Nevruz, Türkçe Olimpiyatları
“Yaşayan görür” derdi büyük dedem, “yaşadık, gördük”,
Talebelik yıllarımda- ki bu ’70’li yıllara rastlar- gece başımı yastığa koyduğumda hayallere dalardım uyumadan önce. Önce sınırları aşardım, sonra Hazarın kıyısına ulaşırdım. Can Bakü’de bir nefeslik soluklanır sonra Hazar’ı aşardım, ver elini Türkistan. Buna çoğu kez Kırım’ı ve Balkanlar’ı da dahil ederdim.
Bu hayaller her gece tekrarlanırdı desem abartmış olmam. Hatta bazen çok duygu yüklü olduğumda göz yaşlarımı tutamazdım, ayrı kalınmış sevgiliye yakılan ağıt gibi.
Günü geldi çattı, gün ağardı,her yer aydınlandı,kavuşma anı gelmişti,kavuştuk…..
Hasretlik giderildi, vuslatla iş bitmiyordu, ilişkileri pekiştirmek lazımdı.
Ama gönül istiyor ki her şey güllük gülistanlık olsun, her gün düğün bayram yapalım. Burası Dünya her şey istediğimiz gibi olmuyor, sabır gerekli.
’90’nın başlarından günümüze kadar geçirdiğimiz evrelere bakıyorum, umutluyum çünkü Türk Dünyası kurumlar arası birlikler kuruyor, ortak yayın yapan televizyon kanalımız var. İkili dostluklar oluşturuyoruz. Ve en önemlisi ortak günlerimiz oluşmaya başladı,Nevruz gibi.
Nevruz’u burada anlatmayacağım, zira siz onu en küçük detayına kadar biliyorsunuz, ben bu bayrama yeniden var oluşun kutlanması olarak bakıyorum ve onun için kutluyorum.
Dilerim ülkemizde de diğer Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi resmi bayram olur, çok daha coşkulu kutlanır.
Ve daha çok yapılacak işimiz, kat edilecek yolumuz var.
-- -- -- -- ---
Bazılarımız dudak bükerek, tebessümle karşıladılar televizyonda ilk seyrettiklerinde “bir şeylerin ve birilerinin propagandası” dediler.
Türkçe Olimpiyatlarından bahsediyorum, bu yıl kaçıncısı düzenlenecek bilemiyorum ama beşten yukarı değildir. Bu kadar kısa sürede bu ivme müthiş bir şey. Bu yıl tam yüzoniki ülke katılacakmış, evet yanlış duymadınız tam yüzoniki ülke.
Ve bu kadar ülkenin çocukları en iyi Türkçeyi okuyabilmek, konuşabilmek için yarışacaklar. Bu büyük -ki, ben buna da düğün, bayram diyorum- düğün, bayramı düzenleyenlere aşk olsun diyorum, bir ucundan tutamadığım için hasetleniyorum.
Biliyorum ki, hala Nevruz’a ve Türkçe Olimpiyatlarına şüphe ile bakanlar var, her şeyde olduğu gibi.
Huylarından mı yoksa içtikleri sudan mıdır nedir? Mayalarında bir sıkıntı olduğu muhakkak.
İsterseniz bir anımı anlatayım ve bu haftayı noktalayalım, 1999 yılı Mayıs ayı idi, Nahçıvan Türk Lisesi bizi mezuniyet törenine davet etti. On kişi yola koyulduk, içimizde bir tane de emekli öğretmen vardı. Kendisi müdürlük yapmış, sosyal faaliyetlerde bulunmuş gazeteciliğe merak sarmış bir ağabeyimizdi, yani dünyayı tanıyordu.
Sınır kapısına vardık, pasaport kontrolü için kuyruğa girdik. Emekli öğretmen ağabeyimiz benim önümde idi, sıra ona geldiğinde pasaport vermede biraz geç kalmış olacak ki Azeri asker “efendi pasaportunu ver” dedi.
Öğretmen ağabeyimiz şaşırarak birdenbire yerel şive ile bana “anaa, Yakup bunlar da Türkçe gonişi ya”
Giderayak yine hınzırlaştım,
“Acaba bu öğretmen hangi devrimin okulundan mezun olmuştur dersiniz?”.....………..