Ne idik, Ne Olacağız?
Bir insan ömrünü neye vermeli / Harcanıp gidiyor hayat dediğin.
Yolda kalan da bir yürüyen de bir / Tükenip gidiyor ömür dediğin.
Bu türküyü yıllar öncesinde de dinlerdim ama bu günkü kadar koymazdı. Ömür gidiyor ya. Yaş kemale erdikçe ara sıra mehter misali iki adımda bir geri dönüp bakma ihtiyacı hissediyor insan. Ne yaptık, ne yapıyoruz, neredeydik, neredeyiz, nereye gidiyoruz?
Bu soruların cevabını ararken o türküde geçen “harcanıp gidiyor ömür dediğin” sözünün, ne kadar da doğru olduğunu gördüm. Bu kadar, toplumsal yaşamda yardımlaşmaya, akrabalığa, kardeşliğe, dostluğa önem veren, yüzyıllar boyu birbiriyle sımsıkı ilişkilerle bir arada yaşamış bir ecdadın evlatları olarak geldiğimiz noktaya bakarmısınız.
Fazla geriye gitmeyelim. 15 – 20 yıl önce, köylerimizde imece diye bir gelenek vardı, hatırlayın. Birimizin bir işi olduğunda herkes koşar, el birliği ile bir çırpıda halledilirdi. O imeceye toplananlarla aynı zamanda bir dost meclisi oluşurdu. Sohbetler artar, sorunlar paylaşılır, bağlar daha da kuvvetlenirdi. Ne zaman ki işin içine para girdi, imece yevmiyeli işçilere dönüştü, kopmalar başladı.
Yolların henüz doğru düzgün olmadığı, olsa da üstünde yürüyecek araçların bulunmadığı dönemlerde, akraba ziyaretleri bugünkü koşullara nazaran daha sık yapılırdı. Saatlerce yaya veya atla gidilen yolun sonunda, akrabalara mutlaka yatıya kalınırdı. O yüzdendir ki, o dönemlerde her evde yatak yüklüğü denilen bir gelenek vardı. Her evde 5 – 6 kat kenarda yün yatak bulunurdu. Ve hatta bir kız sözü kesilirken altından mobilyadan önce, yapılacak yatak sayısı konuşulurdu. Ne zaman ki ulaşım ve haberleşme gelişti, ziyaretler telefonla hal hatır sormaya kadar düştü.
Hele düğünler bayramlar. Anlatmaya hiç gerek yok. Bütün bunlar şu gerçeği ortaya koyuyor. Ne zamanki toplumsal yaşamdan, birlik beraberlikle hareket etmekten, dolayısıyla diyalog ortamından koptuk, akrabalıklarda bitti, komşuluklarda bitti, arkadaşlıklarda bitti. Kırk yıllık tanıdığımızla karşılaştığımızda konuşacak bir şey bulamıyoruz artık. Nasılsın iyimisin? soranlara selam. Muhabbetin hepsi bu.
Aynı apartmanda oturuyoruz, alt kattaki oturanı tanımıyoruz. Fındık toplamaya gidiyoruz, Güneydoğudan gelen işçilere fındık toplatıyoruz. Bir akrabamızın hastalığını çoğu zaman duyamıyoruz bile. Bir dostumuz ölse, cenazesine son dakikada yetişebiliyoruz. Bu nasıl iştir, nasıl gidişattır.
Bu hale düşmemizdeki asıl etken sadece haberleşmenin ve ulaşımız gelişmesi mi? Elbette değil. Artık toplum ekonomi toplumuna dönüştü. Gündüzleri akşama kadar çalışan, akşamları da TV karşısına geçip zap yapan bir robota dönüştük. Sözün özü gidişatımız hayra alamet değil.
Bir toplumu dağıtmanın en kolay yolu insanlar arasındaki birlik beraberlik bağlarını koparmaktır. İşte bu başarılmaya çalışılıyor. Başarıldı da.
Kaleminize sağlık, güzel bir yazı. Bu verdiğiniz örnekleri ve çoğaltabileceğimiz bir çoğunu gözönüne aldığımızda sanki birilerinin bilinçli olarak örf ve adetlerimizi, kültürümüzü, bizi biz yapan değerleri bizzat bizlere yok ettirdiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. Bir toplumu yok etmek için, ona kendi kültürünü yok ettirmek?.. Batıya özendik hep ama batının bilimine değil, önümüze özel televizyonların sunmuş olduğu yanar dönerli caf caflı hayatlarına özendik. Okumayan bir toplum muyuz? Aslında okuyoruz ama her tür magazin haberini, özendiğimiz hayatları kişilikleri okuyoruz... Bugün arkadaşınızla, önceki akşam yayınlan-MAYAN bir belgeseldeki ilginç fikri daha önce sizin de düşünmüş olduğunuzu ve arkadaşınızın da çok ilginç fikirleri olduğunu konuşmak yerine ABC adlı dizi üzerine konuşmak zorundasınız. Tahsil düzeyi yüksek bir toplum(muy)uz?.. Üniversite mezunu gençlerimiz çok... Daha kişilikleri oluşmadan bir yarış atı misali üniversite yolunda ilkokuldan beri koşturan bir gençlik, koşturan bir nesil. Hiç bir şeyi öğrenmek için değil, sadece yarışta diğerlerinden önde olmak ve bitiş çizgisini geçmek için yapan bir nesil. Peki ya o çizgiden sonra geriye dönüp baktığında ne hatırlıyorsun? Nereye gidiyoruz sorusunu her bireyin kendisine sorması gerekir. Bu hayatta edindiğimiz misyonumuz ve yarın için öngördüğümüz vizyonumuz nedir? Daha iyi bir iş, daha güzel bir ev, daha çok para?.. Bunlar mı? Ya bu hayatı terk ettiğimizde geride ne bırakıyoruz? Hiç birşey mi? O zaman suni bir hayat mı sürüyoruz?
Mayıs 8th, 2009 at 13:54Elbette ki insanlar arasında ki bağların kopmasında teknolojinin rolü yadsınamaz. Ancak bizim de tembelliği seven bir toplum olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Evet gün geçtikçe uzaklaşıyoruz birbirimizden, yakınlarımızdan ve bunun farkında bile değiliz. Herkes birbirinden nefret eder hale geldi. Kısacası bu gidişin olumlu sonuçlar doğuracağını hiç sanmıyorum.
Mayıs 8th, 2009 at 19:46