Ne Olacak Bu İngilizlerin Hâli?
Bugün, ünlü işadamı dediğimiz baronlar ile FETÖ'nün finanse ettiği Cumhuriyet, bir operasyon gazetesi olduğu için, parayı veren düdüğü çalar. Fitne tohumunun ekicisi olan bu gazetenin ihanetleri ve kirli mazisi hakkında yüz cilt kitap yazılsa bile bitirilemez.
Bu gazetenin 2000-2005 arasında Hikmet Çetinkaya diye bir yayın yönetmeni vardı. Çetinkaya'nın payına düşen görev, Gülen'le “savaş”maktı. 28 Ocak 2015 tarihli yazısında Çetinkaya şöyle itiraf ediyor yaptıklarını ve geldiği durumu: “Yeter artık, konu mu yok Gülen'den başka...”
Artık tek görevi bozuk Türkçesiyle kıytırık yazılar yazmak olan Çetinkaya, “Can ve Erdem nasıl casus oldu” başlıklı -her zaman olduğu üzere boş- yazısında “6 yıl sonra Zaman'a kayyum atandı dün. Geçmişte yaptıklarını unutmadım ama temel hak ve özgürlükleri savunan biri olarak yanlarında duruyorum” diyor. Artık FETÖ'nün değirmeninde su taşıyan bu Cumhuriyet'çiye “Can nasıl casus oldu” git kendine sor, demenin de bir anlamı yok. Zira bunlarda anlayış kıtlığından başka bir keramet de var değil.
FETÖ'nün CHP ve Cumhuriyet'i
Neyse konumuz Çetinkaya değil ve kendi ülkelerinin kuyusunu kazmak için nefes alıp veren bu kitle ile zaman öldürmeye de değmez.
FETÖ işbirlikçisi Can Dündar son kitabında, MİT tırları konusundaki ihânetiyle ilgili belgeleri, kendisine CHP'li bir milletvekilinin verdiğini itiraf etmiş. Bu ismin Kılıçdaroğlu, Tekin veya Tanal olduğu konuşulsa da, Dündar'ın yaptığı cephe genişletmek ve kendinin FETÖ'nün elemanı/taşeronu olduğunu gerçeğinin üstünü örtmek.
Aslında bütün deliller bir araya getirildiğinde önce CHP'nin sonrada Cumhuriyet'in bütünüyle FETÖ'nün eline geçmiş olduğu açıkça görülür.
Bu ihânetle ilgili çok şey yazılıp çizildi ama FETÖ'nün, Cumhuriyet ve CHP ile ilgili karanlık ilişkileri henüz yeterince kaleme alınmadı. MİT'in bu kirli çamaşırları servis etmek için daha neyi beklediğini merak etmiyor değilim.
Diğer yandan, bu karanlık yapıların Türkiye'ye ihânetlerinden mutlu olan ve destek için adliyeye gelen, gelmekle kalmayıp fotoğraf çektirip, diplomatik nezaketle bağdaşmayan çirkin işlere imza atan batılı ülkelerin diplomatlarına, Cumhurbaşkanı Erdoğan sözleriyle haddini bildirdi.
Ânında ve Erdoğan'ın ilk konuşmasında harekete geçmeyen Dışişleri Bakanlığı, Harp Akademileri'ndeki konuşmasından sonra ‘12 ülkeye nota' şeklindeki zayıf girişimi ve AK Parti cenahındaki sessizlik hem mânidar, hem de toplumda kızgınlığa neden olmuş durumda.
İNGİLİZ'DİR, BU HER ŞEYTANLIĞI YAPAR
‘İngiliz'dir bu, ne yapacağı belli olmaz' devrini kapatıp, ‘İngiliz'dir, bu her şeytanlığı yapar'ın farkında olarak gerekli önlemi almak zorundayız. Ehli bilir ki, Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya gibi ekonomik ve siyaseten güçlü ülkelerin finans, bürokrasi ve siyaset kademeleri önemli ölçüde genetik ve/veya zihinsel olarak Yahudileştirilmiş tiplerin kontrolünde.
Batının uykularını kaçıran ‘Yeni Türkiye' ve O'nun lideri Erdoğan ise İsrail'e bile posta koyabilen tek siyasetçi. O'nun hakkında senaryo üstüne senaryo üreten iç ve dış mahfillerin işbirlikçileri, hem kendisinden, hem de FETÖ'ye yönelik operasyonlarından aşırı derecede rahatsızlar. Cumhuriyet gazetesini verem eden şey de bu. Fakat hem bürokrasi de, hem de AK Parti'nin içinde bunu göremeyecek çok âmâlar var.
KONTROLLÜ MUHALEFET TUZAĞI
Genetik veya zihinsel olarak Yahudileştirilmiş olanlardan rahatsız olan yalnızca biz değiliz. Batı dünyasında da karanlık adamların senaryolarına itiraz eden çok insan ve münevver kimse var. İnsanlığın kurtuluş gemisi Türkiye'ye sempati duyan bu kimseleri genellikle tanımıyoruz, dolayısıyla da iletişimimiz yok. Hariciyemiz ve Yunus Emre Kültür Merkezlerinin de bu kimselerle bir irtibatı olmadığı gayet açık. Onlarla temasa geçip seslerine güç katacak bir mekanizma olsa, Türkiye'nin sesi daha gür çıkacak ama bu yönde bir gayrette görülmüyor.
Batıyı eleştirirmiş gibi davranarak kontrollü muhalefet yapan Türkiye düşmanı Noam Chomsky gibi iğrenç tiplerin sesinin çok çıkması, burada onlarla aynı dili konuşan tiplerin çokluğundan değil, onlara ses verecek kirli mekanizmaların varlığından kaynaklanıyor. Bunu ne zaman göreceğiz bilmiyorum.
İNGİLİZ HÜKÜMETİNDEN GUARDİAN'A BASKIN
Mesela, iktidar milletvekili ve bakanlarının neredeyse hiç biri çıkıp, İngiltere'nin 2011'de Rupert Murdoch'a yaptıklarını hatırlatmıyor.
Hiç biri çıkıp, Cumhuriyet'te ne ki “İngiliz hükümeti 2013'de dünyanın en meşhur ve ‘en itibarlı' gazetelerinden Guardian'ı basıp, gazetecileri yaka paça gözaltına aldı” demiyor.
Onlar hatırlatmıyorsa, biz hatırlatalım. Guardian gazetesi devlet sırlarını ifşâ ettiği için, polis ve MI5'in baskınına uğrayıp, tehdit edildi. Bırakınız dava açmayı, İngiliz hükümetinin “dava açarız” demesi üzerine,- Cumhuriyet gibi direnmek yerine-, Guardian elinde ne varsa hükümete teslim edip, özür diledi. Ardından da, belgelerin yer aldığı bilgisayar ekipmanları bütünüyle kül edildi.
İngiliz polisi Guardian çalışanı gazetecileri böyle gözaltına almıştı.
MURDOCH'UN GAZETECİLERİ TUTUKLANDI
Yine İngiltere'de, Fox Grubunun Yahudi patronu Murdoch'ın gazetelerine telekulak operasyonu yapıldı ve Sun gazetesinin çalışanları tutuklandı.
Bu gelişme üzerine, İngiltere'deki Times, Sunday Times, Sun ve Sun on Sunday gazetelerinin de ortak ve sahibi olan Murdoch, 168 yıllık ''News of the World'' gazetesini kapatmak zorunda kaldı ve İngiliz Parlamentosu'nda ifade verdi.
Gelişmeler üzerine İngiltere Başbakanı ve Muhafazakâr Parti başkanı David Cameron, Liberal parti lideri ve başbakan yardımcısı Nick Clegg ve İngiltere'nin CHP'si ana muhalefetteki İşçi Partisi Başkanı Ed Miliband ortak bir basın açıklaması yaparak, Murdoch'ın BSkyB ihalesinden çekilmesini istediler.
Yani bizdeki gibi ‘iktidar zarar görsün' diye her parti başka telden çalmamış, hatta ihanete destek vermemişti.
Bunlar olup biterken ne Fox / News International şirketinin patronu Murdoch, ne yabancı ülkelerin elçilerine mektup yazarak ‘bize destek verin' çağrısı yaptı, ne de bizim büyükelçi veya konsolosumuz batıda süren davalara giderek, ‘İngiltere nasıl bir ülke olmak istediğine karar vermesi gerekir' gibi edepsizce açıklamalar yapmadı.
Mesele şu: Bizde, İngiltere'de olduğu üzere ülke çıkarları ve milletin istikbali söz konusu olduğunda kişisel çıkarları ve siyasî ihtiraslarını bir kenara bırakma geleneği yok. İktidar zarar görünce, ülke zarar görecekmiş umurlarında değil belli ki. İktidardakilerin nâzır/bakan ve mebuslarının sessizliği ise ayrı bir dert.
Bu İngilizler var ya, işte onları da bize benzettiğimiz de kurtuluruz şeytanlıklarından…