content
06 Eki

Neden Batı, Neden Doğu?

Yıllardır sorula gelir: Neden doğu ülkeleri batı ülkelerinin gerisinde?

Bu soruya siyaset bilimci ayrı, sosyolog ayrı, tarihçi ayrı, din adamları ayrı ayrı cevaplar verir. Kimisi bunun cevabını doğu insanlarının yeterince çalışkan ve azimli olmadığında bulur. Kimisi dini nedenler üzerinde durur. Kimisi coğrafi koşullardan sorumlu tutar geri kalmışlığı. Ve daha bir sürü nedenler öne sürülür. Gerçekten de bu çok boyutlu bir meseledir.

Aslında bu sorunun cevabı Hz. Âdem’le (as) başlar. Hz. Âdem’le başlayıp birçok meseleden bahsedebiliriz. Peygamberlerden, medeniyetlerden, imparatorluklardan, krallardan, padişahlardan, âlimlerden, dünyayı sarsan olay ve savaşlardan ve daha nicelerinden söz edebiliriz.

Ancak tüm bunları göz ardı edip bir noktaya değinmeye çalışacağım:

Bu mesele Hz. Âdem’le başlar dedik. Onun çocuklarının savaşıdır. Tek derdi Allah rızası ve babasının sevgisi olan Habil’le, maddi hırsları olan, gözünü kan bürüyen, itaat nedir bilmeyen, Allah sözünü hiçe sayan kardeşi Kabil’in mücadelesidir. Bir nevi hakla batılın birbirlerine davasıdır. Bana göre Habil doğu toplumunun temsilcisi, Kabil ise materyalist, emperyalist Batı dünyasının temsilcisidir.

Batı, dünyayı maddeden ibaret sayar. Ruh onlar için arka plandadır, çok da değeri yoktur. Her şeyi madde olarak düşünürler, maddeye hâkim olmak isterler. Gözlerini Kabil misali hırs bürümüştür. Dünya nimeti için kan dökmekten çekinmezler. Madde için durmadan çalışırlar, maddeye sahip olmak isterler. Zenginliklerinin, ileri olmalarının temelinde bu yatmaktadır. Ancak madde olarak ileri giderken ruhen çökerler. Mana olarak harabedirler. Ancak bunun yanında batı kültüründe bilimin başlaması bir kısım din adamlarıyla olmakla birlikte bilimin ilerleyişine birçok kere ket vurduğunu söyleyebiliriz. Enginizasyon mahkemelerinde bilim adamlarının yargılanması buna örnektir.

Batı dünyası tarihten beri bu mesele üzerinde yoğunlaşmıştır. Haçlı seferleri, Yüzyıl Savaşları,  İngiliz Devrimi, Reform, Rönesans, Amerikan Devrimi, Fransız İhtilali, Sanayi İnkılâbı hep madde temelindedir. Maddeye hâkim olma mücadelesidir. Arkasından 1. ve 2. Dünya Savaşları, dünyanın Amerika, Avrupa ve Rusya bloklarında soğuk savaşı ise bu çalışmaların sonuçları ve getirileridir. Batı dünyası bir nevi emellerine ulaşmıştır, maddeye hakim olmuşlardır ama geriye dönüp baktıklarında kanlı tarihleriyle karşılaşacaklardır!..

Doğu dünyasına, kendimize baktığımızda göreceğimiz şudur ki; maneviyatını sağlamlaştırmak için maddiyatı pek düşünememiş, madde ve mana muvazenesini kuramamış topluluklar… Habil misali gayeleri Hakk rızası olan bu toplumların, maddeyi arka planda bırakması önüne geçilmez olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Geri kalışının, hor görülmesinin sebebi de buradan kaynaklanmaktadır.

Doğu dünyası ezelden beri mana peşinde koşmuştur. Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) yeryüzünü şereflendirdiğinde muvazene başlamıştır. O maneviyatın maddeyle güçleneceğini göstermiştir. Bundan dolayı yaptığı savaşlarda askerlerini genelde ticaret yolları üzerine yerleştirmiştir. Bedir Savaşı buna örnektir. O ki “Yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalış” diye buyururken madde-mana muvazenesini tarif edip kurmuştur. O da hayatını bu yönde yaşamıştır.

Hz. Muhammed’in  ölümü ve dört halife devrinin sona ermesiyle bu denge git gide bozulmaya, bozulunca doğu toplumları gerilemeye başlamıştır.Ta ki Türk milleti tarih sahnesine Müslüman olarak girene kadar!..

Allah’ın (cc)  Maide Suresinin 54. ayetinde Türklere işaret ettiğini birçok müfessir belirtmiştir. Allah bu ayetinde, bir millet getireceğini, bu milletin müminlere karşı mütevazi, düşmana karşı onurlu ve güçlü olduğunu, Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kınayanın kınamasından çekinmeyen bir millet olduğunu belirmiştir.

Türkler 9. yüzyıldan itibaren boylar halinde Müslüman olmuşlardır. Müslüman oluşlarından önce tek tanrı inancına sahip olan ve İslam diniyle birçok özellikleri örtüşen Türklerin İslamiyet’e girmesi kolay olmuştur. Ve artık Türkler İlay-ı Kelimetullah için İslam’ın yılmaz akıncıları olmuşlardır. Doğu dünyası artık tekrar yükselişe geçmiştir.

Hz. Muhammed’in (sav) kurduğu muvazeneyi Müslüman-Türkler devam ettirmeye çalışmışlardır. Maddeyi manayla değerli hale getirmişlerdir. Selçuklunun canlandırdığı bu muvazeneyi Osmanoğulları zirveye tırmandırmıştır. Artık Doğu dünyası manayla birlikte maddeye hakim olmuştur. Ne zaman ki Türkler düşeşe geçmiş ve bu muvazene bozulmuş Doğu dünyası da geri kalmıştır.

Sonuç olarak Doğu toplumlarının geri kalışı muvazeneyi kuramamalarından kaynaklanmaktadır. Batı Dünyası bu muvazeneyi asla kuramamıştır ama sırf maddenin peşinde koştukları ve maddeye hâkim oldukları için ileri sayılmaktadırlar.

Doğu toplumlarının yükselişiyle Müslüman-Türkün yükselişi paralel olduğu için Müslüman Türk Gençliğinin, Peygamberimizin kurduğu, Osmanlı’nın tekrar canlandırdığı, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye’yle tekrar dirilmesi hedeflenen madde ve mana muvazenesinin gerçekleştirmesi gerekiyor.

Müslüman-Türk Gençliğinin bu görevi üstlenmesi mensubu olduğu dinin ve milletin kendine yüklemiş olduğu sorumluluktur. Ve bu gençliğin bu davayı üstlenmekten ve başarmaktan başka yolu yoktur!

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

12 Kere Cevaplanmış to “Neden Batı, Neden Doğu?”

  1. 1
    abdurrahman Says:

    çok güzel bir yazı tebrik ederim genç arkadaşımızı...

  2. 2
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    Herşey çok güzeldi ama Rüya sonda bitti. Filim koptu. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye'de sizin arzu ettiğiniz bir potansiyel yoktur. Bence siz bana cevap vermeyin, ben de sizin cevabınıza mukabil, maddi-manevi dengesinin nasıl bozulduğunu size örnekleriyle aktarmak zorunda kalmayayım; Tekyeden girip camiden çıkmayayım; Güneş Dil Teorisinden girip, arı dilden çıkmayayım; Tandoğan'dan girip, Sabiha Gökçen'den çıkmayayım; Balıkesir Hurbesi'nden girip, "size bir ayet.. bırakmıyorum"lardan çıkmayayım. Son kısma kadar güzeldi, filim koptu. Ayrıca Türk kelimesini özellikle vurgulamanızı yadırgıyorum. Osmanlı deyin, anlaşalım. Zira; lisanî,tarihî,edebî hususlarda övündüğümüz kişilerin en zirvelerinin Türk olmadığını örnekleriyle sunabilirim. Çünki onlar Osmanlı idi. Ben elhamdülillah bir müslümanım, kendimi maal-iftihar osmanlı görürüm; çünki ortak oluşturduğumuz bir medeniyettir, yani ümettir. Velhasıl, yazılarınızda bizim gibi farklı ırktan olan ama sizinle aynı değerleri paylaşan ve sizinle beraber bir medeniyet oluşturmuş kardeşlerinizi de anın.

  3. 3
    Uğur ÖZALTIN Says:

    Yazınız güzel olmuş kutlarım ama bazı yönleri desteklenmeliydi yazınızın.
    Osmanlı içinde Türkler, Yahudiler kadar ermeniler kadar itibarlı görülmemiştir ve hatta onların gördükleri rahatlığa hiç kavuşturulmamışlardır. Türklen cenk meydanlarına sürülüp durmuş fakat yahudiler her zamanki gibi pastanın kremasını yemiştir.

    Sayın İbrahim Feyzullah
    İngiliz gemisine binip ingilizlere sığınan bir sözde osmanlı padişahı nasıl oluyor da kurtuluş savaşı kadrolarından daha asil ve şerefli oluyor da sizin zihninizdee filmler kopartabiliyor.

    Mustafa Kemal ingilizlere sığınan bir soytarıdan daha az mı şerefli ?
    El insaf

  4. 4
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    Uğur Bey, sapla samanı karıştırmışsınız. Size resmi tarih, ananızın ak sütü gibi belletildiği için farklı bir açıdan yaklaşamazsınız. Ben Osmanlı derken, siz, Osmanlıdaki "herkes ve herşey" olarak algıladığınız için böyle bir refleks göstermeniz tabiidir. Ben yazara, Mustafa ve silah arkadaşlarının Maddi ve manevi çift boyutlu bir ülke bırakmadıklarını ifade ettim. Hâlâ da öyle ifade ediyorum. Yani kim hain? kim asil, kim hangi gemiye bindi tartışmasını, horoz dövüşünü yapmıyorum. Ayrıca siz "şerefometre" misiniz ki milletin şerefini ölçme-saptama yoluna giriyorsunuz?

  5. 5
    Uğur ÖZALTIN Says:

    ŞEREFO METRELİĞİ siz yapıyorsunuz bence
    Kurtuluş savaşı kadrolarının emeklerini görmezden geliyorsunuz

    Vahdettin denen adam kurtuluş savaşında neredeydi, nerede yaşadı son yıllarını ve nerede öldü ?

    Resmi tarih ortada ama sizin yazdığınız başka bir tarih varsa buyurun yazın okuyalım

  6. 6
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    Kurtuluş Savaşı kadrosunun emeklerini görmezden geldiğime dair bir cümlemi, geçtim! bir kelimemi bulun sizden özür dileyeceğim. Vahdettin'den bahseden kim a gözüm!
    size bir yazar önereyim; Cemil Kavukçu... onun tarihle ilgili kitaplarını okusanız fayda sağlar diye düşünüyorum. Şerefometrelik, vicdanımızda tabii ki vardır, lakin dişlerimizin arasında sakız değildir.

  7. 7
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    Şaka bir yana... gerçekten tarihi gerçeklikleri merak ediyorsanız, mesela Milli Şef dönemini, mesela açık oy gizli tasnifi, mesela Tandoğan Meydanını, Mesela Güneş Dil teorisini araştırmanız gerekiyor. Ben size gerçek bir tarihçi ismi vereyim: Mustafa Armağan... Özellikle Küller Altında Yakın Tarih kitabını şiddetle tavsiye ederim. Cemil Kavukçu'yu aramayın! :)Zira 90'lı yıllardan günümüze popüleritesi artan iki büyük ödüle layık görülen bir hikayecidir. Kitaplarını da sanırım Can yayınları basıyor. Herneyse. Hanefi Avcı'yı da ters bir mantıktan okumanıza fayda var. Gülse birsel de kitap yazdı ama, onun yakın tarih değil:) Osman Pamukoğlu tam isabet! Hani o muadili emekli paşalar gibi orduevine gidip çay içip emekliliğin tadını çıkarmayı düşünmeyip parti kurup bu ülkenin yönetimine talip olan zevat. "unutulanlar dışında bir şey yok" kitabını ters bir mantıkla okumanız kaydıyla okuyun Sanırım İnkılap kitavi basıyor kitaplarını.

  8. 8
    Halit SUİÇMEZ Says:

    Sayın Abdullah Oğuz;
    Soru doğru sorulmuş ama, yanıtlar fazla bir bilimsellik taşımıyor kanımca.

    "Gelişme-kalkınma ya da ilerilik-gerilik" konuları tarihsel ve toplumsal olarak gelişme dinamiklerini inceleyen sosyal bilim yöntemleriyle açıklanmaya çalışılır.
    Örneğin iktisadın "kalkınma ekonomisi" isimli bir dalı vardır. Ve bu konular ders olarak okutulur.
    Merkez-Çevre teorileri,emperyalizm teorileri,sömürgecilik, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin kalkınmadaki rolü,gibi bir çok dinamik incelenir.
    Bir kere sosyal bilimlerde hiçbir sonuç tek faktörle açıklanmaz.
    Belirleyici ve etkileyici etmenler araştırılır.
    Bu konular güzel ancak kesin sonuçlar yerine yaklaşımlar üzerinden gitmek daha doğru bir yöntem olsa gerek.

    sevgilerimle..

  9. 9
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    Evet, Temel bir analiz yöntemiyle, sistemleştirerek değil de kültürel birikimle yazılmış bir yazı kıvamında. Yazı güüzel ama Halit Ağabeyin dediği gibi bir sistem yok. duygusal bir yaklaşım denemesi..

  10. 10
    Abdullah Oğuz ALA Says:

    Sayın İbrahimî Feyzullah YALÇIN, Uğur ÖZALTIN, Halit SUİÇMEZ ;
    Öncelikle yazımı dikkate alıp eleştiride bulunduğunuz için teşekkür ederim.
    Sayın İbrahimî Feyzullah YALÇIN, talep ettiğiniz gibi yazdıklarınıza karşılık vermeyeceğim.Çünkü karşılık vermem durumunda bir yazı dizisi kaleme almam gerekecek.Yalnız size tavsiyem kendinizi Atatürk ve silah arkadaşlarını yerine koyarak bir empati kurun.Türk kelimesini vurgulamamdaki rahatsızlığınızı da anlıyorum!..
    Sayın Uğur ÖZALTIN, görüşlerinizin bir kısmına katılmakla birlikte bir kısmını da gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü Vahdettin'le Mustafa Kemal'i, Abdülhamid Han'la İttihatçıları vs. birlikte ve barışık bir şekilde düşünmezsek tarihimizde hep birşeyler eksik kalacaktır.
    Sayın Halit SUİÇMEZ, yazımın bilimsel olduğunu iddia etmedim zaten. Ama yazının bilimsel olmaması yazılanların yanlış olduğu anlamına da gelmez, Sayın İbrahim Feyzullah Yalçın'ın iddiasına göre duygusal bir yaklaşım denemesi bile olsa...Ayrıca sorunun cevabının tek nedenli olduğunu da iddia etmedim.Aksine bu sorunun cevabının çok boyutlu olduğunu ama ben sadece bu soruyu bir yönüyle inceleyeceğimi de belirttim.
    Saygılarımla...

  11. 11
    Halit Suiçmez Says:

    Abdullah Bey;
    Sanırım bu satırlarda ülkelerin ya da blokların(doğu-batı gibi) neden ve nasıl geliştikleri konusunda bir akademik tez yazısı beklenmemektedir.
    Elbette siz konuyu "...çok yönlüdür." diye belirtmişsiniz, ama; Yine de yazınızdaki şu paragrafta;

    "Sonuç olarak Doğu toplumlarının geri kalışı muvazeneyi kuramamalarından kaynaklanmaktadır. Batı Dünyası bu muvazeneyi asla kuramamıştır ama sırf maddenin peşinde koştukları ve maddeye hâkim oldukları için ileri sayılmaktadırlar."
    diyerek tüm bir tarihsel-toplumsal süreci kapsamı ve içeriği açık olmayan bir "maddi-manevi muvazene dengesi.."ile açıklama denemesine girmişsiniz.

    Elbette bu da bir yaklaşım olabilir. Benim öne sürdüğüm şu:

    Tüm tarihsel dönemleri ve tüm toplumların gelişme ve değişme dinamiklerini kapsayan soyut ve tek sözcükle açıklanabilecek bir kavramsallaştırmanın doğru olmayabileceğidir.
    Örneğin Osmanlı sanayi devrimi yapamamıştır. Niçin? Çünkü ticari ve sınai kapitalizm gelişmemiştir. Niçin? Çünkü özel mülkiyet yoktur.Niçin?Çünkü toprak aristokrasisine dayanan bir feodalizm yoktur.Niçin? Bu böyle üretim biçimleri ve mülkiyet tarzlarının incelenmesiyle sürüp gider.
    Yani, böyle zor konular Halil İnalcık, Mustafa Akdağ,Doğan Avcıoğlu,İsmail Cem, Braudel gibi iktisatçı, sosyal bilimcilerce yıllarca araştırılmış ve tam da bir sonuca ulaştırılamamıştır.
    Bu konularda tartışmak hem zevkli, hem de gerekli.
    Teşekkür eder, sevgilerimi sunarım.

  12. 12
    İbrahimî Feyzullah YALÇIN Says:

    "Türk kelimesini vurgulamamdaki rahatsızlığınızı da anlıyorum!.."
    demişsiniz. Anladığınız şeyi anlatabilr misiniz?
    ben, benimle ilgili "anlıyorum" dediğiniz şeyi anlamadım da! kaçak güreşmeden, kelimelerin belini kırmadan anlatın.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank