Nereye Gidiyoruz Böyle?..
Türkiye Türkiye olalı sanırım hiç de böyle günler görmemiştir...
Aman Allah’ım, ülke olarak nereye gidiyoruz böyle? Akıl alacak işler değil, yaşananlar!..
Sanırım, şu son bir hafta, 10 gün içerisinde, özellikle gazetelerin 3. sayfa haberleri sizlerin de dikkatinden kaçmamıştır.
Malum, cinayet, kaza, tedhiş, gasp, soygun, hırsızlık ve bilimum asayiş haberleri ile doludur bu sayfalar. Meslek icabı olmasa, bu sayfaları okumadan geçeceğim de, olmuyor işte.
Bir de, meslekte neredeyse 35 yıla yaklaştım, ama bugüne kadar devlet görevlileri eliyle böylesine suç örgütlerine karışan, onlarla hareket eden, onlara yataklık yapan, onları kollayıp koruyan bir yapılaşmaya şahit olmamıştım.
Hani balık kokunca tuzlamak lazım ya, tuz kokunca ne yapmak lazım? Tuz kokmuş tuz!..
Küçük küçük değinmek gerekirse, bakın nasıl haberler yer alıyor, gazetelerin 3. sayfalarında...
Ankara’daki bir cezaevinde bir mahkum, cezaevi ikinci müdürünü tabanca ile yaralıyor!..
Yanlış okumadınız, tabanca ile... Kuş uçurtulmaması gereken bir yerde, bir mahkum, hem de cezaevinin en yetkili ikinci adamını tabanca ile yaralıyor. Bu tabancayı da herhalde, kuşlar cezaevinin üzerinden uçarken, içeriye atmadılar!..
Mutlaka, içeride görevlilerden biri, belli bir bedel karşılığı sokup, mahkumun beline koymasını sağladı. O da, gitti ikinci müdürü yaraladı. Tam, ne günlere kaldık ya Rabbi, dedirtecek bir durum.
İkincisi ise günümüzde mafyalaşmanın hangi boyutlara ulaştığının en çarpıcı örneklerinden birini oluşturuyor... Bir başkomiser, bir çeteye bilgi sızdırıyor. Yetkisini ve titrini kullanarak, devletin en gizli bilgilerine ulaşıp, menfaat karşılığı uyuşturucu kaçakçılığı yapan çeteye verdiği bilgilerle, yakalanmamalarını ve uzun süre faaliyet göstermesini sağlıyor. Kanunların çerçevesinde, devletini, milletini, vatandaşının canını ve namusunu emanet ettiğimiz bir başkomiser!..
Eskiden polis, bu tür çetelerin içerisine köstebek sokup, bilgi sızdırmaya çalışırdı. Şimdi devir öyle bir değişmiş ki, tam tersi bir uygulama başlamış. Artık uyuşturucudan, silah kaçakçılığına kadar her türlü icrai faaliyette bulunan çeteler, devletin güvenlik birimlerinin içine köstebek yerleştirir olmuş...
Alın size bir tane daha “Ne günlere kaldık ya Rabbi?” dedirtecek olay...
Bir başka olay ise İstanbul’da geçiyor. Bayan bir polis, birlikte görev yaptığı karakolda dört ayrı erkek polis ile birlikte oluyor... Onlarla kısa süreli ilişkiler yaşıyor...
Sonra da bir astsubaya aşık oluyor ve dördünü de birden bırakıyor. Ancak, bırakılmayı hazmedemeyen diğer dört erkek polis ise bayan polisin peşini bırakmıyor. Sürekli tacizde bulunuyor.
Evet, yanlış okumadınız, dört erkek polis, bir bayan polise tacizde bulunuyor. Hey Allah’ım.
Sonra da bayan polis, durumu yeni sevgilisi astsubaya anlatıyor. O da ne yapıyor biliyor musunuz? Olayı halasının oğluna havale ediyor!.. Ne var bunda diye sormayın sakın!..
Hala oğlu da terör örgütü olarak kabul edilen MLKP örgütü üyesi. Yani terörist!..
Terörist olan hala oğlu da, bu kez dört polisi arayıp her birini, bayan polisin peşini bırakması için tehdit ediyor!...
Yani neresinden bakarsanız bakın “Bu kadarına da pes yahu” dedirtecek bir başka olay bu da.
Devletin polisi, devletin bir başka bayan polisine tacizde bulunuyor, asker kökenli devletin bir başka görevlisi de, olayı çözme işini, devlete karşı yıkıcı faaliyette bulunan bir teröriste havale ediyor.
İnsan böylesine olaylar karşısında söyleyecek söz bulamıyor vallahi... Nasıl bir Türkiye’de yaşadığımızın en çarpıcı örnekleri sanki bunlar.
Dedik ya, tuz kokmuş artık, bundan sonra ne yapılabilinir ki?
Sonra da kalkıyoruz, neden ülkede mafyalaşma düzeni her geçen gün artıyor diye ahkâm kesiyoruz...
Geçen gün, televizyonda bir haber... Konteynerler dolusu domuz etinden mamul ürünler, hem de kaçak yollardan ülkeye sokulmuş.
Domuz sucuğu, domuz pastırması, domuz salamı, vs... Yani et ürünlerinden yapılan aklınıza gelen ne varsa, domuz etinden imal edilmiş ve Türkiye’ye sokulmuş.
Nerelerde satılıyor bu ürünler derseniz, İstanbul’un Nişantaşı, Etiler, Bağdat Caddesi gibi en lüks semtlerindeki en lüks şarküteri dükkanlarında.
Hem de, normal fiyatının iki katı fazlaya...
Neresinden düzelteceksiniz ki? Hem kaçak, hem domuz eti, hem de en lüks semtlerde, en lüks dükkanlarda...
Vergi kaybına mı yanarsınız, Müslüman mahallesinde salyangoz satıldığına mı?
Alanlar da, et ürünlerinin domuz etinden imal edildiğini bilmeden alıyorlar üstelik. Dana eti falan sanıyor...
Örnekleri onlarca, yüzlerce kez çoğaltmak mümkün. Fakir fukaranın üç kuruşunda gözü olandan, yeşil kart çıkartıp, bedava muayene olmak için altındaki son model Mercedes’i ile hastane kapılarına gidenlere kadar...
Haa sahi biz bir de Müslüman bir ülke olarak geçiniyoruz değil mi? Tamam, kötü örnek, örnek olmaz... Eskilerin dediği gibi “suiimisal, misal olmaz”. İyi de, böylesine dejenere olmuş, yozlaşmış bir topluma daha ne kadar göz yumulacak?