Nutuk; İnsan Hakları ve Hukuk
Mesele: Mutlak surette adalet’in temini, hukuk ve ahlâkın tesisi; Huzur, emniyet, istikrarlı bir yaşam ortamının sağlanarak, sürekli (sürdürülebilir) kılınmasından ibarettir. Kurumsal Devlet olmanın sebebi ile Cumhuriyet, demokrasi ve lâiklik gibi temel umdelerinin varlık nedeni budur.
Bakınız; Günümüzde kavranamayan, idrakten aciz kalınan bu hakikat, Anti Emperyalist Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘kurucu “kutsal” unsuru’ tarafından ne kadar derinlemesine biliniyor ve günümüz cahilleri, gaflet, dalâlet ve hıyanet erbabına yol göstermesi, ayık tutması, ışık olması, aydınlatması maksadıyla nasıl atiye emanet ve vasiyet ediliyordu!..
1- Türkiye Cumhuriyeti’nde kimsesiz diye bir şey yoktur. Cumhuriyet böyle bir varsayımı asla kabul etmez. İnsan hakları yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcı ve destekçisi devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyetin savcılarıdır. Velev ki, kendilerini kimsesiz görenlerin her an ve zaman yanlarında haklarını aramakla yükümlü savcılar bulunduğunu asla hatırdan çıkarmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. (Cumhuriyet Savcılığı Özel Kalem Müd. 2149, Ekim-1925, S: 124)
2- Memleket ve millet işlerinde; Adalet işlerinde duygulara, hatır ve dostluğa göre hareket edilmez. Bir ülkede ‘adalet’ yoksa o ülkede anarşiden başka bir şey yoktur. Orada hükümet denen nesne de yoktur. Aslında orada hiçbir şey yoktur. O halde, dünyada bir ‘hak’ vardır, hak ve adalet mutlaka ve behemahal kuvvetin üstündedir.. (Atatürk, Nutuk)
HÜRRİYET; TÜRK’ÜN HAYATIDIR
3- Kişisel haklar teorisinin temeli şöyle kuruldu: Her türlü hakkın kaynağı (insan) kişidir. Çünkü gerçek hür ve sorumlu olan yaratık, yalnız insandır. Serbest gelişmeyi sağlamak, kişisel hakların oluşturduğu çeşitli hürriyetlerin ana gayesidir. Bu haklara saygı göstermeyen siyasiler ve toplum, asıl vazifesinde kusur etmiş olur ve devlet, var oluşunun nedenini ve anlamını kaybeder.
Çağdaş demokrasi de, kişisel hürriyetler, özel bir değer ve önem kazanmıştır; artık kişisel hürriyetlere devletin ve hiçbir kimsenin müdahalesi söz konusu değildir. Ancak, bu kadar yüksek ve kıymetli olan kişisel hürriyetlerin, medeni ve demokrat bir millete, neyi ifade ettiği; ‘Hürriyet’ kelimesinin, mutlak şekilde düşünülebilen manâsıyla anlaşılamaz. Zira söz konusu olan hürriyet, “medeni ve sosyal insan” hürriyetidir. Bu sebeple hürriyet; Türk’ün hayatıdır. Artık, Türkiye’de “Her Türk hür doğar ve hür yaşar” Türk’ler, namuslu (dürüst) demokrat, hür ve sorumluluklarını bilen vatandaşlardır. (1930-Medeni Bilgiler,286)
NAMUSLU VE DÜRÜST BİR İDARE!...
4- Memleket kesinlikle çağdaş, ileri, medeni ve yenilenmiş olacaktır. Bizim için bu, hayat davasıdır. Bütün çaba ve fedakârlığımızın verimli olması buna bağlıdır. Türkiye, ya yeni fikirlerle donatılmış, “namuslu, dürüst bir idare” olacaktır veyahut olmayacaktır. Halk ile çok ilişkim vardır. O temiz kitle, bilmezsiniz, ne kadar yenilik taraftarıdır. Faaliyetlerimizde hiçbir zaman engeller bu yoğun ve asil tabakadan gelmeyecektir. (1923-SD, Cilt: III/313-1952)
DOĞRULUĞUN VE ADALETİN TEMİNATI FİKİR HÜRRİYETİDİR
5- Vicdan hürriyeti, Toplantı-gösteri ve basın hürriyeti; Bu iki hürriyet, anı prensipten çıkar. O prensip, insanların fikirlerini (duygu ve düşüncelerini) serbest söylemek ve yaymak hakkıdır. Vatandaşlar, kendi öğrenim ve eğitimleri için ve toplumun menfaatleri açısından, fikir alışverişinde bulunabilmeli, düşündüklerini istedikleri gibi söyleyebilmelidirler. En büyük gerçekler ve ilerlemeler, fikirlerin serbestçe ortaya konulması ve karşılıklı söylenebilmesi ile meydana çıkar ve yükselir., Kişisel ve Siyasi haklar, cins, yaş ve kabiliyet farkı olmaksızın milletin her ferdine verilmiştir. (1930 / 289 – Medeni Bilgiler, TTK-Prof. Afet İnan, 1969)
6- Tenkit, münakaşa ve münazara tamamen hürdür. Bu hürriyet herkes tarafından, hiç kimsenin etkisi olmadan, kendi kendine kullanılır. Hükümeti ve Meclisi dikkatli bulunduran tenkit hürriyetidir. Kamuoyunun tenkit hürriyeti, başlıca çok sayıdaki yayınlar ile olur. Yayınlar yolsuzluklara engel olur ve hükümet organlarını vazifelerini doğru yapmaya mecbur eder. Yayın, en etkin kontrol vasıtalarındandır. Bu noktada, tenkidin kolay ve fakat yapmanın güç olduğu hakikatinin unutulmaması lâzımdır. Gerekli görülen fikirler, toplumun iyiliği için ortaya atılmalıdır. (1930-MB)