Ne Talihsiz Bir Kuşakmışız – I
Biz ne talihsiz bir kuşakmışız meğer, ne babamızı anlayabildik ne de çocuğumuzla analaşabiliyoruz.. Hangi kuşaktan mıyız 68 kuşağı. Hayır hayır o bildiğiniz duyup irkildiğiniz 68 hareketinden bahsetmiyorum. Ben 1968 doğumlu olduğum için yaşı 30 ile 55 yaş arasında olan kuşaktan bahsediyordum.
Osmanlının resmi dili Türkçe yani Osmanlıca, Din ve bilim dalı olarak da Arapça ve Farsça idi. Bizim kuşağın babasından bir kısmı Avrupa da Fransızca öğrenmiş, bir kısmı da Anadolu da Medresede okumuş insanlardı.. Cumhuriyetin ilk, Osmanlının da son kuşağı olan babamlar Osmanlıca yazıyor ve okuyor, iyi derecede Arapça biliyordu.
Rahmetli babam yaşasa idi şuan 95 yaşında olacaktı. Bir din uleması idi. Onun babası da profesördü. Harf inkılabıyla Latin alfabeyi öğrenmesine, hatta İlk İmam Hatip Lisesini bitirenlerden olmasına rağmen alışıla gelmiş Osmanlıca yazar ve okurdu.
Bende onun yazdığı hiçbir şeyi okuyamıyor ve anlamıyordum.
Çünkü Osmanlıca bilmiyordum.
Bu yüzden de babamı özümseyemiyordum. Yıllar yılı hep bunun duygusal hüznünü yaşadım.
Memleketteki evimizde bir kütüphane dolusu kitap var hemen hemen hepside Osmanlıca gel görki onca senelere dayanmasına rağmen sayfalarını açıpta okuyacak kimse yok. Baba yadigârı atamıyoruz da öylece duruyorlar, belki ileride kıymetini bilen okuyup anlayabilen aileden birisi çıkar diye.
Harf inkılabından buyana 80 sene de 80 bin devri alem geçirdik teknik ve teknoloji açıdan, ama gel görki şimdide çocuğumu anlayamıyorum. Çünkü çocuğumun da yazısını okuyamıyorum aynen babamın okuyamadığım yazıları gibi. Çocuğum tabiki Osmanlıca yazmıyor ama eğik el yazısı yazıyor.
Milli Eğitim Bakanlığının yeni müfredatı doğrultusunda zorunlu el yazısı başladı. Öğretmenler ve öğrenciler zorlansalar da belki bu işi öğreniyorlar da, bizim halimiz ne olacak diye homurdanıyorum. Ne çocuğun yazısı okuyabiliyorum nede derslerine yardımcı olabiliyorum, üzülüyorum, eziliyorum, O kendi başına ders çalışırken ben öylece kenarda büzülüp babamı düşünüyorum.
İçinden çıkamadığım bu talihsizliğimi çöze bilmek için çevremden ve İnternetten araştırayım dedim bu eğik el yazı hakkındaki olumlu olumsuz yanlarını. Bakın ne sonuca vardım.
1 Kasım 1928'de, yeni Türk harflerinin kabulüne ilişkin kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi ve o gün bugündür yeni harfleri kullanmaktayız. Cumhuriyet dönemi ile Latin alfabesini kullanmaya başlayan Türk insanı, yeni yazıyı, öğrenimindeki ve okuyup yazmaktaki kolaylığından dolayı benimsedi.
Bildiğimiz harflerle öğrenilen yazı, 2005-2006 eğitim ve öğretim yılından itibaren, yayınlanan bir genelge ile öğrencilere el yazısıyla öğretilmeye başlandı. Daha mı iyidir daha mı kötü bilmiyorum ancak çevremde yaşayan bütün ilköğretim öğrencileri ve veliler, okullarda el yazısı kullanılmasından şikâyetçi.
Okuma yazmayı düz yazıdan öğrenmiş olan öğrenci velileri, çocuklarına ders çalıştıramadıklarını çünkü bu biçimde yazı yazmayı kendilerinin de bilmediğini söylüyorlar. Veliler haksız da değiller aslına bakacak olursanız. Bir tarafa, okuma ve yazmayı yeni öğrenecek öğrenci neden el yazısı ile öğrenmeye zorlanıyor diye soruyorlar?
El yazısına kimse tamamen karşı değil ancak okulda bunun mecburi tutulmasına karşılar..
Günlük hayatta okuduğumuz hangi şey el yazısıyla yazılıyor ki? Bütün gazeteler, dergiler ve bilimum basılı malzeme düz yazıyla çıkmıyor mu ?...
El yazısının öğrenci açısından olumsuz yönlerini, Öğretmen, öğrenci ve velilerinin şikayetlerini de dahil ederek kısaca sıralayalım;
Birincisi, yazmayı yeni öğrenen çocuğa, el yazısı ile harfleri birbirine birleştirip bir yazı stili çıkartmak ve bunu bütün derslerde uygulamak zor ve sıkıcı geliyor.
İkincisi, çocuk el yazısını tüm derslerde kullanmak zorunda olduğu için hızlı bir şekilde yazamıyor. Yetişmesi gereken hıza sahip olamayan öğrencinin yazısı, bozuk oluyor ve yazdığı yazıyı kendinden başkasının okuması neredeyse imkânsız hale geliyor.
Üçüncü sorun ise günümüzde, yukarıda da bahsettiğim gibi, basılı hiçbir şey güzel yazı ile yazılmadığı için öğrenciler, okuma alışkanlıklarını normal düz yazı ile geliştiriyor ve aynı anda güzel yazı yazıp okuduğu için kapasitesi bölünmüş oluyor. Bu yüzden ikilemde kalıp ekstradan bir zorlukla karşı karşıya kalıyor.
Dördüncüsü, bu yazının bütün zorlamalarının sonucu olarak çocuklar ileri dönemde yazıdan uzaklaşıyor. İnternet ortamında ödev hazırlaması daha kolayına gelmeye başlıyor ve yazıdan sıkılan öğrenci yazı yazmaktan nefret eder hale geliyor.
Son olarak da, düz yazıya alışmayan kişi, ilerleyen yıllarda üniversitede not tutmakta zorluk çekecek ve normal yazı ile yazılan dilekçe gibi resmi yazışmalarda problemle karşılaşacak.
Konuyla ilgili görüşüne başvurduğum yetkililer de öğrenci velilerinden farklı konuşmuyorlar. Onlar da sade bir veli gibi çocuğuna ders çalıştıramamaktan yakınıyorlar. Uygulamaya genelgeyle başlandığının altını çizen yetkililer, konuyla ilgili net görüş bildirmekten kaçınırken, el yazısı uygulamasının amacı hakkında bilgi veren ve bu amacı açıklayabilen yok.
Sadece öğrenebildiğim kadarıyla, bitişik eğik yazı fikrinin doğuşu: Talim Terbiye kurulu eski başkanına bir gün yurt dışındaki arkadaşından gelen mektup el yazısı ile yazılmıştır. Birden yazının ne kadar güzel olduğunun farkına varır ve neden biz de yapmayalım? der. Kendi ağzından anlattığı - bir ilçemizde konferansta- diye bir bilgiye ulaşıyorum...
-DEVAM EDECEK-