Bunun sebebi, 1950’lerden itibaren tüm dünyada dayatılan nüfus politikaları ve kısırlık endüstrisi. Öyle ki, aralarında Türkiye’yi yönetenler ve ünlü işadamlarının da olduğu pek çok kişi, doğurganlığı yok etmek için her türlü iğrençliği denedi. Bir nebze başardılar da…
1950’lerde Türkiye’de kadın başına 6,5 çocuk düşerken, şimdilerde 2’nin altında. Bazı ülkelerde bu oran 0,7’ye kadar geriledi. Türkiye’de doğum oranı, Recep Tayyip Erdoğan’ın gayretlerine rağmen düşmeye devam ediyor. 2023’de okullarımızın yarısı çocuk yokluğu yüzünden boşalacak. Öğretmenlerin bir o kadarı işsiz kalacak. 2030’da ise durum korkunç boyutlara ulaşacak. 2050’yi söylemeye dilimiz varmıyor.
TÜRKİYE’NİN NÜFUSU CIA’YI NEDEN TEHDİT EDER?
Nüfusu çok ülkeler, baronlar da denilen küresel mafya için büyük bir tehdit. Yönetebilecekleri kadar nüfus arzuluyorlar. Bazı çevrelerin “diktatör” olarak tanımladığı Erdoğan, dünyadaki gerçek diktatörlerin aksine nüfus azalmasının tehdit olduğunu gören sağduyulu bir lider! Bu yüzden de hedef tahtasına oturtuluyor.
Küresel yapıların yanı sıra despotik rejimler de yönetebilecekleri kadar nüfus istiyorlar. Bunlardan biri olan CIA’nın yayınladığı “Küresel eğilimler 2015/Global Trends 2015” isimli raporda, Müslümanların nüfusunun artışı büyük bir “tehdit” olarak gösteriliyor.
İslam dünyasındaki nüfus artışını, batılı sömürgeciliğin varlığı açısından bir tehdit olarak gören örgütün, İslam dünyasının lideri durumundaki Türkiye’nin nüfusunu manipüle etmesinden daha doğal bir şey olamaz.
CIA, özellikle petrol zengini, batı kuklası Arap diktatörlerin aşırı nüfusla baş edemeyeceğinden, alt yapının ve hizmetin yetersiz kalacağından ve şehirlerin birer mutsuzluk merkezine dönüşeceğinden “endişe” ediyormuş...
Rejimlere öfkelenecek olan bu kitlenin haklı olarak batıya tepki duyacağını bilen CIA raporunda, “genç, hasta, umutsuz ve çok öfkeli” olarak tarif ettiği Müslüman nüfusu, kendi geleceklerinin önündeki en büyük engel olarak görüyor.
TÜRKİYE TEHLİKENİN FARKINDA AMA…
Konumuz, küresel yapıların veya yerel işbirlikçilerinin nüfus meselesine bakışları değil. Zira Türkiye bu gerçeğin farkında olan bir yönetime sahip! Lakin hedefe ulaşmak için ya doğru bir akla sahip değil yahut da içeriden birileri kasıtlı olarak “yanlış” yapmalarına yol açıyor.
Kıymetli hemşehrim Başbakan Ahmet Davutoğlu, bugün herkesin bildiği gibi “Ailenin ve Dinamik Nüfusun Korunması Programı”nı açıkladı.
İşte o andan itibaren üzgün, kırgın ve gerginim. Çünkü çözüme yönelik destekleri hatalı ve hakkaniyetten uzak... Hukuki olabilir ama âdil değil. Fakiri değil, zengini korumaya dönük. İnsanları faiz belasının içine itecek, vs. vs…
Bu sözlerim iktidar karşıtlarını mutlu edebilir, iktidarın her yaptığını doğru gören fanatik kardeşleri de kızdırabilir. Ama olsun biz hakkı söyleyelim de kızan kızsın…
Zaten ne iktidara yaranabiliyoruz, ne karşıtlarına, ne onlar halimizden anlıyor, ne de ötekiler. Herkes mutlak itaat istiyor. Kimse doğrularına doğru, yanlışlarına yanlış dememize izin vermiyor, tahammül edemiyor.
ÇALIŞANA DESTEK, YA İŞSİZE?
Yeni düzenlemeye göre, çocuk doğuran kadın, çalışan analık izninin bitiminden sonra, ilk çocuk için 2 ay, 2’nci çocuk için 4 ay, üç ve üzeri çocuklar için altı ay olmak üzere yarı zamanlı çalışma izni alabilecek. Çalıştığı yarı zamanın ücretini işveren, izin zamanının ücretini ise devlet karşılayacak. Yani tam ücret alınarak, yarı zamanlı çalışılacak.
Bu çalışanlar için doğru olabilir. Ama ya çalışmayan, iş bulamayanların hakları ne olacak? Bir aileden karı-koca çalışıyor, başka bir ailede ise ikisi de işsiz. İşe alırken, ikisi de işsiz olana öncelik verilmesi gerektiği halde bu yapılmıyor.
Yeni programa göre çalışsın çalışmasın her anneye ilk çocukta 300, ikincide 400, üçüncü çocukta ise 600 lira yardımda bulunulacak.
Başka bir sorun ise bir anne bin liraya çalışırken, devlet ona 500 lira destek verecek, ama 15 bin lira alan anneye tam 7 bin beş yüz lira. Bu adil mi?
BİR ÇOCUĞA KOCAMAN 300 LİRA
Devlet, doğan her bebek için anneye 300 lira verecek. Bu minik destek, hedeflenen amaç için sembolik değere bile sahip değil. 300 lira için kimse çocuk doğurmaz.
Başbakan dedi ki, “Bu altını hemen doğum anında hastanede takacağız. Çocuk ola ki evde doğarsa, yardım nüfus kaydı yapıldığı anda yapılacak.” İlginç değil mi: “ola ki evde doğarsa...”
Niye?
Evde doğmak kabahat mi ki “ola ki evde doğarsa” deniliyor.
Hastanede doğmak, hastanede ölmek modern zaman hastalığı ve soygunudur. Neden bu ülkede kadınların yüzde 55’i hâlâ sezaryenle doğum yapıyor da, eleştirdiğimiz Avrupa’da yüzde 20’leri ancak buluyor. Zira bizim tamahkâr hastane ve doktorlar, batılı aç gözlülerden daha acımasızlar. Yani boynuzun kulağı geçme durumu…
“ERKEN DOĞUMLAR ARTTI”
Başbakan prematüre doğumların arttığından, bu nedenle de erken doğumlarda kadınlara 2 ay fazla izin verileceğinden söz etti. Gerçekten erken doğum oranı dünya rekorunu zorluyor.
Mamafih gıdamız gıda değil, çevresel kirlilik had safhada. Gıdalar kimya deposu gibi. Oysa bu derdin çözümü, sadece 2 ay ek izin olmamalıydı. Aksine prematüre doğumların artışının nedenleri ilgili bakanlara sorulmalı değil miydi?
Öte yandan çocukların çocukluğunu yaşamadan bebek yaşında dadıların eline teslim edilmesi ne kadar doğru? Elbette modern eğitim kurumları ne kadar doğru ise, bunlarda o kadar doğru. Modern hapishane olan apartman dairelerinde mahkûm hayatı yaşamalarının yerine, dadıhanelere göndermek daha doğru diyebilirsiniz. Neyse bu da bir başka derdimiz…
ZENGİN ÇOCUKLARINA FAİZLİ KUMBARA
Bu programa göre, ebeveyn doğduğunda bebek için bir hesap açıp, evlenene kadar bu hesapta ne kadar para biriktirir ise, evlilik sırasında devlet yüzde 15 katkı/destek sunacakmış. Mesela bu hesapta 100 bin lira birikmişse, devlette 15 bin liralık katkı yapacakmış...
Yani en az 18 yıl sonrasından söz ediliyor. Bu politikada o kadar çok sorun var ki, hangisi düzeltilmeli bilmiyorum.
Ebeveynin görevi çocukları için mal biriktirmek mi, insan gibi yaşamak mı? Çocuklarını adam gibi adam olarak yetiştirmek mi?
Bu parayı 18 ila 27 yıl kim kullanacak? Bankalar yani yasal tefeciler!
Doğal olarak buna faiz işleyecek? Çocuklarımıza faiz mi yedireceğiz?
Faizli ekonomik sisteme cümbür cemaat kaynak mı aktaracağız? Bu ne akla hizmet?
Ayrıca kendini zor geçindiren dar gelirli bir aile her çocuk için nasıl para biriktirecek? Yoksa devlet zenginlere bu sayede kaynak mı aktaracak? Adalet bu sistemin neresinde?
Ne yani şimdi Koç, Sabancı, Ülker, falan filan zenginlerin çocukları için ayıracağı faizle nemalanmış paraya, bir elde devlet mi atacak?
Bu memlekette insanların barınacak evi yokken, çocukları için parayı nasıl biriktirecek?
Uzağa gitmeyeyim, ben 48 yaşına girmek üzereyim ama hâlen hem işsiz, hem de kiracıyım. Devlet yüzde 15 katkı verecek diye kiramı ödemeyip, bankada çocuk parası mı biriktirmeliyim yani?
Yapmayın, Allah aşkına.
NE YAPMALI?
Uzatmaya gerek yok, devlet yapması gerekenle değil, yapmaması gerekenle uğraşıyor. Çözümün uzağında dolaşıyor!
Neden insanlar çocuk sahibi olmuyor ya da olamıyor?
İnsanlar neden kısırlaştı? Neden bakkal açar gibi tüp bebek merkezleri açılıyor?
Neden gıdalarımız zehir deposu gibi? Neden sağlık harcamamız bu kadar hızlı artıyor? Bizi sağlıksızlaştıran nedenler neler?
Neden gençler 30’lu yaşlara kadar evlen(e)miyorlar? Evlenmeyi güçleştiren nedenler ne?
Neden insanlar yaşamaktan sonraki en temel hakkı olan barınacak bir ev sahibi olamıyor da, gelirinin yarısını aç gözlü, yığınakçı ev sahiplerine kaptırmak sorunda kalıyor?
Neden doktor ve hastaneler kadınları korkutup soymak için sezaryene zorluyor?
Erken doğumlar ve engelli doğumlar neden arttı?
Bu sorunlara nasıl çözüm üretiriz?
Devlet, iş bu tür doğru soruları sormak, doğru cevaplar ve çözümler üretme makamı...
Aksine 300-500 liralık sembolik paralar, faizde para biriktirmek, çalışana katkı yapıp, hiç iş bulamayan ya da eşini işe gönderip evde çocuğuna bakan kadına haksızlık yapmak olmamalı…
ADİL OLAN ÇÖZÜM…
Zengin fakir ayırımı yapmadan evlilik yaşına gelmiş ve 25 yaşından erken evlenen her gence, 10-15 bin lira ev kurma desteği vermeli!
Doğan her çocuğa, 5 veya 10 bin lira yahut makul bir hediye!
Ev sahibi olamamış insanları TOKİ hapishanelerine yığmak yerine, hibe veya ekonomik arazi tahsisi. Mesela kamu mallarına çöreklenenlerden elde edilen 2B’lerin gelirleri, evsizlerin ev ihtiyacını görmeli.
Herkesi şehirlere yığmak yerine, köylerde, kasabalarda yaşamaya teşvik…
Daha da çoğaltabiliriz ama arifler maksadımızı anladı.
Zira yeni açıklanan program, evlenme ve çocuk sahibi olma derdimize derman olmayacağı gibi, adalet duygusunu zedeleyecek…
Gönülleri incitecek…
Hükmüllah’ı yaralayacak…
Bizi, Kıymetli Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Sevgili Başbakanımız Davutoğlu’da anlamaz ise hiç kimse anlamaz.