba? ''Ne mutlu Türküm diyene'' diyemeyenlerin, nasıl bir demokrasi anlayışını bu ülkeye getirmeye çalıştıkları ortada, adı ''Ilımlı İslam'' yoksa Cumhuriyetin yerine yarın bu sisteme mi alışmaya zorlanıyor bu toplum?

Kimsenin konuşamadığı ama sadece konuşan sisteme tek hâkim olan bir Başbakan. Böyle bir demokrasi anlayışı olabilir mi? Atatürk'ün bıraktığı çağdaş Cumhuriyet’te. Ve bu yıl kutladığımız 87. yılın ardında, sadece hüzün vardı bana göre. Salonların bomboş olduğu Cumhuriyet Resepsiyon ve balolarda. Gelecek yıllarda da bu hüzün devam edecek biliyorum, ama birileri bundan mutlu olacaklar. Çünkü onlar Cumhuriyet’ten çağdaşlıktan Atatürk'ten onun devrimlerinden korkan, rahatsızlık duyan mutlu olmayanlardır.

Cumhuriyetin 87. yılını kutlarken, bu Cumhuriyetten hala rahatsızlık duyanların resmini gördüm. Atatürk’ün huzuruna çıkarken bile, gülmeyen yüzleri gördüm. Ondan hala rahatsızlık duyanların, huzuruna çıkarken bile ayaklarının titrediğini gördüm. Onun resminin her odada olmasından rahatsız olanların, resimlerini tozlu mahzenlere indirirken içinden kıs kıs güldüğünü, ama şimdi huzuruna çıkarken, onu seven yüz binlere karşı inandırıcı olmayan  gösterilerin bir şova dönüştüğünü gördüm. Ve ne hazindir, onun Cumhuriyetine ''Çıtkırıldım Cumhuriyeti', diyen bir Başbakanı gördüm.

Biz bu gün şu anda yaşadığımız tüm değerlerimizi çağdaşlığı ona borçluyuz. ATATÜRK'E DİL UZATMAK. Bu gün hala istiklal mahkemelerinin ardına sığınarak Atatürk'e dil uzatanların unuttukları çok şey var aslında. Evet.

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

3 Kere Cevaplanmış to “Öksüz Bırakılan Cumhuriyet!”

  1. 1
    belma karatalı Says:

    Atatürk'ten nefret edenler lütfen kendisini onun yerine koymasınlar.Ondan beslenenler ona saygılı olmayı bilsinler,efendi efendi sen bin değil bir Atatürk bile olamazsın?Ama onun bıraktığu değerleri ve özellikle SANATA verdiğin önemi yok sayıyorsun,ben burada teşekkür ediyorum kıymetli hocama.Saygıylarımla.

  2. 2
    ibrahim Feyzullah Says:

    Mumhuriyet…

    Vesâyetin beli kırılmıştır!

    Kan kusan namlunun ağzı eğilmiştir.

    Başvekillerin canına kast eden zihniyet teslîm-i silâh etmiştir.
    Devleti, milletten kaçıran hukuk düşmüştür, kaybolmuştur , hükümsüzdür!

    “Fakîr ama onurlu ülke” mantalitesi çökmüş; “o düşman”, “o hâin”, “o mürteci” kavramları tepetaklak olmuştur. “altı ok” okdanda çürümüştür.

    Mumhuriyet’in kaleleri bir bir düşmüş; köşke “Cumhûr”un reîsi gelmiştir.

    Komutan rektörlerce kışlaya dönüştürülmüş yüksek mekteplere de pırpırsız, apoletsiz akademisyenler cumhûr’un reîsi yetkisiyle atanmıştır.

    Atatürk ticâreti yapan bezirgânlar kaybetmiştir!

    Faşizm, kuru ulusalcılık, ilkesiz kavmiyetçilik herc-ü merc olmuştur.

    “Benim biricik Türkiyem bunu yapmış olamaz!” zihniyeti, zir-u zeber olmuştur.

    Postalları yalama, parlatma, parlaklığında kendi resmini seyretme dönemi kapanmıştır.

    Paşaları manşete çekme, yıkayıp yağlama devri sona ermiştir.

    Ekmeğini gerginlikten, seçkincilikten, militarizmden çıkaran; ekstra hiçbir mahâreti olmayan köşe yazarları, köşe başı yazarları ekmeğini kaybetmiştir!

    Yakın tarihi, müzelerde, arşivlerde saklayanların; gerçeği gizleyenlerin direnci kırılmıştır.

    “Atatürkçü olduğum için bunlar başıma geldi” dezenformasyon çabalarının son kullanma tarihi geçmiştir.

    “bizim millet adam olmaz” illetini, urunu bünyesinde barındıranlar, o illeti imhâ edemedikleri için imhâ olmuştur.

    “doğru ama…” “evet ama…” “öyle ama…” develik/kuşluk zamanı geçmiştir.

    Kibirli, (okudukları kitaplar bile onların kibrine kibir katan, kendilerini şımartma içerikli olan), halka tepeden bakan, medeniyetsiz birer modern, kötü bir Avrupa kopyası olan “beyaz”ların yüzü kararmıştır.

    Kabadayı edâsıyla ekranlara çıkıp cumhûra ayar çekme modası geçmiştir.

    Dersim’e bomba yağdıran; en çok bombayı atan Sabiha Gökçen’i taltîf eden, “oğlumu benden önce îdâm etmeyin” deyip, gözlerinin önünde, oğlunun boynunun kırılmasına şâhitlik etmek istemeyen Seyit Rızâ ‘nın son dileğini bile yerine getirmemiş ceberrûtiyetin kalbi yırtılmıştır.

    33 tane mâsum insanı sınırdan geçtikleri için tutuklatan, kurşuna dizen Mustafa Muğlalı’nın adını, o katledilen 33 insanın evlâtlarının, torunlarının yaşadığı yerde kocaman tabelalara yazanların tabelası düşmüştür.

    “Bu ülkenin gerçek sâhibi Türklerdir. Türkler dışındakilerin tek bir hakkı vardır o da köleliktir” diyen, bu ülkenin hukuk sistemini tanzimkârı Mahmut Esat Bozkurt ölmüştür.

    İstiklâl Mahkemeleri…

    Seyyâr mahkemeler kurup insanları îdâm eden, bir günde 47 insanı îdâm etmekle rekor kıran, Şapka Kânunundan 1 yıl önce “Resmi Onaylı” bir kitap yazmış olan İskilipli Atıf Hocayı, Şapka Kânunu’na muhâlefetten îdâm eden, îdâm ederken de eli kolu bağlı zavallı adamın başına şapkayı geçirip, “giy domuz!” diyen Ali ve diğer 2 “Ali”lerden müteşekkil “Aliler Divânı”nın mirasçıları kaybetmiştir.

    Hiçbir siyâsal faaliyeti olmadığı halde neredeyse yarım asır Bediüzzaman’ı zindâna mahkûm eden vicdân(vicdânsızlık) yere serilmiştir.

    Necip Fazıl’ı her canı istediğinde içeri tıkmış,

    Tek suçu Kur’an öğretmek olan, şartlardan dolayı tren vagonlarını bile Kur’an öğrenme/öğretme medresesine çeviren Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerini, belli belirsiz, gerekçeli gerekçesiz tutuklamış, ona işkenceler etmiş, merhâmetten yoksun olan sinirsiz sistem sökülmüştür.

    Nâzım Hikmet’e tahammül edememiş hazımsız çark kırılmıştır.

    Sabahattin Ali’yi, başına odunla vurup katleden zihniyet o kanda boğulmuştur. Gençlerini idâre ve ikâme edememiş, tıkandığında onları darağacına göndermiş zihniyetin boynu kırılmıştır.

    Ali Adnan Bey(Menders)’e “sizi buraya tıkayanlar böyle istiyor” deyip keyfî, hakaretvâri hükmeden, aşağılayan Sâlim Başol, baş olmuşsa da baştan aşağı düşmüştür, dökülmüştür.

    Sazına tel almak isteyen Âşık Veysel’i kılık kıyâfetinden dolayı meydâna bırakmayan “bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz” demiş olan Nevzat Tandoğan gitmiş; soy ismiyle müsemmâ “Tandoğan Meydanı” “Cumhûriyet Mitinglerinden” boşalmıştır.

    “6-7 Eylül Olayları”nda gayrimüslîm(Rum) vatandaşlarının okullarına, işyerlerine, ibâdet yerlerine ajite edilmiş insanların saldırmasına zemin hazırlamış, seyretmek sûretiyle teşvik etmiş; bir düzine gayrimüslîmin öldürülmesine, onlarcasının yaralanmasına, anlarca kadının ırzına geçirilmesine ön ayak olmuş hazımsız, bağnaz bir yapı bükülmüştür.

    İstediğimiz Cumhûriyet…

    Cumhûr, yani halk ne derse o!

    Cumhûr… Türk, Kürt, Arap, Acem, Çerkes, Laz, Ermeni, Yâhudi…

    Herkes eşit, herkes hür; herkes, herkesin hakkına saygılı…

    Kimse dininden/dilinden/geçmişinden dolayı suçlu değil…

    Müşterek âdâba aykırı olmaması şartıyla; kim ne giyiyorsa giyer, kim ne takıyorsa takar…

    Ne İran, ne Avrupa, ne Amerika, ne Malezya…

    Anadolu!

    “Ay” herkesin ay’ı, “yıldız” herkesin yıldızı; bayrak cumhûrun…

    Zavallıyı, düşmüşü, düşkünü, sarhoşu, günahkârı, câhili, basiti, beceriksizi, dindârı, dinsizi, azınlığı, çoğunluğu, yabancıyı, yerliyi, yaşlıyı, genci yâni her hâliyle insanı aşağılamak yok!

    Lâf atmak yok!

    “Ermeni dölü!” demek yok, “Gavur İzmir!” demek yok!

    “terörist Kürt!” demek yok! “faşist Türk!” demek yok!

    Şunlar “vatan evlâdı”, bunlar “vatan hâini” demek yok!

    “Ben bu ülkeyi senden çok seviyorum” yok!

    “Kurdistân”, “Lazistân/Pontus”, “Hatay Cumhûriyeti” “Enosis” yok

    “Ne mutlu!..” yok, “tek dil” yok

    “Türkiye Türklerindir” hiç yok!

    Türkiye; bu topraklara gönül vermiş, mâzisini, atasını seven,

    bu ülkeye hizmet eden, hizmet etmek isteyen herkesin!

    “Benim oyumla çobanın oyu bir mi ayol! Yok!

    Dininden, dilinden, ırkından dolayı kayrılmak, yerilmek yok!

    Yanlışı “Müslümân”ım diyen mi yapıyor; yanlış!

    Yanlışı “Hıristiyân”ım diyen mi yapıyor, yanlış!

    Yanlışı laik mi yapıyor; yanlış:

    Yanlışı kim yapıyorsa yanlıştır! Şekle, şimâle, mezhebe, meşrebe bakmak yok!

    Doğruyu; solcu, sağcı, Kemalist, faşist, dindâr, bırindâr, overlokçu, reçmeci, ortacı, avukat, doktor, çiftçi, “aslında doğru diye bir şey yoktur!” diyen filozof ta söylüyorsa doğru doğrudur!

    Asker kışlasında, hoca camisinde, vekil meclisinde…

    Bir çift lafımız da “korkuyoruz” diyen zevâta.

    Bilinçaltınızda, biz bunlara kan kusturduk, onlar da bizden öçlerini alacaklar. Düşüncesi var. Tabiî herkesi kendiniz gibi düşündüğünüz için böyle düşünmeniz normal.

    Ama korkmayın! Kimse size bir şey yapmayacak, kimse sizi aşağılamayacak. Kimse sizi zorlamayacak.

    Teminâtımız da, kardeşleri tarafından kuyuya atılan, belki ölüme terk edilen güzeller güzeli Yusuf peygamberin ölçüsüdür:

    “ Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhâmetlilerin en merhâmetlisidir.”

    Yusuf Sûresi 92

    Not: bu yazı, bir oturuşta kalbe aksettiği gibi yazılmış, ve öyle aktarılmıştır. Kronolojik sıra pek dikkâte alınmamış, sonradan düzenlenmesi yapılmamış, orijinal hâliyle size ikrâm edilmiştir.

  3. 3
    Sadık Samioğlu Says:

    İbrahim Feyzullah beyin yazısını okuduğumda hayretler içinde kaldım.Sayın feyzullah bey,hala çok geçmişte yaşadığının farkındamı acaba?Sem Atatürk'ü inkar ediyorsan hala nasıl yazmaya cesaret edersin efendi.Bu kin neden?Seni bu bağnazlıktan kurterecek olan yine onun devrimleri olacak feyzullah bey,yazınızı üzülerek okusum,ama sayın hocaya burada teşekkür ederim size değil.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank