Nükleer Sık(z)ıntı İl Olma Sevdası
Üç-beş gün önce, Ünye’nin il olması konusunda girişimlerde bulunmak isteyen bir grup hemşerimiz Facebook’da grup kurdu. Her gün il olma üzerine sayısız mesajlar yayınlanıyor.
İçlerinde bu konuda idealistler ve heyecanlılar var. Normaldir, her insanın bir sevdası vardır.
Bir meslektaşım, köşe yazarı arkadaşımız Ünye ile Fatsa’nın 'Ünye il olursa Fatsa’yı da il yaparlar' teorisiyle iki tane küçük il verimli olmaz, iki ilçenin ortasına kuralım diye teklifte bulunuyor. Yani bu konuda her kafadan fikirler çıkıyor Bunlarda normal, herkesin fikir ileri sürmeye hakkı var.
İyi, güzel, hevesle çıktık yola, ama bakalım Ünye il olmaya layık mı? Şimdi, birilerinin neden olmasın, nüfusumuz birçok ilden fazla dediklerini duyar gibi oluyorum. Sanki benim kızım kimden aşağı Nüfus kalabalığı elbette önemli etken, fakat tek başına yeterli mi?
Bunun kültürel, sosyal ve ekonomik ayaklarını hesaba kattınız mı? Eğer sadece kaymakamlığın yerine valinin gelmesi ve illerde olması gereken diğer kurumların ihdas edilmesiyle bu işin tamam olacağını zannediyorsanız gazanız mübarek olsun O zaman size bir soru sorup bu konuyu kapatacağım.
Kaymakamlığın önündeki pejmürdeliğin önünden içiniz sinerek nasıl geçiyorsunuz?... Bizler ve Kaymakam bey kendimize yakıştırıyoruz ama gelecek vali yakıştıracak mı bakalım!
Bunu hiç düşündünüz mü?
*******
Geçen gün yerel gazetelerimizden birinde bir köşe yazarı deniz kenarındaki hacet bacalarının üzerindeki yel değirmenleri ile ilgili olarak kondurulan yel değirmenlerinin Ünye’nin simgesi olduğunu kim iddia ediyor, oraya süs olsun diye kondu, çekemediniz başarımızı mealinde cümleler sarf-ediyor.
Ben bu cümleye karşı aslında sen her bulduğunu üzerine süs diye giyer misin? Demem lazım fakat yakışık almaz. Ünye ahalisi o kadarını da hak etmedi doğrusu.
Ayrıca mesleğim olduğu için bu konudaki bildiklerimi bilmeyenlerle paylaşmam vazifem.
Tıpkı insanlar gibi her şehrin bir kimliği ve kişiliği vardır. Bu kimlik öyle beş-on yılda oluşmaz. Kimliklerin oluşması için onlarca yıl, hatta yüzlerce yıl gereklidir.
Zira şehri oluşturan insanların kişilikleri, hayata bakışları, meşgul oldukları işler, dini inanışları, siyasi rejimleri o şehrin kimliğinin oluşmasındaki etkenlerdir.
Yine bir şehrin kimliği ne kadar kuvvetli ve belirginse şehirde sosyal yaşam o kadar güçlüdür, sağlıklıdır, huzurludur. Dolayısıyla şehirleri yöneten kurumlar şehrin kimliklerinin oluşması ve kuvvetlenmesi için gerekli çalışmaları yapmaları en önde gelen vazifelerinden biridir. Mevcut kimliği korumanın yanı sıra çağın teknolojisi, yaşam standartları, yaşam anlayışları ve sosyal yapısı değiştikçe şehrin kimlik olarak yeniden tasarlanması ya da tadilat yapılması konusunda özellikle belediyelerin projeleri olmalıdır.
Mesela;
İstanbul Osmanlı döneminde başkentti, ona göre kimliği vardı. Cumhuriyet döneminde sanayi şehri oldu. Şimdi ise bir kültür veya ticaret şehri olarak yeniden tasarlanmak isteniyor. Bu konuda düşünceler, girişimler var. Yani İstanbul işçi şehrinden kültür yapılarının bol olduğu, her tarafında sanatsal faaliyetleri olan bir şehir mi, yoksa ticaret ve finans yapılarının hâkim olduğu bir anakent mi olacak?
Elbette bu iki sosyal yaşam arasında büyük farklar var. Ve bunun da şehirleşmeye yansıması da büyük olacaktır.
Gelelim Ünye’ye;
Gelin en iyisi mi oralara ambar yerleştirelim, daha bir yakışıklı olur...