Obama’ya Mektup
ABD’nin politikalarını dünyaya sunmakla görevli Sayın Obama, AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinde; “Bende seçim kampanyasına başladım ama ben sizin kadar popüler ve usta değilim” demiş…
Sayın Obama, birkaç haftalığına buyurun gelin Türkiye’ye ve bizim siyasi danışmanlarından alacağınız stajla ABD seçmeninin yarısının oyunu garantilemenin yollarını öğrenirsiniz! Önce ülkenizdeki tüm şehirlerin reklam panolarını siz kiralayacaksınız, sakın karşı partilere kaptırmayın! Sonra partinizin giderlerini seçim yasalarına uygun olmadan harcayacaksınız! Gerçi sizlerde il il dolaşarak meydan konuşmaları yok denecek az ama yine de tüm şehirleriniz olmasa da eyaletlerin tümünü karış karış gezin, hem de devletin tüm imkânlarıyla! Her eyalete göre seçim konuşması hazırlayın, yani yörenin nabzına göre şerbeti verin! Danışmanlarınız, hangi eyalette kim nelerden hoşlanıyor onu iyi tespit etsin, kayan yazılara bu bilgileri aktarın ama dikkat edin kayan yazınız bozulmasın, yoksa birkaç dakika kürsüde öylece kalabilirsiniz! Öğretmek gibi olmasın, sizler daha iyi bilirsiniz ama ileriki yılların hedeflerini belirleyin. Bakın biz Cumhuriyet’in 100. Yılı olan 2023’ü hedef aldık. O zamana kadar kim bilir neler yapacağız neler, bir bilseniz dudağınız uçuklar!... Sizde ABD’nin 300. Yılı olan 2076’yı hedef seçebilirsiniz. Öyle boş durmayın, oturun Beyaz Saray’ın balkonuna, hem balkon konuşmanızı hem de, çılgın projeler hazırlayın; bizdekilere benzemese de; Örneğin uydumuz Ay’ı dünyanın çöplüğü yapın veya Mars’a yeni konutlar inşa etmeyi düşünerek orayı yaşanacak projeler üretin! Daha bitmedi, rakiplerinizin eski politikalarını kurcalayın, onların o dönemde olması gereken önemli kararlar olsa bile, siz onları seçmene yine de küçük düşürmeye bakın! Vurun belden aşağı-yukarı hiç fark etmez, aslında kazanmak önemli değil mi? Kazandıktan sonra nasıl olsa ”helalleşmek” diye bir şey var… İncil’de de var mı? Sahi İncil’den söz etmişken, kullanın onu, sizin seçmeni bilmem ama bizim seçmen “ Ya Allah, Ya Bismillah “ diyen politikacıya daha farklı bir gözle bakıyor. Zaman zaman hırçınlaş, gürle, öyle nazik olma, bizim seçmen hatiplik yanında boya-posada bakar! Örneğin, küçük ülkelerle uğraşma, seçim zamanı Rusya veya Çin’e kabadayılık yap. O olmadı donanmalarını onların sularında gezdiriver! İnan içerideki seçmenden daha çok oy toplarsınız. Gerçi siz o işleri alışkanlık yaptınız ama yinede büyük ülkeleri göz ardı etmeyin!
Siz demokratlardansınız, o zaman ne yapmanız lazım? Yarından tezi yok danışmanlarına hemen emir veriyorsunuz; eski Cumhuriyetçiler hatta partisiz George Washington veya Demokrat ve Cumhuriyetçi karışımı olan Tomas Jefferson ve James Monroe hakkında atıp tutacaksın! Onların o dönemde ne mücadelelerle kurduğu Amerika’ya rağmen politikalarını acımasızca eleştireceksin! Yalnızca bunlarla mı başarıyı yakalamayı düşünüyorsun? Dur daha bitmedi. İyi bir sanatçı veya iyi bir şarkıyı partinin sloganı yap. AKP’nin “ Aynı yoldan gelmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz…” diye devam eden şarkı çok tuttu. Her gün televizyon ve radyolarda çalarak milletin ağzından düşmedi. İstersen bu şarkıyı da İngilizceye çevirttirsen fena olmaz! Ama senin renktaşın Stevie Wonder oldukça ünlü, hem Birleşmiş Milletlerin de elçisi. BM Sekreteri Ban onun için, ‘zor durumda bulunanların hakları için mücadele eden bir insan hakları savunucusu ve hayırsever olduğunu’ söylemiş, bu da bir avantaj olur kanısındayım!
Şimdi bunlar yeter mi Sayın Obama? Bence yetmez. Yukarıdaki reçeteyi uygulasanız, sizin seçmene gaz yapar (!) Seçmenlerimiz arasında dünyalar kadar fark var. Örneğin, bizim seçmenin her 100 kişisinden 4,5 kişisi kitap okuyor. Bizim seçmen aslında “ABC”yi çok iyi biliyor, istese ne kitaplar devirir ama onların gözü TV’lerdeki dizi, maç ve magazin programlarında. Böyle bir seçmen ister misin? Siz aslında yanlış yapıyorsunuz. Seçmenlerinizi kültürlü yapmayacaksınız. Onların uyanması demek oylarınızın kaybolması demektir! Hem sizin milli geliriniz de yanılmıyorsam 47 bin dolara yakın. O da sizin millete fazla olsa gerek! Allah korusun seçmeniniz kitap alır, araştırır, öğrenir, al başınıza belayı! Birde sosyalleşirlerse, hepten yandınız demektir, işte o zaman, yukarıda anlattıklarımızı hiç yemez, oyun azalır! Eğitime de Milli Gelirden bizden çok fazla ayırıyormuşsunuz. Bu olmaz! Okur-yazar sizde % 99 (Kültürlü insanlarınızı bilmiyorum) Bizde ise; erkeklerde % 93.86 Kadınlarda % 80,64, toplamda da; % 87,3 aslında iyi rakam ama gel gelelim ki, kendini geliştiren, kitap ve gazete okuyan kesim bizde oldukça az… Birde bizim seçmenin eski versiyonları Türk’ün en güzel örneklerini verir, misafirperverdir, insancıldır, yardımseverdir ancak kendini hiç geliştirmemiştir, yani okumamıştır. Yıllardır siyasilerin vaatlerine kanıp, özellikle de din istismarına boyun eğmiştir. Onun için bizim seçim taktikleri sizin ülkenizin genetiğine uymaz. Usta olsan ne yazar, olmasan ne yazar! Belki senin kalfalık ülkende daha çok prim yapar! Gerçi Başkan seçilsen ne olacak, zaten seçilen başkanlar, ABD’nin siyasetini dünyaya garson gibi sunmuyor mu?
Evet, şaka gerçek bir yana, Fin atasözü “ Kitaplıklar demokrasinin kalesidir” İki bin yıl öncesinden Ovidius’da (İ.Ö. 43 – İ.S. 17) “Gençlerini kitapla beslemeyen toplumların sonu acıdır” demiştir. Bakınız kahvehanesi bol olan 73 milyonluk ülkemizde kütüphane sayısı 1434 adet. 5 milyonluk Finlandiya’da 1202 adet ve Finlandiya dünyada eğitimde birinci ülke. ABD’de ise 16 bin. Japonlar “Düşünmeden öğrenmek karanlık demektir, öğrenmeden düşünmek ise tehlikelidir.” Sözünün boşuna gitmediğinin karşılığını kalkınarak ispat etmişler.
Türk halkı olarak her konuda ahkâm keseriz. Federasyonun Futbol Kuralları Talimatnamesi’ni okumadan ve araştırmadan maçlarda en iyi hakem oluruz. Kahvede, otobüste veya iki kişi bir araya geldiğimizde en iyi siyasetçi olup, ülkeyi yönetmeye soyunuz. Camilerde Kuranı okumadan imam kesiliriz. Hem de karşımızdakini dinlemeden, ağzımızdan çıkacakları hesap etmeden, düşünmeden bağırıp çağırarak, fikirlerini öğrenemeden… Oysa ki, ünlü düşünür Spinoza; “Okumayan araştırma yapmayanın konuşma hakkı da yoktur” der…
Kısacası, okur-yazar olup, kitap, gazete okumayanlarında kültürlü olma şansı hiç yok… Siyasiler bunlara ne anlatsa, bu kesim yer!... Yani siyasilerin çantada keklikleridir bu kesim (!) Aslında her belediyenin uhdesindeki nüfusun kültürünü geliştirme mecburiyeti vardır. Ancak belediyeler çevre düzenlemesini sağlamaktan, laleleri bahçelere ekmekten, üst ve alt geçit yapmaktan sanırım bu konulara fazla zaman bulamıyorlar! 21. Yüzyılda hala insanların kültürden yoksun olmaları inanılacak gibi değil… Dünyanın siyasileri neyin peşinde? Kültürsüz insanlar onlar için çok mu daha önemli? Yoksa insanların kültürlü olmaları onların tahtan inmelerini mi sağlayacak, diye düşünüyorlar? Belki de insanların, hayvanlar gibi yalnızca fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladıklarında mı, siyasette başarılı olduklarını zannediyorlar? Yazık ki, ne yazık! Onun için gelecek yüzyıllarda bütün dünya insanları bu cahillik zincirini biran önce kırmalıdır. Zira dünyadaki tüm sorunların odak noktası burada düğümlenmekte. Bakınız Yunus ne demiş?
“ İlim, ilim bilmektir, / İlim kendini bilmektir/ Ya sen kendini bilmezsen/ Bu nice okumaktır” Ya Ömer Hayyam; “ Hiç bir şey bilmiyorlar, bilmek istemiyorlar/ Şu cahillere bak, dünyaya egemen onlar/ Onlardan değilsen eğer sana kafir derler/ Onlara aldırma Hayyam, yoluna devam et…” diyor.
Yolunuz bilim ve ilmin aydınlığında olsun, buradan herkesi en yakın kütüphaneye üye olarak, bol bol kitap okumaya davet ediyorum.
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın…