Siyasetle ilgilenenlerin bir kısmı ekonomi ile de ilgilenir. Ancak ülkeyi yöneten bazı önemli siyasetçilerle konuştuğunuzda, yaşanan finans sisteminden haberdar olmadığını görürsünüz.
Piyasa sözcüğünü bilir. Ancak piyasa sözcüğü ve onun altında yürüyen dolapları yok sayar. Piyasayı Allah mertebesine çıkarır. Piyasa kavramı bir dereceden sonra tabulaşır. Ve tartışılmaz olur.
Bu durum ekran yobazlarında daha üst seviyededir.
Piyasa bizi yönetir. Ancak biz piyasanın ne olduğu konusunda cahilizdir. İşin siyasi tarafını konuşur, işin finansal boyutlarını konuşmayız.
Arada sırada, tekeller, monopol, oligopol gibi sözcüklerden söz edilir. Ancak bunların piyasa ile ilişkileri bir türlü belirginleşmez.
Hem serbest piyasadan bahsedilir. Hem de tekellerden. Tekellerin yapıp ettiklerinden sanki piyasa ortada yokmuş gibi anlatılır. Bazen de deriz ki; “piyasayı şu tekel belirliyor.”
Bu kadar uzun lafın kısası; piyasanın kararlarını, bir araya gelmiş ve tekelleşmiş bir avuç zengin(%1’den) belirler.
Piyasanın kuralları Bütçeleri Türkiye’nin GSMH’dan daha büyük tekeller tarafından belirlenir.
Piyasa dediğiniz şey; bu tekellerin kendi çıkarlarına göre belirledikleri esasa göre işler.
Piyasanın kurallarını girişimciler değil, tekeller belirler. Kedini girişimci sananlar da, onların bayiliğini yapar.
Ticaretin kurallarını, devletin sosyal harcama yapıp yapmayacağını, emek piyasasının esnekleştirilmesini veya katılaştırılmasını, emek piyasasının ucuzlatılması için işçi ithalatı yapılıp yapılmayacağını, dolaşımda olan para cinsi ve miktarını(Basel Kurallarını) gibi çok önemli kararları, bahsettiğimiz tekellerin aldığı kararlar belirler.
Neoliberal hegemonyanın (tekellerin hegemonyası=emperyalizm) sarsılmaya yüz tuttuğu bir sürece girdik.
Üretim ve dolayısıyla teknolojinin Asya’ya kayması; üreten yerin Çin olmasına karşın, üretilen ürünlerin değişim parasının dolar/yen/Euro olması; Batı tekellerinin koyduğu kurallar sonucudur.
Sen üret, ben senin üretimine karşılık gelecek değişim aracı Dolar’ı basarım sistemi olağanüstü zorlanıyor.
Batı tekelleri bu durumu aşmak için paralarının değerini düşürüyor. Buna kur savaşları deniyor. Çin Reninbi’nin değerini düşürdükçe, Batı Çin ile rekabet edemez konuma düşüyor.
Neoliberalizme göre, kur savaşları neoliberalizmin gereğidir. Ancak kur savaşlarından kimse karlı çıkmıyor. Bilhassa da Batı zararlı çıkıyor. Çin’in üretim gücü ağır basıyor.
Siz bakmayın Batı basınının Çin batıyor yaygarasına. Batan Çin değil Batı pazarları…
Japonya neoliberal köktenciliği daha da abarttı. Para matbaalarını daha çok çalıştırarak, YEN bastı. Bankaların Japon Merkez Bankasına park ettiği paralara negatif faiz verdi.
Neoliberalizmin hegemonyası sayesinde, kapitalizmin en önemli birikim aracı faiz, anlamsız kaldı.
Bankaya 100 TL götüreceksin, banka bu parayı size geri verirken 99 TL olarak verecek.
Yani neoliberal köktencilik, yeni birikim modeli yaratamadığı gibi, mevcut birikim modelini de sonlandırdı.
Bizde enflasyon yüksek olduğundan, bastığımız paraları başka ülkelere satamadığımızdan, bizde negatif faiz uygulaması geçerli değil.
ABD, AB(Almanya), İngiltere, Japonya gibi ülkelerde neden enflasyon olmuyor? Hem fazla fazla para basıyorlar, hem de enflasyon yok.
İşte neoliberal tekellerin işlevi burada ortaya çıkıyor. Ulus-devlet ekonomileri üzerindeki baskıları ve manipülasyonları sayesinde, para basan ülkenin enflasyonu, gelişmekte olan ülkelere ihraç ediliyor.
Dövizden kaynaklanan enflasyon ifadesi de buradan neşet ediyor.
Çin’de ortaya çıkan büyük üretim; neoliberal hegemonyayı tehdit etmeye devam ediyor.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com