O Dünyada Allah Yok Anne’
Yılmaz Erdoğan vak’asından sonra “bunu yaz bari!” dürtüsüne daha fazla dayanamadım.
Kızım Mart ayında tam dört yaşını bitirdi. Konuşmaya başladığı bir yaşından itibaren güne bir kaç inci kelime ve cümle damgasını vurmuyor desem yalan olur. Sadece onun incilerini toplasam bir kitap olurdu herhalde.. Zamane çocukları muhteşemler doğrusu…
Kızımla aramızda geçen diyaloğu aktarmadan önce biraz kendimden bahsedeyim… Ebeveynler çocuklarını kendi idealleri doğrultusunda şekillendirmek isterler; sonuç nasıl olursa olsun..
Allah inancım bana her zaman kazandırmıştır. O’nun sevgisini, affediciliğini, adaletini, merhametini, dualarıma celb edişini her zaman hissetmişimdir. Mutluluklarımda, hüzünlerimde, en acılı günlerimde O’nu kendime, şahdamarımdan daha yakın hissetmişimdir. Rabbim benim en büyük tesellim olmuştur. Şükürlerimi de O’na, şikayetlerimi de O’na sunmaktan çekinmedim. Allahım’ı her zaman yanımda hissetmek bana çok şey kazandırmıştır. Hiç kaymetmemişimdir.. İşte bu duyguların güzelliğini kızıma da kazandırmak istediğim için Rabbimize şükretmeyi öğretiyorum. Sabır gerektiren durumlarda ve insanlık için ona, dua etmesini öğretiyorum. O da benim için Allah’a dua ediyor. Allah’ın içinde olduğunu bilmek onu özel kılıyor, kendi kendine… Allah ile konuşuyor O’na hediyeler (dua) sunuyor…
Buraya kadar işler, Allah inancını çocuğunun içine yerleştirmek isteyen bir anne olarak normal gözüküyor, öyle değil mi? Kızım hayal dünyası güçlü bir çocuk, tıpkı diğer çocuklar gibi.. En çok da seyrettiği çizgi film kahramanlarının arasına karışmayı seviyor… Aslına bakarsanız ablamlarda kaldığı birkaç saat içinde ne seyrediyorsa o. Bazen ben de internetten ona seyrettiriyorum. En sevdiği çizgi film DisneyJunior’daki Jack ve Varolmayan Ülkenin Korsanları…
Yaklaşık iki veyahut üç hafta önce internetten bu küçük korsanları izliyorduk birlikte. Çizgi film arasında o da kendi kurgusunu “Anne şimdi ben, annesiz ve babasız büyümüş bir çocukmuşum… ama heeeer şeyi yapabiliyormuşum…” diye anlatmaya başladı. Ben araya girdim: “Allah’ın izni ile tabii.” İşte orada, o vurucu cümle geldi: “Ama anne o dünyada Allah yok ki” Ne diyeceğimi şaşırdım. Çocuk haklıydı. Bu ve birçok çizgi filmde Allah yok.. Ne şükrediyorlar, ne dua ediyorlar… Bütün güçleri, başarıları, varoluşları, herşey kendilerinin sayesinde… Başlarına bir şey geldiği zaman onları koruyan, gözeten, dualarını kabul eden, yaratan, seven, sevdiren bir yaratıcı yok… Kaldı ki insan karakterleri olan çizgi filmlerde anne ve baba bile yok.. Aile kavramı yok yani.. Belki önceden de böyleydi… Kızım olunca ve söyleyince dikkatimi çekti…
Yaratıcıyı ve onu hatırlatan simgeleri ortadan kaldıran sadece filmler değil yani çizgi filmlerde bu minvalde üretiliyor…
Yabancı uyruklu çizgi film ve filmlerin bu şekilde olması bir derece normal sayılabilir fakat Türkiye’deki filmler neden böyle? Soru sanırım bu olmalı.. Burada da sektörü elinde tutanların ideallerini ve bize dayatmalarını sorgulamalıyız…
Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi günde beş vakit ezan okunan bir ülkede, ülkenin toplumsal yaralarına parmak basan, kimi zaman trajedi kimi zaman komedi olarak bize sunulan/dayatılan dizi film ve sinemalarda ezan sesini yok etmenin bir kasıt olacağını düşünmeden geçemiyor insan…
İşin en garibi İslamî sembollerin olduğu filmler sadece dini içerikli filmler olmakla kalıyor..
Tabi dalga geçme ya da kötülemek adına da bir imam kullanıldığı oluyor filmlerde..
Oysa ki İslamiyet cami içi sosyal ve fizik kondisyon hakereti değil ya da imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerine gidenleri ilgilendiren bir meslek dalı.. İslamiyet bir toplum mühendisliğidir.
Yılmaz Erdoğan’ın verdiği röportaj içinde belki de kıyıda kalan bir cümleydi bu. Röportajın tam metnini okumadım. Belki devede kulak bir cümleydi, şehir tiyatroları meselesinin akabinde sarfedildiği için manşete çıktı.. Belki de maksadını aşan bir laf etti. Belki de sadece toplumdan uzak, fildişi kulede yaşayan tabiri caiz ise Nişantaşı, Kadıköy, Şişli tebası için yapılan sanattın toplumun hassasiyetlerinden uzak olduğu gerçeğini gözler önüne sermek istemiş de olabilir. Ne maksatla olursa olsun bir gerçeğe parmağını basmış…
Not. Bu yazı bir din yazısı değildir..
Sevgi ve saygılarımla…
-Hazal SEYİTOĞLU-