Nükleer Müzakerenin Kamera Arkası
Küresel egemen düzenbazlar, dünyayı şirket veya şirketleri gibi yönetmeye çalışırlar. BP, Mobil, Total, Elf, Roche, Pfizer, GSK, Bayer, AP, AFP, Reuters, CNN, Fox, BBC, NBC, ABC gibi şirketlerin kurulu olduğu ülke ile özdeşleştiği görülür.
Mesela kime sorsak, Bayer’in Almanlara, Total’in Fransızlara, BP ve Reuters’in İngilizlere ait olduğunu söyler. Oysa pek çok küresel şirkette olduğu üzere, hiç birinde patronlar, anılan kavimlerden değildir.
Sanırsınız ki, bu şirketler birbirinin rakibi. Öyle görünürler. Böyle yapılanmalarındaki maksat, şirketlerin dinamik durmalarını sağlamak… Rakipmiş gibi gözüktükleri için, hem mevzuatlar karşısında “doğal tekel” olmaktan çıkarlar, hem de herkes bunların aynı amaç ve yapıya hizmet ettiğini göremez.
Bu durum, kontrollerindeki küresel örgütler, siyasi partiler, vakıflar, düşünce kuruluşları, yazarlar ve hatta devletler için de geçerli...
Geçmişte ABD ile Sovyetler Birliği’nin iki büyük rakip olduğunu dikte etmişlerdi. Neredeyse herkes böyle sanıyordu. Aslında biri kola, diğeri de votka idi. Hepsi o kadar.
Söz konusu düzenbazlık ile ülkelerin bir bölümü NATO, diğeri ise Varşova Paktı şemsiyesi altında kontrol ediliyordu. Zaten “yeni Amerika” da, Lenin liderliğindeki Bolşevik komünist rejim de, bunların kuklasıydı tıpkı İngilizler gibi.
Sadece dolar, onu basma yetkisine sahip FED ve bu yüzden öldürülen Kennedy bile her şeyi izah için yeterli.
İRAN’IN LOZANI
İran hakkında çok şey yazılıp söylenebilir. Geçtiğimiz hafta P5+1 ülkeleri ile yapılan nükleer müzakerenin mutabakatla neticelenmesi, sadece İran için değil, aynı zamanda bu coğrafyanın tamamı için yeni bir “gelecek” demek.
Bu müzakerelerin P5+1 ülkeleri ile İran arasında yapıldığı ve başarı ile sonuçlandığını söyleyip nokta koymak, siyasetten anlamamakla eş değer. Bu hususta çok şey yazılacak. Ancak yazılanların pek çoğu zandan ve bölgeyi dizayn eden unsurların empoze ettiği görüşlerden oluşacak.
BÖLGEMİZ YENİDEN PARSELLENİYOR
Zira İsrail’in çıkışına bakarak, bu gelişmenin İsrail’in aleyhine olduğunu söylemek mümkün. Oysa İsrail’in çıkışı, tam da bunu söyletmek için. Müzakerelerde İsrail’in bulunmadığını biliyoruz, ama bu onların orada aktif rol oynamadığı anlamına gelmez. Zira yönetmenin İsrail’in güvenliğini düşünmeden bu oyunu oynaması yahut kartları yeniden karması mümkün mü sizce? Kaldı ki, İsrail bunu kendi güvenliğini “tehdit” ettiği gerekçesiyle hem batıdan daha fazla bağış, hem de silaha tahvil edecek. Hatta etmeye başladı bile.
Ayrıca İran, İsrail için hiçbir zaman rakip ve tehdit değil, şirket örneklerinde olduğu üzere, İsrail’i zinde tutan sözde düşmandı. Bunun aynı, İran içinde geçerli...
HUMEYNİ REJİMİ TASFİYE Mİ EDİLİYOR?
İranlılara sorsanız, size akıl almaz başarı hikâyeleri anlatabilirler. Lakin bölge yeniden tasarlanıyor. Bu sayede liberalleştirilip küresel sistemin içine alınan İran rejimi, artık bu yapılar için “tehdit” değil “dost”. Göreceğiz ki, çok kısa bir süre sonra İran, Dünya Ticareti Örgütü’ne üye yapılacak.
Baronların DTÖ’ne üye yapılmış İran, bir nevi hibritleştirilmiş olacak.
Bu mutabakatın uzun yıllar sonra öğrenebilecek yüzünü / maddelerini şimdiden bilebilme imkânı olsaydı, bana hak verirdiniz. Şunu da belirtmeliyiz ki, bu hususta yeni bir Wikileaks vakası beklentisi sadece boş bir hayal olarak kalmaya mahkûm.
Bu anlaşmanın tarihi olduğu, bölge hatta dünya dengelerini etkileyeceği yahut karıştıracağı kesin. Ancak bundan en büyük yarayı, 21’inci asrın hasta adamı Amerika alacak. Şimdilik bunu belirtmekle yetinip, maksadımızı müteakip yazıya bırakalım.