content
23 Tem

Ne Yiğit Destandır Ergenekon

Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum, yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türkler'in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi. Bu yenilgi üzerine düşman kavimlerin hanları, beyleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki:

"Türkler'e hile yapmazsak halimiz yaman olur !"

Tan ağaranda, baskına uğramış gibi ağırlıklarını bırakıp kaçtılar.
Türkler; bunların gücü tükendi, kaçıyorlar deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler'i görünce birden döndü. Vuruşma başladı ve Türkler yenildi. Düşman, Türkler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler.

O çağda Türkler'in başında İl Kağan vardı. İl Kağan'ın da birçok oğlu... Ancak; bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kağan'ın bir de Tokuz Oğuz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de eşlerini aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: "Her yanımız düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım." Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler. Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü ve ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu.

Türkler'in vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye ERGENEKON dediler.

Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oğuz'un birçok çocukları oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti.

Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki:

"Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım."
Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki:
"Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir."
Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.
Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya, nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki; yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü, ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde; o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar.

Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türkler'in bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk Kağanı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk Beyleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar.

Ergenekon'dan çıktıklarında Türkler'in Kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler göderdi; Türkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki; eskisi gibi, bütün iller Türkler'in buyruğu altına gire. Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine'yi kağan bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler. Türk Devleti'ni dört bir yana egemen kıldılar.

Türk Beyleri, Ergenekon'dan Çıkış Gününü Kızgın Demir Döğerek Kutluyorlar.

Ne güzel destandır Ergenekon, ne yiğit destandır... Ne yazık ki; bu güzelim destan unutulmaya ya da unutturulmaya yüz tutuyor. Nasıl olmasın ki; çocuklar, Ergenekon Destanı'nı değil, Ergenekon tutuklamalarını biliyorlar sadece. Ne yapıp etmeli, çocuklarımızın tertemiz ve savunmasız düşlerinden tüm çirkinlikleri çıkartıp atmalıyız. Yoksa bize ait bir kültür, bir değer, bir emanet daha kurban olup gidecek. Bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Ne diyordu Mavi Gözlü Sarışın Ata, ne diyordu Gazi Paşa...

Kültürünü yitiren toplum, geleceğini-varlığını da yitirir...

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

18 Kere Cevaplanmış to “Ne Yiğit Destandır Ergenekon”

  1. 1
    Ramazan DOYUK Says:

    Tarih, mitoloji, efsane... Ergenekon destanı bildiğim kadarı ile Çin kayıtlarında geçer. Mevzu bahis olan kavimin Türk kavmi olup olmadığı tartışmalıdır. Öyle bir destandır ki... Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na gelene kadar varlığından haberdar bile olmamışızdır. İhtiyacımız yoktur "Devlet Ebed Müddet" vardır çünkü...

  2. 2
    Yavuz YAVUZER Says:

    Yakup Kadri'ye kadar haberdar olamayanlar, haline yansınlar. Birçok efsane, birden çok ülke arasında gidip gelmetedir. Ancak Türk Milleti, bu destanı benimsemiştir. Yani kendinden saymıştır. Ta ki; yerini başkası alana kadar. Benim üzerinde durduğum konu da buydu. Destan olsun, masal olsun okunamadıktan sonra neye yarar değil mi... Değil okumak, dile getirmek bile ürpertiyor insanı.

  3. 3
    Ramazan DOYUK Says:

    birisi ben Allah'ın varlığını 1000 yolla ispat edebilirim dediğinde, demişler ki ona "demek ki Allah'ın varlığından bin tane şüphen var" ne gerek vardı saklanmaya önce azalmaya tüm nesli yitirmeye sonra saklanıp çoğalmaya... sevindiğimiz ya da gurur duyduğumuz şeyler bir taraftan da zaaflarımız değil midir?. hukuksuzluk olduğu için hukuka ihtiyaç duymuşuz... destan toplumun ruhunu yansıtır evet, kaynak başkasının da olsa bizi anlatan bir destan... derdim şu sadece... siz bir birey olarak bu destanın neresindesiniz? tüm neslinizin kırıldığı yerde mi, dağlar arasında üremeye mi çalışıyor sunuz? yeterince ürediniz de dışarıya çıkış yolu arıyor kabınıza sığamıyor musunuz? dışarı çıktınız da sizi soyunuzu dağ arasına gitmek zorunda bırakanlardan intikam peşinde misiniz? yoksa... intikam alındı ata toprakları düşmandan temizlendi mi? yerleştiniz mi ata yurduna tekrardan? ve son olarak; ürpertinin nedeni nedir?

  4. 4
    sinop Says:

    sayın ramazan bey
    siz bu soruları sorduğunuza göre bu sorular sizi yansıtıyor. siz dışardan Türk kimliğini ve Tarihini kaybetmiş biri olarak görünüyorsunuz. Tarihimiz öyle derindir ki ve öyle geniştir ki; biz Türkler 14,000 yıl öncesinden vardık ve dünya tarihinden Türk tarini çektiğimiz de tarih çökmektedir. ergenekon destanına gelince yavuz kardeşiminde anlattığı gibi büyük bir Türk Destanıdır. bunu bilmeyen de yoktur. şayet siz ve sizin gibiler bilmiyorsa bu sizin cahilliğinizden kaynaklanmaktadır. tarihimizi sadece selçuklu ve osmanlı tarihi olarak bildiğinizi yada sınırlandırdığınızı göstermektedir.

  5. 5
    sinop Says:

    şimdi ergenekon yapılan tutuklamalarda amaç esas itibariyle Türk kimliğini kırmak ve yurtseverleri içeri alarak memleketin içini boşaltmaktır. bunun içinde gerçekte kendilerinin işledikleri suçları tü kaka deyip yurtseverlerin üzerine atarak memleketi bazı soysuzlara (fth cilere) hazırlamaktan başka bir şey değildir....

  6. 6
    Ramazan DOYUK Says:

    aynen kardeşim sorular beni yansıtıyor. düşündüğüm ve cevabını henüz bulamadığım sorular. buna tüm içtenliğimle ve kalbimle katılıyorum. belki yavuz beyin bir bildiği vardır ya da bir bilen yardımcı olur diye sormuştum. sorulardan ve cevaplardan korkmam ve kaçmam aldığım cevaplar çoğu zaman istediğim doğrultuda olmasa bile. kalıpların arkasına gizlenmemeye çalışırım, yerleşik kalıplardan ziyade kendi kelime kavramlarımla anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırım. ahmet hamdi tanpınar saatleri ayarlama enstitüsünde der ki "memlekete 5 6 defa hürriyetin geldiğini duydum. biz hürriyeti sevmiyoruz galiba. eğer sevse idik hiç değilse bir seferinde sıkı sıkı yakalar, bir daha da bırakmazdık." 16 tane büyük devlet kurmuş olmaktan ziyade en az 15'ini yıkmış olmak daha çok ilgilendirir beni.şanslı sleven isimli bir filmde şöyle bir replik vardı. " birisi sana "at" derse, sen de ona kafa at. aynı kişi sana ikinci defa "at" derse biraz düşün. aynı kişi sana üçüncü defa "at" derse git kendine bir semer al"... cahilliğimi de kabul ederim ki birşeyler öğrenmenin yolu cahilliğini bilmekten geçer.şimdi desem ki size, türk tarihini az buçuk bilirim, biraz arabi, biraz farisi bilirim, inka aztek maya bilirim, atlantis, mu nedir merak ederim, ha bu siyonizm de nedir diye karıştırırım. canım hintlilerin de bildiği birşeyler vardır deyuuu veda filan olmasa da sanskritçe bilmesem de bikaç mantra ezberlemişliğim bikaç efsane okumuşluğum vardır... değişecek mi bakış açınız? güncel davaya gelince... tamam itiraf ediyorum ilk iddianame yayınlandığında işyerinin bilgisayarını sömürüp:) indirdim iddianameyi sonra da çok yer kaplıyor diye silip attım. ergenekon davası ile tüm ilgim bundan ibarettir arz olunur... (sınırsız internet icat oldu mertlik bozuldu)

  7. 7
    sinop Says:

    o iddianamede ergenekon çetesinin başlangıç tarihinin 19 mayıs 1919 olduğunu ve geçmişten günümüze bütün Kuvayi Milliyecileri kapsadığınıda biliyorsunuzdur sanırım

  8. 8
    Ramazan DOYUK Says:

    efsane konusunda tarihin mantığı ve tarih felsefesi konusunda mutabakata varabildik mi ki iddianemeye geçebilelim:) önce efsanede bir anlaşalım ya da uzlaşalım en azından, anlaşamadığımız konusunda uzlaşalım ondan sonra belki iddianameye bir yol uzanırız... ama bu konuda da çok heveslenmeyin, güncel konular maalesef hiç ilgimi çekmiyor, bilgim yok anlamında demiyorum kendimce cahilliğini de birşeyler bildiğini de aynı anda kabul eden bir insanım... olaylara bakış açımız ve değerlendirmemiz çok farklı. hangi geometrik çizgiyi çizmek isterseniz isteyin ilk başta bir başlangıç yeri hareket noktası belirlemeniz gerekir. üzgünüm ama sizinle bir referans noktası bulabileceğimi zannetmiyorum:) efsane ve tarih felsefesi,tarih psikolojisi konu olabilir... iddianameye gelince... şahitlerim bile var. aylar öncesinden geri dönüşüm kutusuna atıldı...

  9. 9
    Ramazan DOYUK Says:

    yavuz kardeşim yazının altını lüzumsuz işgal ettimse kusura bakma... isteyerek oldu biraz:) rahatsızlık verdimse söylemen yeter...

  10. 10
    Yavuz YAVUZER Says:

    Ramazan Bey
    Öncelikle şunu belirtmeliyim. Hepimiz, kendimizi hissettiğimiz yerdeyiz. Evet, benim atalarım dağ arasında üreme durumunda kalmış, evet kıl çadırlardır benim güzel gecekondularım, tüm bunların dışında da her şey olabilir. Çünkü ben kendimi tam da burda hissediyorum ve ayrıca intikam peşinde asla değilim. Hem neyin intikamı..? Benim tam olarak vurgulamak istediğim, Ergenekon'un destan özelliğiydi. Şikayetim de şu yöndeydi: "Ergenekon, aslında bize ait olarak hissettiğimiz yüce bir destandır. Çocuklarımız bunu böyle bilsin. Ergenekon diye bir şey duyduklarında, mutlu olsunlar, kahramanlık hissi uyansın düşlerinde. Yoksa, Ergenekon'u tutuklama yöntemi ya da bir çete adı olarak anımsamasınlar." Ramazan Bey, işte ürpertinin asıl nedeni... Gelecek nesil, dünün destanını değil, ne yazık ki bugünün ve yarının çetesini hatırlayacaklar. Yani ey Türk Milleti, ver kültürünü, al sana sömürü ya da asimile. Belki biraz ağır ama kısmi asimile bu olsa gerek. Biri çıkıp söylesin, her baskının bir adı ve amacı vardır, çetelerin ve örgütlerin de öyle. Eğer bir örgüt ya da çete varsa, bunun adı neden Ergenekon, neden neden neden...

  11. 11
    Yavuz YAVUZER Says:

    Ramazan Bey rica ederim ne rahatsızlığı... Eleştiriye ve farklı görüşlere ihtiyacımız var. Hiçbir rahatsızlığım yok ama; beni üzen gündemin yine destan olan Ergenekon'un olamaması...

  12. 12
    Ramazan DOYUK Says:

    not: büyük küçük harflerle uğraşmayı beceremiyorum. Türk'ü türk şeklinde yazmak saygısızlık ya da dilbilgisi bilmemek değil tamamen kişisel beceriksizliktir... bu konuda duyarlı olan herkesten özür dilerim. bilgisayarın otomatik büyüttüğü harflerin dışında pek fazla büyük harf beklemeyin benden...

    "Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk’e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum, yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türkler’in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi. Bu yenilgi üzerine düşman kavimlerin hanları, beyleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki:"

    madem ki türk ilidir; elbette türk oku öter türk kolu yeter. yetmesi gerekir, söylenmesi bile gereksizdir. aksi takdirde güvensizlik belirtisidir. 1953den beri her yıl tekrar tekrar istanbulu fethederiz. yeter yahuuu fethettikse oldu bitti. tekrar tekrar fethetmeye ne hacet! türk'e boyun eğmeyen yoktu... eee adı üstünde türk ili değil mi? türk türke mi boyun eğdiriyor, türk olmayanlar var da onlara mı boyun eğdiriyoruz?... türk olan ve olmayan ayrımı mı var ortada? yoksa türk bir boy soy ismi mi? herkes türk değil de bir kısmı mı türk?... bu durum yabancı kavimleri neden kıskandır masın? ya da neden kıskandırsın? türk'ün türk'e ya da türk olmayana boyun eğdirdiği yerden onlara ne? şöyle mi dediler yoksa yaa şu boyun eğenler türk'e değil de neden bize boyun eğmezler bize boyun eğsinler bundan gayrııı... köle edinme midir durum? başka birşey mi? yabancı kavimlerin birleşip türklerin üzerine yürümesi... bu arada "boyun eğenler" nerdeler acaba... neyse boyun eğenleri es geçelim. türk'ün türkten başka dostu yoktur. tüm dünya türk'e karşı birleşir... 3 tarafımız denizlerle dört tarafımız düşmanlarla çevrilidir... pek bir şey değişmemiş sanırım türk tarihinde... çadırları sürüleri bir araya toparlayıp etrafına hendek kazmak... pek "türk"'çe bir davranış gibi gelmedi bana... face to face neden savaşmadılar? hendek kazacak kadar zamanı nerden buldular hendeğin derinliği karşı tarafın geçmesine mi müsaade etmedi bazı yerlerden giriş ve çıkış yeri mi bıraktılar yoksa savaş sadece karşılıklı ok atmaktan mı ibaretti... ilkel bir kale mi kurmuş oldular, tarık bin ziyad gibi birbirlerini gaza getirmek için bah! bahhh! iyi savaşmazsanız sürüler de karılar da gider mi demeye getirdiler... eğer face to face savaş oldu ise, türklerin galibiyetinden söz edilebilir belki... atlayarak devam edeyim. Savaştılar mahiyetini anlayamasam da; türkler üstün geldi... düşman hanları beyleri bir araya gelip, “av yerinde” buluştular... hımmm av yeri av ve avcı... burayı da geçelim. “Türkler’e hile yapmazsak halimiz yaman olur !” Yahuuu ne diye haliniz yaman olacak! Türklerin intikamından mı korkuyorsunuz... eeee eden bulur bunu oraya kadar gelmeden önce düşünecektiniz. Yenmek te var yenilmekte... korkuyorsanız yoksa sayınız abartacak kadar çok değil mi? Hendeğin içinde karısını sürüsünü bırakan türklerin peşinize takılıp sizi tepelebilme ihtimali varsa... güç de çok fazla bir dengesizlik yok demektir. Karıların ve sürülerin yanında bir miktar koruyucu artçı kuvvette bırakılacağına göre...

    “Tan ağaranda, baskına uğramış gibi ağırlıklarını bırakıp kaçtılar.
    Türkler; bunların gücü tükendi, kaçıyorlar deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler’i görünce birden döndü. Vuruşma başladı ve Türkler yenildi. Düşman, Türkler’i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler.”

    Tan ağaranda kaçarlar tabii mesafeyi fazla açmamak lazım geri dönüp saldıracaklarına göre... ağırlıkları ne vardı ki... baskına gelmişlerdi belki yiyecek içecek v.s aileleriyle sürüleriyle gelmiş değillerdir herhalde ya da aman lazım olur belki pazara filan çıkar bikaç alışveriş yaparız deyip nakit kredi kartı altın gümüş derileri ile de geziyor olabilirler... bir anda mı kaçmaya başladılar yoksa yavaş yavaş mı. Güçlerinin tükendiğini düşünen türkler neden bu işte bi bit yeniği var kaçacak adam gece karanlığında kaçar öyle tan vaktini beklemez diye düşünmedi, şüpheye düşmedi... yoksa şamanların korkuttuğu tengri teg tengrinin yıldırdığını mı düşündüler... “Düşman, Türkler’i görünce birden döndü.” Bir yerde durup saklanmadılar tuzağa düşürmediler... sadece hendekten dışarı çıkardılar... bir ara hendeği kazıp içinden dışarıya ok atmaktansa kadınları ve sürüyü garantiye alıp face to face 10 gün savaştıklarını düşündüm ama o zaman geri çekilmeye türkleri bir yere çekmeye gerek kalmazdı. Türkler yenildi... geri çekilme başladı... düşman çadırlara kadar geldi... eee çadırlar da hendek içinde değil miydi? Hendekten çıkıp kaçmak kolay değildir. Çadırlar sürüler kolay lokma olmuş düşman kavimler için...

    “O çağda Türkler’in başında İl Kağan vardı. İl Kağan’ın da birçok oğlu… Ancak; bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kağan’ın bir de Tokuz Oğuz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de eşlerini aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: “Her yanımız düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım.” Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler. Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü ve ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu.” İki kişi tutsak olmasına rağmen kurtuldular ve kaçtılar, “On gün sonra ikisi de “eşlerini” aldılar, “atlarına” atlayarak kaçtılar.” Öyle bir kaçış ki bu yine metne göre... hem eşlerini hem de atlarını alıp kaçıyorlar... herhangi bir kadını herhangi bir atı... değil kendilerine ait olan eşleri ve atları... belki de yeni evliydiler... hendek kurulurken... sevgililer gününü kutlamak, çiçek böcek devşirmek, ayın doğuşunu batışını seyretmek gibi nedenlerle olay yerinde değildiler... olumsuz bir anlam yüklemiyorum kesinlikle... korktular kaçtılar v.s... sadece o gün sebep ne ise orada değildiler, savaşı görmediler ya da başladıktan sonra geldiler, düşmana aman yol verin de biz de bir yol hendeğe girelim kardeşlerimizle bir olup sizle savaşalım diyecek halleri yoktu ya: ) o devirde deve var mıdır oralarda bilemeyeceğim, ama bir de köpeğe sadık kediye nankör denir... develer atlar koyunlar öküzler bile kim dost kim düşman bilip kaçmışlar gelmişler geriye...

    Destan kısa anlamları uzun... üzerinde düşünülmesi gereken yığınla nokta var. Sadece şunu bekliyorum insanlardan, atalara tapınma devri biteli uzun zaman oldu... kişi kendi kendini kendi başına tekrar doğurabilmeli... ibret almak evet... ama geçmişe takılıp kalınmamalı tekrara düşülmemeli...

  13. 13
    admin Says:

    Sevgili Ramazan Bey,
    Bari bu konuda "Ergenekon Üzerine Bir Derkenar" başlıklı yeni bir yazı yazsaydınız bari.
    Yorumlara sığmaz oldunuz.=)))

  14. 14
    Ramazan DOYUK Says:

    düşünmedim değil:) ama yavuz kardeşimle muhabbet de fena değil... tamam söz uzatmayacağım 1001inci yorumda konuyu kendimce kapatacağım:)

  15. 15
    Ramazan DOYUK Says:

    yukarda yazdığım yorumlar serbest çağrışım yoluyla zihnime düşenler, aaa bak böyle de değerlendirilebilir böyle de düşünülebilir denen bir tarzdadır. herhangi bir iddiam yok budur ya da şudur şeklinde. platonun mağara teorisindeki mağarada sırtı dışarıya dönük oturup dışardak geçen nesnelerin duvardaki gölgelerine bakarak dış dünyayı algılamaya anlamlandırmaya çalışan mağara adamından pek de farkım yok. belki de o mağara adamı benim. her metin her insan tarafından farklı okunur ve farklı algılanır. her insan aynı metni faklı zamanlarda farklı algılayabilir. bir iddiam yok bu konuda. aklıma düşen çağrışımları yazdım sadece... tabir kime aitti hatırlamıyorum ama körlerin fili tarifi derler ya hani hiç fil görmemiş filin ne olduğunu bilmeyen bir miktar kör adama filin neye benzediğini ne olduğunu sormuşlar... kim neresini tutmuşsa... biri fil boru hortum gibi birşey demiş birisi yoooo sütun gibi birşey bir diğeri hayırrr yelken bezi gibi birşey demiş... onlar benden daha iyi tanımlamışlar birşeye benzetmişler en azından ben de kör gözümle filin bir tarafından tuttum ama , pek bir şeye benzetemedim açıkçası:) en iyisi ben yüzüklerin efendisi, satranç, semt pazarına çıkmanın fazileti, üçgenin iç açıları gibi kendi gündemime döneyim...

  16. 16
    Yavuz YAVUZER Says:

    Ramazan Bey, ah bir vaktim olsa da daha detaylı konuşabilsek bu konuları. Bir sonraki görüşmeye bekliyorum mutlaka (: Dediğinize kesinlikle katılmıyorum ve katılamam. "Atalara tapınma devri bitti" diyorsunuz ya evet belki doğru ama; onları kökten bırakıp da gidemeyiz. Hele ki birileri atalarımıza ait bazı değerleri unutturmaya çalışıyorsa asla. Bizden eğer, atalarımıza takılıp kalmamamızı istiyorlarsa, önce kendileri, kendilerine ata olarak seçtikleri (!) "halifelerden" vazgeçecekler. Emin olun ki tüm sorun bu. Kimsenin kimseyle zoru yok. Ama birileri (acaba kimler), sürekli kendi benimsemiş oldukları insanları, kurumları göz önünde tutarak farklı isim ve kurumların üzerini toz bulutlarıyla örtmeye çalışıyorlar.

  17. 17
    Ayşegül Says:

    Yavuz kardeşim,
    "Hele ki birileri atalarımıza ait bazı değerleri unutturmaya çalışıyorsa asla.Bizden eğer, atalarımıza takılıp kalmamamızı istiyorlarsa..." cümlelerinizin arkasının şöyle gelmesini isterdim: Elin İngilizi, Fransızı, Almanı kendi atalarını bizim atalarımızın yerine koymaya çalışıyor falan dersiniz diye düşünürken sadece inancı sizden farklı TÜRKLERİ düşman olarak gördüğünüzü üzülerek müşahede ettim.15 Türk devletinin yıkılmasına sebep olan zihniyet bu olmasın sakın?!

  18. 18
    Yavuz YAVUZER Says:

    Aysegül Hanım,
    sanırım kendimi veya fikirlerimi açıklarken yanlış anlaşılmaya sebebiyet verdim. Öncelikle, kimsenin inancı benden farklı değil. sonuçta ben de aynı inanca yani aynı dine mensubum. fakat; fikirlerle din çatışıyorsa, ben uzak dururum oradan. yalnızca bunu anlatmaya çalıştım. bahsetmiş olduğunuz gibi, "elin ingiliz, fransızı..." demedim çünkü; ne farkı var ki birilerinin onlardan. Elin amerikan personeli diyesim var bir yandan... Bence 15 Türk devletinin yıkıma seebi, hem dışa bağlı hatta dışa muhtaç olarak yaşamak oldu. bu nedenle de "dışa bağlı, dışa sevdalı" geçen bu dönemde içimde hep bir şüphe var...



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank