Neden Bilmek İstiyor, Durmadan Araştırıyoruz…
HİÇ BU AÇIDAN BAKTINIZ MI?
Hatırlarsanız, bir önceki yazımda, gerçek doğamızın temel özelliklerinden ilki üzerinde durmuştum: Bizler ruhuz ve Tanrı'nın bir parçası olarak ebedi ve sonsuz varlıklarız. Bu özelliğe bağlı olarak da günlük yaşantımızda yaşanan çelişkilerin hayatımıza nasıl yansıdığını bir önceki yazımda açıklamıştım. Bugünkü yazımda ise, ben'in ikinci özelliğine odaklanacağım. Aynı zamanda da "Neden bilgili olmamıza rağmen bilgisiz kalırız?”, “Bilgi türleri nelerdir?”, “Hangi bilginin peşinde olmalıyız?" gibi sorulara da cevap vereceğim.
RUH/BEN BİLGİLİDİR (CHİT'TİR); BEN BİLGİLİYİM, HER ŞEYİ BİLENİM
Tanrı her şeyi bilendir. Dolayısıyla ruh da, yani ben de, Tanrı’nın bir parçası olduğundan dolayı, bilgili ve bilinçlidir. Fakat şu anda bizler gerçekten bilgili miyiz? Bu sorunun cevabı “hayır” ise, bilgisizliğimizin asıl nedeni nedir?
Özümüz bilgili olmasına rağmen, bizler bilgisiz kaldık, çünkü ruh (ben), yanıltıcı olan bu dünyaya (maya'ya) girip maddi bir beden aldığında bilgisi de, bu maddi örtünün altında gömülü kalmakta. Yanıltıcı olan bu maddi dünyanın ürünü olan zihin, doğası gereği kişiyi yanıltır ve onu cahil tutar. Sonuç olarak, içinde bulunduğumuz bu çelişki, yani içsel olarak bilgiliyken dışsal olarak bilgisiz kalmamız, bizi bu eksik yönümüzü kapatmaya zorlar. Bilinçsiz bir şekilde özümüze dönme çabası kendisini merak, öğrenme isteği ya da araştırma güdüsü olarak gösterir; çünkü özümüz, yani ruh, bilgilidir/chit’tir. Bu nedenle beş duyumuzu (görmek, duymak, koklamak, tat almak ve dokunmak) ve zihnimizi kullanarak etrafı inceler ve bilgi toplarız. Fakat bu beş duyu ve zihin, maddi doğanın ürünü olduklarından dolayı, sadece maddi olan şeyleri algılayabilir. Maddi dünyanın ötesine geçemez, manevi/ruhani dünyaya giremez ya da bu dünyayı algılayamaz. Kendi gerçek kimliğimizle ilgili bilgi sahibi olmamamızın nedeni de budur.
Maddi bir beden aldığımızdan dolayı, dış dünyayla ilgili bilgi toplamak ve konu ile ilgili eğitim almak şarttır. Fakat buradaki önemli nokta: maddi eğitimin bir yere kadar devam etmesi gerekliliği ve maddi bilginin içine fazla girilmemesidir. Çünkü maddi dünyanın içine ne kadar fazla girersek, o ölçüde de kendi gerçek özümüzden uzaklaşırız. Oysa ben (ruh) dışarıda değil, tam zıt yönde, yani içeridedir. Ve iç, maddi değil, manevidir. Bu nedenle içe dönmeliyiz, çünkü gerçek bilgi dışarıda değil, içeridedir.
Peki hangi bilgi gerçek bilgidir? Ya da başka bir deyişle, bilginin sonu ne olmalıdır? Bu önemli soruya cevap verelim. Hangi bilgi sizi özünüze, Tanrı'ya yaklaştırıyorsa,, o bilgi, gerçek olan bilgidir. Yani bilgi, sonuçta kişiyi kendisine ve Tanrı'ya yaklaştırmalıdır. Ancak bu tür bir bilgi, gerçek bilgidir. Tam tersi de doğrudur. Sizi özünüzden ve Tanrı'dan uzaklaştıran bilgi gerçek bilgi değildir. Buna ek olarak, şunu da biliniz ki, teorik bilgi tek başına yeterli değildir. Bunun yansıra pratik bilgi almak da şarttır. Çünkü teorik bilgi (felsefe) ya da pratik bilgi (tecrübe) tek başına yetersizdir. Ancak her ikisinin birlikteliği mükemmelliği oluşturur. Yani sadece kitabi bilgi değil, aynı zamanda pratik bilgi de şarttır.
Şimdi bu konuyu farklı bir açıdan ele alalım. İki tür bilgiden bahsetmiştik; dış bilgi ve iç bilgi, yani maddi dünyaya ait bilgi ve manevi/ruhsal dünyaya ait bilgi. Dikkat edersek, bütün eğitim sistemimiz, okullarda ve üniversitelerde hep dış (maddi) dünya ile ilgili bize bilgi vermektedir. Fizik, kimya, matematik, biyoloji, sanat... Tüm bu bilimler, dış dünya, maddi dünya ve madde ile ilgili bilgileri içermektedir. Peki, hangi eğitim ya da öğreti bize ait olduğumuz dünyayla ilgili bilgi verir? Hangi eğitim bizi iç/manevi dünyamızla tanıştırarak, kendimiz, yani ruh (ben) hakkında bilgi verir?. Hangi öğretmen bizi iç dünyamıza götürerek bize kendimizle, gerçek özümüzle ilgili bilgi aktarmaktadır? Kim,
1. Ben nereden geldim?
2. Bu dünyaya geldiğime göre, ne yapmalıyım? Yani benim yaşantımın amacı nedir?
3. Bedenimi terk ettikten sonra nereye gideceğim?
gibi soruların cevaplarını bize verecek? Dikkat ederseniz, bize verilen tüm bilgiler, hep maddeyle ilgilidir. Yaşadığımız, içinde bulunduğumuz dış, yani maddi dünya ya da madde hakkında çok şeyler bilmemize rağmen, maalesef iç dünyamızın zenginliğinden tamamen habersiziz. Dış bilgi olarak çok zenginken, iç bilgi olarak yoksunuz. Bu durum bizi tamamen şaşkınlığa sürüklemektedir. Hâlbuki biz içiz, dış değil. Bu nedenle kendi gerçek özümüzü bulmak, sonsuzluğun [sonsuz varoluş (sat), sonsuz bilgi (chit) ve sonsuz mutluluk (ananda)] kapısını açmak için gerçek bilginin peşinde olmalıyız. Doğru bir eğitmen eşliğinde alınan eğitim ve öğrenilen gerçek bilgi bizi kendimiz ile tanıştıracak ve maneviyatın kapısını aralayacaktır.