Neden Zorlaştırıyoruz?
Yaklaşık 100 yıllık bir ülkeyiz, aslında öncesindeki 600 yıllık Osmanlının devamıyız. Yapılan güzel işlerde var ama hala sorunlar diz boyu.
Gelinen nokta gerçekten düşündürücü.
Azıcık gücü eline geçiren hak, adalet, eşitlik gibi en temel kavramları unutuveriyor, padişahın çay servisi yaptırma konusunda veziriyle iddialaşması, fareyi gören kedinin elindeki tepsiyi unutması gibi bir şey.
İnsan sokakta en mütevazılerin yetkililer olmasını bekliyor, özlüyor, ama maalesef.
Kamuda inanılmaz bir soğukluk var, aynı sokağın, ilçenin, ilin insanlarına hizmet veriyor olan kamu görevlilerimizin hizmet verdiği kitleye soğukluğu, iticiliği ve başından savar tutumu inanılır ve kabul edilebilir bir durum değil ama maalesef öyle.
Osmanlının en sıradan yapısına gidin, mesela bir çeşmesine bakın, farklı bir sanat estetik zarafet ve ustalık görürsünüz, bu aynı zamanda medeniyet derinliğini de gösterir.
Bugün kırsalda ve kentlerde zannedersiniz ki estetik, sanat, zarafet yasaklanmış, kırsalda neredeyse sıvalı bina bulmak zor, evler ise dört duvar hepsi o kadar, demek ki bir 100 yıl sonrasında bizim dediğimiz bir bina mimarimiz olmayacak.
Köy, belde ve ilçelerdeki sıkışıklığı görünce dersiniz ki burası İstanbul’un en merkezi yeri ve dolayısıyla yer bulmak zor veya burası gecekondu bölgesi dolayısıyla estetiğe sanata mimari derinliğe ihtiyaç yok.
İyi ki fındık dikmişiz, yılda iki defa uğrar ilaç ve gübresini atar, üçüncüde yolaklar kurutur satarız noktasına gelmişiz, böyle bir tarım olur mu? Toprağa ve yeşil coğrafyamıza azıcık saygımız varsa sonuç böyle olmamalıdır.
Emeklilerimiz zannedersiniz bu toplumun sorunlu kesimi, ne yapsak ki diye düşünmüşüz ve kahvelere kapatalım, sabah erken girsinler gece geç vakit evlerine gitsinler ve direkt uyusunlar der gibi bir noktadayız.
Kadın insanı dünyaya getirir ve medeniyet inşa eder, diğer bir tabirle kadınlarımız medeniyetimizin mimarlarıdır, kadınlarımız için ne yapıyoruz sorusunun cevabı yok maalesef.
Kırsal kalkınma konusunda neredeyse bir şey yapılmıyor, muhatap bulamıyorsunuz, “kırsalı nasıl kalkındırırız” konusunda hiç bir yetkilimizin yol haritası ve ezberi yok maalesef.
Yazarken kendimi kötü hissediyorum, kalkınma bir yönetim ve yöntem işidir, topyekûn bir harekettir, köy-mahalle, belde, ilçe ve illerimizin kalkınması ile ilgili yöneticilerimizin bir usul ve yöntemi yok, bir öneri geliştirmek istiyorsunuz, cümlenin tamamını söyleyesiniz gelmiyor, çünkü kalkınma uygulamalarıyla ilgili ya sizi dinleme, anlama modunda değil ya da sizi anlayacak ortak bir bakış açısı geliştirmemişiz.
Özetle kalkınmadan; bol bol tipsiz bina yapmayı, daha lüks tüketmeyi, hamasi nutuk atmayı, işleri zorlaştırmayı, flash projeler geliştirip uygulamayı anlıyoruz maalesef.
Halbuki konuşmak, tevazu göstermek, dinlemek, tebessüm etmek, paylaşmak, gönüllerimizi açmak... Bu ve benzeri değerlerin tamamı bedava.