Öfke ve Sinirlilik
Hepimiz baskı altındayız, sıkıntılı ve tedirginiz. Ahlaki kurallar, aile içi ilişkiler, iş ortamındaki ilişkiler hep bize “bunu yap” ya da “şunu yapma” der. Bunlara karşı çıktığımızda da, kendi bencil çıkarlarımız zarar görür; bu nedenle de hep alttan alıp susmayı tercih ederiz. Bu esnada da içimize sürekli bir şeyler atıyor, biriktirip bastırıyoruz. “Patronuma cevap verirsem, işten kovulabilirim; eşime sert cevap verirsem beni terk-edip meteliksiz bırakabilir, büyüklere saygı göstermezsem ...” diye bir sürü nedenden dolayı sürekli içimize atıyoruz. Sonra da hiç olmadık bir yerde patlıyor, tepki gösteriyor, sinirleniyor, ağlıyor, bağırıyor ve hatta öldürüyoruz... Evet, hatta öldürüyoruz. Bu nedenle bir saniye bile ertelemeden “bastırmama” tekniklerini öğrenip uygulamalıyız.
“Yuttuğumuz” her şey, bu ya da şu şekilde dışarı çıkmak isteyecektir. Bunları kendimiz çıkarmalıyız, aksi takdirde bastırdığımız her şey bize (hem bedenimize, hem zihnimize) zarar verecektir. Bir örnek ile açıklayalım. Bir kapta sürekli bir gazın biriktiğini düşünün. Basınç yükselecek ve kap da bu basınca dayanamaz hale gelecektir. Sonuçta da kap çatlayacaktır. Tıpkı bu kap gibi, bedenin ve zihnin de bir tahammül gücü vardır. Bastırdıklarımız sınır noktasına ulaştığında, artık sağ-solumuz belli olmaz, içimiz ve dışımız farklı olur, fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak dengemiz bozulur, vs. İçeri kabul ettiğimiz şeyleri hemen dışarı atmalı, ya da çok güçlüysek, onları içimizde “patlatarak” yok etmeliyiz, çünkü bunları yok sayarak farkında olmadan hem kendimize, hem de çevremizdekilere zarar veririz.
Çok sinirli kişilere bir göz atalım, genelde sindirim sistemleri ile ilgili problemler yaşarlar (örneğin ülser, gastrit, vb. gibi). Bu birikimler, kişiyi astım, başağrısı, migren, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlıkları gibi değişik solunum, dolaşım vs. rahatsızlıklarına, psikolojik rahatsızlıklara ve hatta kansere kadar da götürebilir.
Bastırarak, maalesef zamanla doğallığımızı da kaybediyoruz. Eğitim sistemi, davranışlarımız, ilişkilerimiz, bu dünyadaki tüm kurallar hep bastırmayı öğretiyor. Baskı... Baskı birçok başka sorunu da beraberinde getirir. Bu neden ile rahatlamak için de hemen Yoga’ya koşuyoruz.
Fakat şunu bilmeliyiz ki huzur kendi içimizdedir, dışarıdan gelecek ya da satın alınabilecek bir şey değildir. Bazı şeyleri bilmediğimiz ve onlara dikkat etmediğimiz için tabii ki huzursuzuz. Bilgi sahibi olduğumuzda ve bu bilgileri de pratiğe döktüğümüzde, huzur da otomatik olarak kendisini gösterecektir.
Size sıra dışı, ama aynı zamanda da çok basit ve etkili bir uygulama önereceğim: çığlık atın, bir yastığa vurun, ağlayın, sesinizin çıktığı kadar bağırın... Özellikle de sinirlendiğinizde bunu yapın. Bunun, ne kadar iyi bir sonuç yaratacağını göreceksiniz.
Deneyin ve görün!
Çocuklarınızı da böyle eğitin. Ama ne yazık ki sinirlendiklerinde, “sinirlenmemelisin” diyerek onları susturuyoruz. Halbuki onları sakinleştirmek demek susturmak değildir. Evet, birer psikopat yetiştiriyoruz. “Sinirlenme, sakin ol”. Yetişkin birinde bile göremediğimiz anlayışı onlardan bekliyoruz. Oysa çocuğun yapısı budur - hereketli olmak, ortalığı karıştırmak, yaramazlık yapmak… Ve çocuğunuz sinirlendiği anda yapacağınız en doğru şey tepkisini göstermesine izin vermenizdir. Ona örneğin bir yastığa vurmasını söyleyin. Sonunda bunun onda yarattığı olumlu sonucu kendiniz de göreceksiniz. İçindekileri dışarıya atarak daha uslu, sakin ve rahat olacaktır.
Ama ne yazık ki çocuklarımıza “Ağlama! Sus!” deriz. Başka bir deyişle, “Bastır, duygularını tepki verme!” deriz. Eğer çocuğumuz erkek ise, “Ağlamak zayıflıktır. Erkekler ağlamaz”, deriz. Bunları kim söylüyor? Ağlamak, zayıflık işareti değildir. Ama maalesef bizi böyle şartladılar. Kendimizi zayıf göstermemek için de ağlamamamız gerektiğini düşünüyoruz. Fakat sonuçta kimi kandırıyoruz? Sadece kendimizi. Hâlbuki ağladığımızda rahatlayacağız ve bu şekilde bize rahatsızlık veren olayın etkisinden kurtulacağız. Ağlayarak, bize zor gelen olayları kolayca atlatabiliriz, çünkü ağlamak en büyük merhemdir, en doğal ilaçtır. Rahat ve doğal olmalıyız ve bunun için de içimizdeki bastırılmış olan şeyleri “kusmalıyız”.
“Bir şey beni sinirlendirdiğinde, o anda çok büyük bir tepki gösteriyorum, fakat şimdi beni bu kadar sinirlendiren aynı olay ya da kişiyi düşündüğümde, çok önemsizmiş gibi hissediyorum. Artık beni o kadar sinirlendirmiyor”, diyebilirsiniz. Evet, doğru. Bunu her zaman deneyimliyoruz, fakat kendimize sormamız gereken asıl soru, neden o anda bu kadar büyük bir tepki veriyor olmamızdır.
Cevap çok basittir. Fazlasıyla doluyuz. Birçok şeyi o anda tepki vermeyerek içimize attık ve bastırdık. Sonra da çayın yanında şekerin gelmemesi gibi en küçük olayı büyütüp tartışma çıkartıyoruz. Hâlbuki sebep şekerin eksik oluşu değildir (ve ne yazık ki bunun farkında bile değiliz). Ve her nedense sebepleri başka şeylerde arıyoruz; “Neden bardağı önüme sert bir şekilde koydun? Neden bana yan baktın? Neden bana selam vermedin? Arkamdan konuştu...” Evet, bunları zihnimizde büyütüyoruz. Fakat daha derinlere inip farkına varmaya çalıştığımızda, başka yerlerde ve olaylarda darbe yediğimizi, o esnada sustuğumuzu, tepkimizi göstermediğimizi ve tüm bunları da başka bir olaya taşıdığımızı görebiliriz. Neden orada kendimizi “boşaltmadık”? Neden tepki göstermedik? Maalesef bu soruların cevaplarını hiçbirimiz bilmiyor ya da sebepleri başka yerlerde arıyoruz.
Yukarıda söylemiş olduğum tekniği uygulayın. Kendi kendinizi sinirlendirin. Yalnız iken sizi sinirlendiren bir olay ya da kişiyi düşünün. Ve sonra da söylediğim gibi, kendinizi rahat bırakıp bunu yapın.
Bunları uygulamak için zaman kaybetmeyin, aslında sinirli olmayı da beklemeyin, bugün başlayın. Neden olmadan, kimse size hakaret etmeden, iğneli konuşmadan, herhangi bir olayı beklemeden bunu yapın. Görüyor musunuz, ne kadar zayıfız? Ağlamak, sinirlenmek vs. için bile bir neden bekliyoruz. Hâlbuki kendimizi bu pozisyona sokabilmeliyiz. Bunu yapabilen kişi gerçekten çok güçlü biridir. O kadar güçlüdür ki, kendi kendini sinirlendirebilir. Zayıf olmayalım. Nedensiz herkesi sevelim, nedensiz sinirlenelim, nedensiz ağlayalım, nedensiz gülelim. Aslında spor esnasında, bunu kısmi olarak yaparız. Nasıl mı? Antrenman esnasında topa vurarak, ateş ederek, kum torbasına vurarak, nefes alıp vererek, terleyerek, dans ederek biriktirmiş olduğumuz şeyleri dışarıya atarız. Antrenman sonunda da kendimizi çok daha iyi hissederiz. Sinirli bir yapıya sahipseniz spor mutlaka iyi gelecektir.
Yukarıda bahsettiğim tekniğin yararlarına gelince, şaşıracaksınız. Evet, bir problemle karşılaştığınızda artık sinirlenmek, öfkelenmek, vb. ortadan kalkacaktır, çünkü zaten daha önce tüm öfkenizi, üzüntünüzü, olumsuz düşüncelerinizi dışarıya attınız. İçinize giren her şeyi zaten daha önce “kusmuş” oldunuz. Artık sinirlenecek birşey kalmayacaktır. Ve dahası, olayların da artık sizi etkilemesine izin vermeyeceksiniz, artık biriktirmeyeceksiniz.
İçimizdeki öfke, sinirlilik, üzüntü, vs’leri dışarıya atmak için binlerce yöntemlerden bir tanesini öğrendiniz. Tavsiyem, bunu sürekli uygulamanızdır.
Üstadım bu öğretici ve "sinir alıcı" yazınızla hoş geldiniz, güzellik kattınız.
Aralık 27th, 2010 at 00:31HOŞ-GELDİNİZ RAMARAY DAS..
Aralık 27th, 2010 at 00:43BEN YAPISAL OLARAK SİNİRLİ OLDUĞUM İÇİN HİÇ BİR TEKNİK BANA YARAMAZ AMA DENEYECEĞİM.
Aralık 27th, 2010 at 11:04SİPİRAD BEY HOŞGELDİNİZ.