Ne Oluyor Bize!
Yazılı ve görsel medyada toplumu oluşturan fertlerle ilgili haberleri uzun süredir dikkatli bir şekilde gözlemliyorum. Aynı zamanda bireyleri de yakından izliyorum. Bunu neden yapıyorum? Her gün beni ve birçok kişiyi çok rahatsız ettiğini düşündüğüm yeni yeni toplumsal olaylara rastladığım içindir sanırım.
Bunlardan en önemlisi ki, herkes gibi beni de hayrete düşüren Mardin’in Mazıdağ İlçesi Bilge Köyü’nde 4 Mayıs akşamı 7’si çocuk 44 kişinin öldürülüp, 3 kişinin yaralandığı katliam tüm dünyanın gözlerini Türkiye’ye çevirmesine neden oldu.
Hafta geçmiyorki yazılı ve görsel medyada uyuşturucu kullanan okul çağındaki gençlerle ilgili haberler yayınlanmasın. Kadıköy'de, arkadaşının evinde aşırı dozda uyuşturucudan ölen 23 yaşındaki Begüm Veral’in durumu. AMATEM’de uyuşturucu tedavisi görürken kendisine AMATEM’de çalışan bir bayan tarafından uyuşturucu temin edilmesi nedeniyle hayatını yitirmesi,
Hele hele aylardır herkesin de yakından takip ettiği Münevver Karabulut cinayeti. Cem Garipoğlu daha 17 yaşında,
Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı'nın verilerine göre 2009 yılının ilk beş ayında 43 ilde 645 çocuğun kaybolması,
Yine Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülen uyuşturucu operasyonunda bu uyuşturucu çetesiyle ilişkisi olduğu için bir Emniyet Genel Müdür yardımcısının ve iki emniyet müdürünün tutuklanması ise “et kokarsa tuzlarsın, tuz kokarsa ne yaparsın” dedirtecek tipten.
Kahramanmaraş-Kayseri karayolu üzerinde bulunan Kılavuzlu Barajı, Hasancıklı Köprüsü yakınında 4 genç kızın cesedinin bulunması,
Denizlili işadamı tekstilci Osman Nuri Sözkesen, sahibi olduğu fabrikada ruhsatlı silahıyla intihar etmesi ve benzeri intihar olayları,
Hemen her hafta cinnet nedeniyle aile içi katliamlar,
Hırsızlıklar, usulsüzlükler,
Gün geçtikçe artan fuhuş olayları. Daha neler neler…
Tüm bunların aslında günümüzde herkesin farkında olduğu ve dile getirdiği ahlak erozyonu nedeniyle oluştuğu aşikârdır. İnsanlar maalesef değerli şeyleri kaybedince farkına varıyor. Üzülerek belirteyim ki ahlak değerlerimizi kaybetme noktasına geldik diye düşünüyor ve karamsarlığa kapılıyorum. Bizim gibi geleneksel toplumlarda bu değer ayakta kalmamız için çok önemlidir. Çünkü hukuk kurallarından önce ahlak kuralları bireyleri yapacakları yanlışlara karşı ikaz eder ve engeller.
Ahlak kuralları, insanların ilişkilerinde uyması beklenilen kuraları ve yapılması gereken görevleri belirler. Bu bakımdan en başta bireysel ahlak çok önemlidir. Bireysel ahlakında toplum üyelerinden beklenilen güzel davranış ve dürüstlük, samimiyet, adalet, sabır, alçak gönüllülük, fesat olmamak, kötü alışkanlık sahibi olmamak ve daha birçok karakter birey ahlakını ortaya koyan değer yargılarıdır.
Birey ahlakından sonra da toplumun temelini oluşturan aile ahlakı gelir. Aileyi oluşturan bireylerin aile kurumuna saygı duymaları, ahlaki davranış ve eylemlere önem vermeleri gerekir. Eşlerin birbirlerine olan ahlaki sorumlulukları kadar, çocuklarına karşı da ahlaki sorumlulukları bulunmaktadır. Anne ve babanın, çocukların ahlak sahibi bireyler olarak yetişmesinde çok önemli rolleri ve görevleri bulunmaktadır. Çocuğa küçük yaşta verilecek düzgün eğitim, yaşamı boyunca yanlış olayların içine girmesini önleyecek ve doğruları prensip edinerek, çevresi ile uyumlu yaşamasını sağlayacaktır. İnsanın ahlaki açıdan kendisine, aile fertlerine ve çevresine karşı sorumlulukları vardır. Bu kişi çocuk da olsa görev ve sorumluluklardan uzak tutulmamalıdır.
Birey ve aile ahlakı dışında toplumu oluşturan tüm üyelerinin değer yargıları, davranış kuralları, örf ve adetleri ise toplum ahlakını oluşturur. Victor HUGO “Ahlak Toplumun Temelidir.” Demiştir.
Bir toplum için hukuk nasıl vazgeçilmez bir olgu ise iş ahlakı da iş hayatı için vazgeçilmez bir olgudur. Çünkü yazılı hukuk kuralları, toplumun yazılı olmayan örf, adet, gelenek ve ahlak kurallarına göre belirlenir. NAPOLEON şöyle söylemektedir; “Ahlak olmayan yerde kanun bir şey yapamaz.” diyerek bunun önemini vurgulamak istemiştir.
Buraya kadar toplumun Devletine karşı görevlerinden ve sorumluluklarından bahsettik. Peki ya Devletin de Milletine karşı görevleri yok mudur.? Vardır ve bu görev de Anayasanın 5. maddesinde; “Devletin Temel Amaç ve Görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” diye tarif edilmiştir. Ancak bu görevi yerine getirecek olan Anayasa değil, Devlet kadrolarında görev ve sorumluluk alan kişilerdir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Geçmişten günümüze kadar kamu kurumlarında yaşanan usulsüzlükler duyulunca halk arasında Devletin çivisi çıktı denir. Hâlbuki çıkan çivi Devletin değil, ahlaksızlığı yapan kişilerindir.
Ahlaklı bir toplum güçlü bir ulus, güçlü bir ulus da saygın bir devlettir. Ulusça güçlü olmanın başında ahlak, bilgi, demokrasi kuralları, özgürlük anlayışı, sosyal hukuk düzeni yatar. İyi bir vatandaş; kendisine tanınan hakların dışına çıkmadan toplumda yerini alandır.
Yarının Türkiye’sinde tüm bireylerin iyi bir vatandaş olması dileğiyle…
“Soylarınız ahlakınız, soplarınız da yaptığınız işlerdir.” Hz. Muhammed
“İnsanın kendini ıslah etmesi erdemle, başkasını ıslah etmesi ise bilgi ile olur. Erdem ve bilgi, doğanın iki ahlaki özelliğidir ve insanı doğruya ulaştırır.” Konfüçyüs
“Pek çok din vardır. Ancak ahlak tektir.” John Ruskin
“Devletler kanunlarla değil, ahlakla daha iyi yönetilir.” Sokrates