Ne Türk Olabildik Ne De Kürt Kalabildik
Ölümün kol gezdiği bir ülkenin aciz yurttaşları olarak, şiddet ortamının rehin aldığı tutsaklar gibiyiz. Yarının ölüleri olarak bizler sözün bittiği yerde toprakların kanla yıkandığı suçsuz,günahsız bedenlerin toprak olduğu anaların yüreklerine bir kor ateşin düşürüldüğü kimsesiz çocuklar gibiyiz, dilin tutulduğu zamanların müptelası yanımızı, bir türlü terk edemiyoruz Susuzluğunu deniz suyu içerek gidermeye çalıştıkça susuzluğu artan divane gibi sorunlarımızın çözümünü şiddette ve çatışmalarda aramanın bizi getirdiği uçurumun neresindeyiz?
Sesimizi silah sesinden daha gür çıkaramadığımız, insanlık adına çağrımızı duyuramadığımız, mürekkebi kana tercih ettiremediğimiz için bu toprakların tüm evlatlarından, binlerce kez bu Devletin ve PKK’nın özür dilemesi gerekmiyor mu ?
Neden bir çözüm üretilmiyor ya da üretilmek istenmiyor ? Soruyorum sizlere ey devlet erkanı, ey sivil toplum kuruluşları, ey askeri erkan, ey PKK! Kardeş kanı akıtıldı yıllarca. Bir hiç uğruna kim neyin savaşını vermeye çalışıyor silah ne zaman çözüm üretebilmiş ki bundan sonraki süreçlerde üretsin, kin ve gözyaşından başka ne verebilir... Belli ki birileri bu işlerden nemalanıyor kardeş kanının akıtılmasını istiyor buna dur diyecek yürekli bir devlet gerek o güç Türkiye Cumhuriyeti’nde artık mevcuttur. Güçlü bir hükümet mevcut, bedelli ne olursa olsun çözüm üretilmeli ve bir an önce silahlar susturulmalıdır.
Yıllardır süre gelen bir alinasyon,asimilasyon politikası içinde;inkar en büyük kozdu.Bunu kimse inkar edemez;farklı kültürlerimiz, zenginliklerimiz belli odaklar tarafından inkar politikasıyla kardeş kanının akıtılmasıyla hep ört- bas edilmeye çalışıldı.
Cenabı Allah kendi ayetinde buyuruyor ki:”Ben sizleri farklı dillerden, farklı ırklardan,farklı kabilelerden, farklı dinlerden yarattım.’’ Bizim en büyük problemimiz aslında bizi birbirimize kenetleyecek olan Dinimizi iyice idrak edip değerlendiremeyişimizdir.İnsanlar bunu neden anlamak istemiyor.
Evet ülkemizde bir sorun var ve çok önemli bir sorun bunun adına ne derseniz deyin, ancak bugün Kürtlerin mazlumluğuna dair söylemleri inkar etmiş bir karşı milliyetçilik var. Bu milliyetçilik, maruz kaldıkları gerçek mazlumluktan Kürtlere bir özgürlük değil, onları daha da büyük bir batağa sürükleyecek cahiliyete özgü bir hınç, inkar karşıtlığına dayalı bir Kürt şovenizmi çıkarıyor. Bu hınç Kürtleri özgürleştirmez, PKK, ancak Kürtlerin gönüllerinde yer bulamadığında biter, o zaman Kürtlerin bu manasız şiddetin durması için harekete geçmesi gerekmiyor mu?
DTP’nin görüşleri ve siyasi figüranlıkları Kürt halkının taleplerini de yansıtmamaktadır. Kürt halkının kendisini gerçekçi bir şekilde ifade edebilmesi için, siyasi kültürel ve kendi dillini kullanabilme önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Kürtler kendilerini güvende hissetmiyor, bu devleti kendi devleti gibi görmüyor, aşağılandığını, kendine siyaset yolunun tıkandığını düşünüyor. Devletin geriye dönüp bakması gerekmiyor mu ? Yıllarca doğu her şeyden mahrum bırakıldı binlerce köy yakıldı, insanlar göçe zorlandı, bu gerçekleri göz önünde bulundurup bir şeyler yapması gerekmiyor mu? Gönülleri kazanırsa işte o zaman çözülmeyecek bir sorun kalmayacak belki.
Yapılacak özgürlükçü atılımlarla Kürtlerin güveninin ve kalbinin kazanılması gerek. Sorunun çözümü yönünde, hükümet, bireysel özgürlüklerin güvence altına alınması, anayasal
vatandaşlık kavramının benimsenmesi ve bölgenin sosyo-ekonomik kalkınması için yoğun çaba harcamak zorunda.Yoksa çözümsüzlükler içinde nice canlar yok olup gidecek.
Aksi takdirde sorunun çözümsüz kalması büyük olasılık dâhilindedir. Artık herkesin ellinin taşın altına koyması yetmiyor yüreğini ortaya koyması gerekiyor…