content

23 Oca

Nefsini İsraf Etmek

Bedeli ödenmiş, ciddi bir kıtlık ve sefalet tecrübesinden geçmiş bir memleketin evlatları olduğumuz için, ‘israf’ deyince aklımıza çoğu kere, yere düşmüş bir ekmek parçası, lüzumsuz yanan bir lamba, boşa akan bir musluk gelir. Bu yüzden yerde ekmek parçası gören çoğu insanımız hala daha o parçayı alır, besmele çeke çeke başına birkaç kez götürür, sonra da yüksekçe bir yere koyar. Ne güzel davranış, nimete hürmetin nişanesi. Hala okullarda, kimi işyerlerinde lambaların düğmelerinin üstüne ‘İşiniz bitince söndürünüz!’ gibi ikaz yazıları yazılır. Ne ala… Dini hassasiyetleri olanlarımız, eh biraz da ayet hadis biliyorsak, bu babtan olmak üzere sık sık ‘Yeyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz’ kelamını tekrar ederiz.

Evet, elbette bunlar israf cümlesindendir. Elbette, israf karşısında ortaya konulan bu davranışların kendince bir anlamı vardır. Fakat nedendir bilinmez, bana, ‘israf’ gibi son derece geniş boyutlu bir meseleyi sınırlı alanlara hapsetmişiz, dolayısıyla da bir çok tanımlanmamış israfa kapı açıyormuşuz gibi gelir. Örneğin, son zamanlarda dikkatimi çeken bir ayet meali bendeki yerleşik israf anlayışını zorlamıştır: “Ey nefsinde israf eden kullarım! Cenab-ı Hakk, bütün günahları af ve mağfiret eder olduğundan rahmetinden ümidi kesmeyiniz.” Dikkat buyurulursa burada ‘nefsinde israf etmek’ gibi bizim zihinlerimizde pek de karşılığı olmayan bir israf çeşidinden bahsedilmektedir. Nefsini israf etmek… Daha sonrasında ‘bütün günahlar’ ile ‘israf’ arasında adeta bir bağ kurulmaktadır. Öyleyse, sanki bize zımni bir tarif verilmektedir: İsraf, günah dediğimiz her şey; günah da israf dediğimiz her şeydir. Yani, nefsinde israf eden kişi günah işliyor, günah işleyen kişi de nefsini israf ediyor demektir.

Tefekkürümüzü adım adım ilerletecek olursak, Cenab-ı Hakk’ın bizim nefsimizde yaptığımız bütün israfları (yani günahları) af ve mağfiret edeceği müjdesi verilmektedir. Çok ilginçtir, ayetin devamında, ‘rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz!’ ikazı gelir ki bu bize adeta, nefsini israf etmekle, günah işlemekle ümitsizlik arasında çok derin ve güçlü bir bağ olduğunu işaret eder. Yani, umidi kesmenin (umutsuzluğun), hem bir birey hem de bir toplum için (ki bireyin nefsi olduğu gibi toplumun da bir nefsi vardır ve toplumlar da tıpkı bireyler gibi kolektif bir iradeyle ‘nesflerini israf’ edip günah işleyebilirler) nefsinde israf edip günah işlemekle çok yönlü bir ilişkisi vardır. Hatta biraz daha haddimizi aşıp, karamsarlığın, umutsuzluğun, çağın vebası olan depresif ruh halinin, yetimce hüzünlerin, varoluşsal terkedilmişlik ve fırlatılmışlık hissinin, kronik yalnızlık duygusunun, hep nefsini israf etmek ve günah ile bağlantılı haller olduğunu söyleyebiliriz. Hatta buradan yepyeni psikolojik ve sosyolojik teorilere kapı bile açabiliriz ya, neyse…

Peki, konuyu bir adım daha ileriye taşırsak ne söyleriz? Deriz ki, ‘nefsini israf’ etmek demek, nefsini (yani duygularını, düşüncelerini, aklını, yeteneklerini, iç zamanını) nasıl ve nereye ‘sarf ettiğin’ ile irtibatlıdır. Yani nefsini nerede, ne şekilde sarf edip harcıyorsan, bu senin ya onu ‘israf’ ettiğini ya da ‘tasarruf’ ettiğini gösterir. Bakın, Arapça’nın o kendine özgü ‘geçişlilik’ ve ‘çok katmanlılığı’ndan ötürü bir kavramdan hareketle, birbirine ayna tutan üç temel kavrama ulaştık: Sarf, İsraf, Tasarruf… (Biraz kelime oyunu oynamamızı umarım israf saymazsın ey kariun, kelimeleri bu şekilde sarf edip tasarrufta bulunmanın, sizin tarafınızdan ‘yazarlığın günahları’ biçiminde telakki olunmasından sarf-ı nazar ederim zira…) Sarfımız ya israf olur, ya tasarruf… Tasarrufumuz ya sarf olur ya da israf…

Eğer, siz okuyucularımın tahammül sınırını iyice zorlamak olmazsa, israf denilen bu büyük hadisenin, hayatın içinde, varlıkların üstünde, iç dünyamızın kıvrımlarında Rahman olan Rabbimiz’in ‘rahmet’ini okuyamamak olduğunu söyleyeceğim. Yani, içte ve dışta daima konulan ‘rahmet işaretleri’ni okuyamamak israftır. İsraf doğrudan doğruya ekmeği yere atmak değil, ekmeğin üzerindeki ‘rahmet’i okuyamamak, bir ‘nimet’ olarak görememektir. Ekmeği yere dökmek bir sonuçtur, sebep ise ekmeği bir rahmet olarak görememektir. Dolayısıyla sadece sonuca odaklı israf yaklaşımları ve tedbirleri çaresiz kalmaya mahkumdur. Mesele önce, itikadın tashihi, bakış açısının rahmete ayarlı hale getirilmesidir.

İsraf içimizde başlar. Rahmeti okuyamadığımız her yerde ve her şeyde israf ediyoruz. Her israf günah, her günah israftır. Çünkü, günahta nefsimizi (yani duygularını, düşüncelerini, aklını, yeteneklerini, iç zamanını vs.) asıl sarfetmemiz gereken yerde kullanmamak vardır. Tıpkı son derece gelişmiş bir bilgisayarı, et doğrama tahtası olarak kullanmanın ahmaklığında olduğu gibi... İçimizdeki israf eşyaya, varlıklara, topluma, zamana, her şeye yansır… İsrafın olduğu her yerde umutsuzluğun zakkumları yeşerir… Umutsuzluk da hasta ruhlar, illetli bedenler, çürümüş hayatlar demektir…

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank