Ne Hale Geldik?
Evrim diye bir teori var ve bu teoriye göre her ırk bir şekilde evrimleşiyorsa biz de ümmet olarak eksik kalamazdık haliyle. Ümmet derken sizin dışınızda bir grup Müslümandan söz etmiyoruz yani… Rahatça üzerinize alınabilirsiniz. Ocular, bucular, şucular derken hepiciğimiz evrimleştik çok şükür. Ne de olsa modern dünyadan o kadar kopuk yaşayamazdık.
Biraz pragmatik, çokça paradoksal bu durumumuz onları bir hayli rahatsız etse de biz her delikten çıkmaya, onlarla her alanda aşık atmaya kararlıyız nitekim. Yahu rahat bırakın adamları, bir bu dünyaları var yaşayacak, uzak durun da rahat rahat yaşasınlar. Biz olmazsak olur mu? Olmaz elbette ki, her delikten çıkmalıyız, her ortama ayak uydurmalıyız. Eee ortamın bize uyacağı yok baktık, bakmakla kaldık zahir, değiştirmeye de pek uğraşmadık. Değiştirmemiz gereken cahiliyyeyi, bizi cahil görmeleri haklı bulurcasına kendi hallerine bıraktık. Özel hayat bu, boru mu? Müdahale etmemek gerek, tercih meselesi tabi ama bir teklif de edilmez mi, uyarıda bulunmak da mı hata. Desene biz doğru muyuz ki doğrultalım, hangi yoldayız ki nereye çağıralım?
Kendimizi tanıyamaz olduk, namazlı niyazlıyız bir yandan, cafeler, restoranlar, beş yıldızlı oteller bizden sorulur diğer yandan. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu olayı resmen… Spora gider adamcağız; koşu bandına çıkar klâs bir aydın edasıyla, aha bir de ne görsün diğer koşu bandında bizim türbanlı aletin tuşlarını akort ediyor. (Yürüse mi yavaş olur yoksa koşsa mı hızlı acep), saunaya girecek birkaç bikinili tamam güzel, o da ne yine iki örtülü kan ter atıyor. Ofluyor pufluyor kıymetli entelimiz bir hava alayım diyerekten tenis kortuna çıkıyor ki, yan kortta bir örtülü raketle topu buluşturabilme telaşında. Ya bırak raketi kolun falan çıkacak yerinden her tarafta sana bakıp gıcık kapanları rahatsız ettiğinle kalacaksın. Bir şey değil geri dönüp bari squash oynayayım dese orda da vardır kalbime iner diyerekten korkuyor garibim.
Aldığım istihbarata göre; “bir şey anlıyormuş gibi hiçbir yerden de eksik kalmıyorlar” diyorlarmış. Kalmayız evvel Allah. Herhalde bir golfe bulaşamadık( yani ben o kadarda değildir diye ümit ediyorum, yanlışsam tekzip ederim haber ediverin bir zahmet), lütfen bacılarım oraları da boş bırakmamak lazım. Abarttığımı düşünmeyin; imam- hatip de yedi yıl beraber okuduğum bir arkadaşım, üniversite de (üstelik Konya da) sınıf arkadaşlarıyla bara gittiğini söyledi. Neymiş onlarla arasına böyle engeller koyamazmış, onlar biralarını yudumlarken bizimkisi meyve suyu içemez miymiş? Ba ba ba, bak ne aydın bir düşüce, nasıl parlak bir zihniyet, nekkaden de ilerledik değil mi?
Bitti mi, durun daha yeni yeni açılıyoruz. Hafta sonu alışverişe fukara tayfasının gitmeyeceği( vitrin seyretme meraklılarını saymasak tabi) son derece elit (yani pahalı) ürünler satılan alışveriş merkezlerine gidiyor, birkaç adamımız orayı da kuşatmış. Benim anlamadığım bize uygun kıyafet satmayan o butiklerde ne satın almaya çalışıyoruz. Şık bayan bir çalımla askılı dekolte elbiseyi deniyor, bizimki illa onu almalı. Tamam diyor içine uzun kollu badi giydim miydi aha da sana tesettür. Oldu da bitti. Sonra birkaç etek almalıyız, her günde ayrı giyinmemiz gerek değil mi? Gözünü seveyim uzun pardösünün, altına ne giyersen giy. Ara boy çıktı (cö)mertlik bozuldu kardeşim. Ne diyordum, hah işte ara boy. Anlayın bacılarım o mağazalar da uzun etek satılmaz, ya niye satsınlar, alıcı kitlesi siz değilsiniz ki. Ama benim bacım ne yapacak edecek oradan alışveriş edecek, marka ne de olsa, adamlar kısa yaptılarsa vardır bir bildikleri. Ahh ah, Allah düşürmesin. Ayakkabının içine çorap giymeyenleri eleştirirken diz altı oldu eteklerimiz. Bari file çorap giymeyin bacılar, iyice açıktan açık,dönüp dönüp bakılası olduk farkında değil misiniz?
Sonra adamcağız bütün yıl çalışıp bir yaz tatiline gidiyor, o da ne? Beş yıldızlı otelin beach inde, üssüz ve az buçuk üslü hanımların yanında bizimkisi haşeması ve 600 avroluk gözlüğüyle güneşlenmiyor mu? Ay delirmesin de ne yapsın adam? Burası onun tek ve çok az süreli cennetçiği, kısıtlı ve bolca sıkıntılı üstelik. Bırakın doyasıya yaşasınlar ahret karşılığı satın aldıkları dünyalığı. Siz de ve elbette ki biz de neye karşılık neyi satın aldığımıza karar verelim. Kıştan ödediğimiz tatiller, onun için harcadığımız mesai ve avrolarımız. Spor üyeliklerimiz, diyetisyen ücretlerimiz, uymamız gereken rejim listeleri.
Şifalı otlar için dolaştığımız aktarlar, onu ona katıp kaynatarak içtiğimiz iğrenç sıvılar, şişkinlik giderici haplarımız, akapunktur tedavilerimiz, bantlar, iştah kapatma yöntemleri.
Beş çaylarımız, altın günlerimiz, tefsir dersi üstü bol gıybetli terapilerimiz… Biricik çocuklarımız için; okul seçimleri, ders takipleri, abartılı yan kurslar, etütler, dershaneler ve özel hocaları. Eşimize, akrabamıza, çevremize süsümüz, marka takıntılarımız, eşarba pardesü, pardesüye çanta, çantaya ayakkabı uydurma gayretlerimiz… Bakın bu üç noktayla saydırmayı kesiyorum, zira ziyadesiyle sıkıldım. Bu liste uzar da uzar. Şimdi bir düşünelim; normal bir insanın bu listeyi gerçekleştirmek için zamanını iyi kullanması bile zorken, ahireti nasıl kazanacağız, hangi vakitle ve en önemlisi hangi nakitle? Para mı dayanır canım bu modern dünyaya?
En iyisi gelin aklıselim olalım, bırakalım Almancılar gibi ne oralı ne buralı olmayı. Biraz da adamların dediği gibi geri kafalı olalım, bin dört yüz yıl (bu ara bu bin dört yüz yıl hiç artmıyor mu, şu an kaça gidiyor bir bilen varsa haberim olsun) öncesine dönmek istiyorlar diyorlar ya, inat etmeyin bir kere de söz dinleyin. Adamlar boşuna, aydın, laik, entelektüel olmamışlar herhalde. Bir kere de büyük sözü dinleyin. Hem fena mı Ashab-ı Kiram devrine dönmek. Sahabeler gibi yaşamak fena mı? Fenaysa neden bu yolu seçtik canım? Bir saç göstermemekse farkımız, yazıklar olsun bize. Furkan’da yazdığı gibi daha iman kalbimize yerleşmemiş, yerleşenler de “Rabb’im ayaklarımı kaydırma” diye dua etmemiş olacak ki; birçok eski fundamentalist şu an yerle yeksan.
Hey hat… Biz bu hallere gelecek bir ümmet miydik?
Kur’an menşeili şarkı sözünün de dediği gibi herkes hak ettiğini yaşıyor. Yere düşen bayrağı kaldıracak müminler nerede!