content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

04 May

Ne Diyor Sn Mehmet Pamak?

Eski Danışma Meclisi üyesi Sn Mehmet Pamak, “Kürt Sorunu” hakkında oldukça dikkat çeken görüşleri heyecanla savunmaya devam etmektedir. Yazdıklarının büyük çoğunluğu bu konu üzerinde odaklanmaktadır. 06/10/2009 tarihinde “haksozhaber.net” adresinde “Kürt Sorununa Sistem İçi Çözüm Arayışları” başlığı ile yayınlanan yazısı, somut tekliflere yer vermesi akımından diğerlerinden daha farklı sayılabilir.

Sn Pamak’ın tekliflerine bakıldığında önemli bir kısmının yeni ve orinal olmadığı hatta tekrarlanan aşina teklifler olduğu teslim edilecektir. On üç madde halinde sıralanan bu teklifler, güncel olaylarla tazeliğini koruması bakımından da önemli sayılabilir. Sn Pamak bütün yazılarında “Kürt Sorununun” aslında bir sistem sorunu olduğunu, “Kemaliz’min, Laikliğin, Türk ulusalcılığının bu sorunu ortaya çıkardığı” gibi oldukça tartışmaları görüşlerini burada da tekrarlamıştır. Ona göre sorunun asıl kaynağı “Türk ulusalcılığıdır.” Eğer bu olmasaydı sorunda olmayacaktı. Sorunun oluşmasında, Türk ulusalcılığının da etkisinin olduğu genel kabul gören bir görüştür. Ancak vakıanın bununla sınırlandırılma çabası gerçeği açıklamaktan uzaktır. Çünkü Türk Ulusalcılığının oluşum dönemleri aynı zamanda, Kürt Ulusalcılığının da oluşum dönemidir. Örnek olarak hatırlanmalıdır ki, XlX. Yüz yılın sonuna doğru Kahire bu ulusalcılık akımlarının önemli merkezlerinden birisidir. Kahire’de ilk defa “Türk” adıyla bir gazete yayınlandığı gibi, “Kürdistan” adıyla da bir gazete yayınlanmıştır. Hem Türk hem de Kürt ulusalcılarının, Abdülhamid yönetimine karşı muhalefet etmek gibi ortak bir özellikleri olduğu gibi kendi aralarında da dayanışma örneklerinin olduğu da bilinmektedir. Ancak Sn Pamak olayın yarısını görmeye, Türk Ulusalcılarının bu dönemdeki faaliyetlerini abartarak tekrarlamasına karşılık, Kürt Ulusalcılığını hiç görmemeği, yok saymayı tercih etmektedir. Çünkü bütün kötülüklerin kaynağı saydığı “Türk Ulusalcılığı ve Türk Ulus Devlet” anlayışını mahkum etmek için tarihin bir bölümünü yok saymak gerekmektedir.

Osmanlı döneminde İslam Ümmetini oluşturan toplulukların biri birlerine karşı tutumları da her zaman dostça/kardeşçe olmamıştır. Fırsat buldukça biri diğerini boğazlamaktan geri durmamıştır.

Yeterli eğitimin olmadığı, Müslüman halkın temel dini bilgilere bile çoğu yerde sahip olmadığı dönemlerde toplumsal eylemlerin İslami ölçülerden ne derece uzak olabileceklerinin örnekleri tarihte çoktur. Bu saldırganlık örnekleri de bütün İslam toplumları için fazlası ile geçerlidir. Yani Türkler ne de Kürtler veya başka bir Müslüman toplum bu tür örneklerden bütünüyle uzak tarihi bir mirasa sahip değildir. Şeyh Ubeydullah isyanında öldürülen binlerce Karapapak bunun misallerinden birisidir. Ulus Devlet öncesinde İslam Ümmetinin çok iyi durumda olduğu biri birleri ile bir sorunlarının olmadığı bütün kötülüklerin “ulus devlet” ile ortaya çıktığı vurguları son derece yüzeysel ve tarihi vakıalardan uzaktır.

1-Sn Pamak’ın Kürt Sorununa Sistem İçi Çözüm Arayışları başlıklı yazısının ilk maddesi “DTP, PKK’nın muhatap alınması ve DTP ile PKK’ya yönelen bütün operasyonların durdurulmasıdır.” Bu isteğin bir PKK isteği olduğu açıktır. İslami çözümü savunan birisinin ilk çözüm maddesinin PKK – DTP muhatap alınmalıdır diye söze başlamasında İslami bir taraf bulmak hayli müşkül bir husustur. Dikkat edilirse teklifte, PKK’dan bir talep yoktur. O varlığını, etkisini, fiillerini devam ettirecektir. Kendisi muhatap alınarak sorun çözülecek. Buda yetmeyebilir. Çünkü muhatap alınan PKK kendisini güven içinde hissetmeyebilir. Rahatsız olabilir. Sn Pamak ona da İslami bir çözüm bulmuştur: Operasyonlar durdurulmalıdır. Operasyonlar devam ederse bu durum İslam dışı olur. Onun için operasyonlar durmalıdır.

2-Sn Pamak’ın çözüm için yaptığı ikici teklif ise “Kürt halkının gasp edilen İslami ve Kürt kimliği ile ilgili bütün haklarının iadesidir.” Bu madde de her ne kadar asimilasyondan söz ediyor ise de somut örneklere yer vermiyor. İslami kimliğe dair yapılacak işler Türkiye’de zaten herkesi ilgilendirmektedir. Çünkü kültürel anlamda Türkiye’de herkes Müslüman’dır. Bu konuda yapılacak bir uygulama elbette Kürtlerle sınırlandırılamayacağı gibi onların yok sayılması da söz konusu olamaz. Dolayısı ile gasp edilen İslami kimliğin, “Kürtlerin asimilasyonu” ile birlikte ele alınması yersiz ve mesnetsizdir.

Asimilasyon konusu ile İslami kimliğin bir münasebeti henüz keşfedilememiştir. Sn Pamak belli ki savunduğu görüşlerini “İslami kimlik” dedikleri ile örtmeye yönelmiştir. Bu tutumu ahlaki olmadığı gibi tutarlılığı da hayli şüphelidir. “Kürt kimliği” etrafında savunduklarını, İslami kimlikten ayrı müteala etmelidir. Çünkü İslami kimliğe dair Türkiye’de taammüden işlenenler herkesi ilgilendirmektedir.

Buradan “Kürt Kimliğine” Kürt Ulusalcılığına özel bir fayda temin etmeye çalışmak İslam ahlakı ile bağdaşır mı?

3-Kavmi imliklerin “hududullah’tan olduğunu” savunan Sn Pamak “Tağuti bir savaşla ve azgınlıkla gasp edilen bütün hakların Kürt halkına iadesini” istemektedir. Bu cümleden olarak, “Ana dilde eğitimin, her türlü basın-yayının ve örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır.” Sn Pamak belli ki tarihte olduğu gibi Türkiye’deki bütün gelişmeleri takip etmiyor. Bazı durumları yok saymaya devam ediyor. Basın yayın alanında Kürtçenin önünde bir engel var mı? Radyo, TV, Gazete, Kitap vb alanlarda Kürtçe yayın yapıldığını bilmiyor mu? Bu alandaki gelişmeleri hangi iyi niyetinin sonucu olarak yok sayıyor? Sn Pamak Kürtçeyle bu kadar niçin ilgilenmektedir? Kürtçeyi Allah’ın ayetlerinden saydığından Hududullah kapsamında gördüğünden olmalı. Öyle diyor. Aynı ilgiyi mesela niçin Süryaniceden, Zazacadan Kafkas dillerinden esirgmektedir? Adı geçen bu dillerin yavaş yavaş yok olduğunu BM raporları ilan etmektedir. Sn Pamak adı geçe dilleri de Allah’ın ayetlerinden saymıyor olamaz. Bu durumda Allah’ın bazı ayetlerini önemsememek gibi, yok saymak gibi oldukça vahim bir tabloyu karşımıza getirmektedir. Adı geçen ve yok olmakta olduğu ayan beyan bilinen bu dillere karşı bu ilgisizlik nasıl açıklanabilir? Ana dil eğitimi ile ana dilde eğitim arasındaki fark teslim edilmelidir. Ana dil eğitimi olmalıdır. Hem de bütün dillerde. İsteğen kendi çocuğuna kendi dilini rahatça öğretebilmelidir. Devlet bunun için her türlü kolaylığı yapmalıdır.

Bu sadece Kürtçe için değil, Türkiye’de konuşulan bütün diller için, Abazaca, Arnavutça, Boşnakça, Çeçence, Adigece, Gürcüce gibi dilleri de kapsamalıdır. Sn Pamak siyasi tercihlerinin bir uzantısı olarak, hududullah anlayışının bir gereği olarak bu dilleri hatırlamasa da yer vermese de bunlarda Türkiye’nin dilleridir. Evet Türkiye’nin bir resmi dili var. Oda Türkçedir. Ama bu resmi dilin dışında, Türkiye’de halkın bir bölümünün konuşması sebebiyle “Türkiye’nin dilleri” olan bu dillere de yer verilmeli, unutulmaması için her türlü yardım yapılmalıdır. TDK, Türkçede bulunan Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri unutturmak için gösterdiği çabanın bir bölümünü hiç olmazsa bu Türkiye’nin dillerine ayırmalıdır. Asimilasyona karşı çıktığını iddia eden Sn Pamak, Türkiye’nin dillerini niye hatırlamıyor? Onlar asimile olmuyor mu? Mesela Zazalar asimile oluyor. Ama Sn Pamak belli ki bütün bunları ilgiye değer bulmuyor. Niçin acaba

4-Diyanet İşleri Başkanlığı işgali altındaki camilerde yıllardır süren Türk ulusalcılığına dayalı resmi din propagandasının sona erdirilmesini istiyor Sn Pamak. Kimden istediği de açık değil. Türkiye’de resmi görüş, dinin siyasi alana çıkmasını “ayıp ve uç” sayarken, dinin alanı diye ilan ettiği camilerde endi görüşünü tekrar ettirmesi onun iki yüzlülüklerinden olmalıdır. Aslında bu uygulaması ile resmi görüş, kendisi her alana karışma hakkını, her alanı kendine göre düzene koyma akını kendinde görürken hiçbir sınır tanımadığını da göstermektedir. Diyanet’in Kürtçe meal hazırlamakta olması da gecikmiş bir iştir.

Ancak sadece Kürtçe meal değil, Türkiye’nin bütün dillerinde hazırlamalıdır. Allah’ın mesajı herkese kendi ana dilinde ulaştırılmalıdır. Sn Pamak belli ki bu konuyu bile siyasi tercihleri için bir malzeme olarak ele alma eğilimindedir. Elbette kendi bileceği iştir. Yarı öbür gün gideceği ahirette bunun hesabını da verecektir. Camiler Türk ulusalcılığının atış alanı olmamalıdır. Aynı camiler, Kürt ulusalcılığının da arzı endam edeceği yerler olmalıdır. Türk ulusalcılığının cami istismarını gören ve tepki gösterenlerin aynı hassasiyeti Kürt ulusalcılığından esirgemeleri anlaşılır değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ise Türkiye’nin şartlarında gereklidir. Onun olmayışı halinde, Türkiye’deki camileri ele geçirmek için İslami cemaatler arasında ortaya çıkacak meydan savaşlarından ne kadar insan hayatını kaybeder? Bütün bunları da hesaba katmadan, ucuz ve ezber klişelerin tekrarı yeni sorunların da habercisi olacaktır.

5-Sn Pamak uzun süre içinde yer aldığı Türk Ulusalcılığına duyduğu derin düşmanlık sebebiyle Türk adının geçtiği her işi bir sorun saymaktadır. Onun sorunlarından birisi de Türkiye adıdır. Çünkü Türkiye adı kuşatıcı değilmiş, Türkiye’de herkes Türk olmadığına göre, bir etnik grubun adının bütün ülkeye verilmesi kuşatıcı olmazmış. Bunun yerine Anadolu adı daha kuşatıcı olurmuş. Nedir Anadolu? Rumca Anatolia’dan türemiş doğu anlamına gelen bir kelime. Bizler ülkemizin adını bile Bizans/Rum’dan alacakmışız. Hatta Anayasanın “Türklük ve Kürtlük” arasında hiçbir fark gözetmeyecek şekilde düzenlemesi bile Sn Pamak’ın istekleri arasında yer almıştır. Bu aslında tanıdık bir görüştür. Çünkü Kürt Ulusalcılarına göre, Türkiye, Türkler ve Kürtlerden oluşmaktadır. Bu yüzden anayasada buna göre düzenlenmelidir. Bu görüşü en çok savunan ise PKK’lılardır. Son derece yanlış ve yersiz bir görüştür. Eğer Türkiye’de halk, etnik kökenine göre tasnif edilecekse, Türk ve Kürt olanlardan başkaları niçin yok sayılacaktır? Arap, Arnavut, Abaza, Adige, Çeçen, Gürcü, Boşnak, Zaza vb topluluklar niçin yok sayılacaktır? Anayasa ve ilgili mevzuatın bütün bunları içine alacak şekilde düzenlenmesi icap etmez mi? Ancak bütün bunlarla bir ülkenin var olamayacağını bildikleri bütün akıl sahiplerinin de isyanına yol açacağını bildikleri için, Türkiye’de yaşayan bütün topluluklar yerine yalnızca Türkleri ve Kürtleri içine alacak bir düzenleme PKK’lıların acil isteklerindendir. Görüldüğü gibi Sn Pamak’ta bu isteği sahiplenmiştir. Hem de “İslami çözüm teklifleri” diye sahiplenmiştir.

6-“Yerel ve yerinden yönetimlere fırsat ve geniş inisiyatif veren bir sistem oluşturulmalı, bu çerçevede Kürdistan halkının da siyasi hakları tanınmalı, yöneticilerini özgürce belirlemesine ve yönetime katılımına imkân veren şartlar oluşturulmalıdır.” Dikkat edilirse beşinci madde de Türkiye adını bile bölücü bulan, kuşatıcı bulmayan Sn Pamak aynı itirazını Kürdistan adı için göstermiyor. Kürdistan dediği yerde (neresi ise) yaşayan herkes Kürt değildir. Kürt olmayanlarda vardır. Tıpkı Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olmadığı gibi, Dolayısı ile Türkiye adı için geçerli sayılan gerekçelerin Kürdistan adı söz konusu olunca unutulması nasıl açıklanabilir? Nasıl tevil edilirse edilsin iyi niyetten uzak olduğu açıktır. Sn Pamak’ın İslami hassasiyeti, Türk ve Türkiye adına itirazla sınırlı gibi durmaktadır.

Bu iki kavram olmasa bütün sorunlar çözülecektir. Sn Pamak’ın sorun haline getirdiği “bu sorun” daha çok Psikoloji ilminin imkanları ile açıklanabilir. Aksi halde Türkiye adı için söylenen itiraz gerekçelerinin Kürdistan adı söz konusu olduğunda unutulması nasıl açıklanabilir? Ancak Sn Pamak’ı hatırlamak istemediği şu olmalıdır ki, ülkelerin adı yüz yıllar süren tarihi gelişimlerin sonunda ortaya çıkarlar. Teorik fanteziler ise yüz yılların getirdiği sonucu ortadan kaldırmayacaktır. Yalnızca sahiplerinin sorunlarını arttıran bir ağırlık oluşturmaya devam edeceklerdir.Ancak bu madde de yer verilen görüşte Kürt Ulusalcılarının özellikle PKK’nın sahiplendiği bir görüştür. Sn Pamak tarafından ihdas edilen değil ancak sahiplenilen bir fantezidir. Yalnız her nedense Sn Pamak kendi siyasi fantezilerini “İslami” diye etiketlendirmektedir. “Kürdistan halkının siyasi hakları” nelerdir? Dikkat edilirse Kürdistan söz konu olduğunda bir tek halktan söz eden Sn Pamak, Türkiye söz konusu olduğunda ise “halklardan” söz etmektedir. Bu terminoloi de kendisine ait değildir. Başkalarının siyasi fantezilerini “İslamcılık” etiketiyle Müslümanlara sunmaya çalışmak büyük bir vebaldir. Bütün bunların sonunda her bölgeyi “kendi doğal ve tarihi sınırları içinde bir nevi özerk yönetim biçimine geçmesi de düşünülebilmelidir” diyebilmek büyük bir siyasi kurnazlıktır.Acaba kim hangi ölçüyle Türkiye’yi doğal ve tarihi bölgelere ayıracaktır? Sn Pamak kendisi tarih bilmediği veya tarihi yok saydığı gibi başkalarını da tarihi bilmemeye yok saymaya çağırmaktadır. Bu kadar bölme ve parçalamadan sonra birde sabır taşlarına bile “ya sabır” dedirtecek şekilde “ümmet bilincini, bütünlüğünü ve İslam kardeşliğini yok etmeyecek tarzda bir nevi eyalet modeli ya da Kürt halkının diğer kardeşleriyle eşit ve adil şartlarda kendini yönetmede söz sahibi olacağı ve mutlu olacağı bir başka yönetim biçimi geliştirilmelidir” iddialar ileri sürmektedir. Bir çeşit uykudan önce programını seslendirmektedir. Onun “ümmet” kardeşliğinden falan söz etmesi de dikkat edilirse öncelikle ne idüğü belirsiz “bir tarihi ve doğal sınırlara” dayalı bölücülüktür. Ümmet dediği de daha çok Kürt Ulusalcılarının siyasi istekleridir. Ümmetin diğer unsurlarını adı bile yoktur.

7-“Kimlik ve kültür dayatmalarının sona erdirilmesi, en azından Müslümanlar için İslami kimlik dışında üst kimlik tanımlamasına gidilmemesi, Müslüman olmayan kavimler açısından da ‘Türkiyeli halklar’ ya da ‘Anadolu halkları’ misali ortak kimliklerin öne çıkarılması, mahalli renk ve inisiyatiflerin önü açılarak, ulus devlet yapılanmasının sona erdirilmesi ve merkezi yönetimin her tarafa yayılan, her alanı kuşatan ve farlılıkları yok edip tek tipleştiren otoritesinin sınırlandırılması mutlaka sağlanmalıdır.” Sn Pamak’ın dilinde sıkça görülen terimlerde birisi de “Müslümanlar”dır. Kimdir bu Müslümanlar? Kürtler olabilir ama onların adını zaten münasebet düşse de düşmese de yazıyor. Bu “Müslümanlar” denilen taife bu yüzden Kürtlerden başkası olmalı ama buda son derece yanlış bir kavramsallaştırmadır. Bir defa Kütler, Müslüman’dır. Dolayısı ile Müslüman adı, etnik adın önüne geçecekse bu durumun “Kürtleri” de kapsaması icap eder. Ancak Sn Pamak, İslam, Müslüman gibi kavramları zaten “Türk” adını örtmek için kullandığından, Türk adına yer vermemek için İslam, Müslüman diyor. Hiçbir standarda uymayan bu ikircikli esnek ve oynak kavramsallaştırma ise mizahi değeri yüksektir. Çünkü, Türkiye adı bile kuşatıcı bulunmazken, Türkiye, tarihi ve doğal bölgelere ayrılırken, Kürdistan halkının siyasi haklarından söz edilirken, üst kimlik olarak İslam, Müslümanlar hatırlanmamaktadır. Sn Pamak, Ulusal Devletin yapılanmasını reddederken, bunun için İslam Ümmetini bölen zararlarından söz ederken, sonra aynı ulu devleti yeniden tarihi ve doğal sınırları ile tekrar tekrar bölmeyi savunmaktadır. Tarih konusunda olduğu gibi, ulus devletlerin ortaya çıkışında da pek çok evreyi yok saydığı görülmektedir. Çünkü ulus devleti,”imparatorluk” denilen yapının tasfiyesi ile ortaya çıkmıştır. Yeniden ulus devlet öncesine dönmeyi savunmak insan oğlunu tarih dışına çağırmak gibidir. Yalnızca bir fantezidir. Evrenin yasalarına da uygunluğu hayli şüphelidir. Türkiye’nin ulus devleti olması da tartışmalıdır. Çünkü Almanya, İsrail ve Türkiye her üç ülkede bir ulus devletidir. Ama her üçünün de aynı “ulus devleti” olmadığı açıktır. Sn Pamak, Türkiye’nin “ulus devlet” yapısına itiraz ederken, “Kürdistan halkının her türlü siyasi haklarını verilmesini” ferman buyurarak, “Kürdistan Ulus Devletinin” oluşum zeminine katkı sunmaktadır. Bunu yaparken de Türk ve Türkiye adına duyduğu derin düşmanlığı, İslam ve Müslümanlar gibi kavramlarla örtmeye çalışmaktadır. İslam Ümmetinin unsurlarından birisi olan Türklere karşı bu kadar derin bir kin ve nefretten sonra İslam Ümmetinden ve onun bilincinden de söz edebiliyor.

8-“Faşist muhalefetin ve statükocuların baskıları sonucu hükümetçe yapılan ‘PKK’lılar için affın söz konusu olmadığı’ açıklaması ise anlamsız ve saçma bir açıklama olmuştur. Kim kimi affedecektir? Bunca yıl Kürt halkına bunca zulmü yapanlar, asimilasyon, inkâr, tehcir politikalarıyla, işkence ve katliamlarla Müslüman mazlum Kürt halkının geleneksel de olsa dindar çocuklarını Stalinist - Marksist bir örgütün saflarında dağa çıkmaya, ölmeye ve öldürmeye zorlayanlar dururken bu zulmün muhatapları mı af dileyecekler? Esas af ve özür dilemesi gerekenler işte bu büyük zulüm bataklığını oluşturan Kemalist Türk ulusalcısı zalim kadrolardır.” Görüldüğü gibi Sn Pamak’a bakılırsa “PKK’lıların affı değil” “PKK’lıların affetmesi” söz konusudur. Acaba PKK’lılar kimi affedecektir? Belki daha da önemlisi affedecekler midir? İşte Sn Pamak vari İslamcılığın gelip dayandığı son nokta işte burasıdır. Türk halkını PKK’dan af bekleyecek duruma getirmiştir. Oda açık değildir. Yani Türk halkı affedilecek mi affedilmeyecek mi belli değildir. Elbette b madde de yer verilenler de Sn Pamak’ın “İslami çözümleridir.” Dikkat edilirse, PKK bir zulmün sonucu oluşmuştur. Yani zulme tepkidir. Zulme tepki olduğu için de Sn Pamak burada elbette PKK’nın “meşruiyyetini” tartışmıyor bile. Orası çoktan aşılmıştır. Çünkü örgüt bir zulme tepkinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Sn Pamak’ın tarih gibi, ulus devlet gibi, PK’nın oluşumunu da bilmediği veya bilmezmiş gibi yaptığı anlaşılmaktadır. PKK’dan elbette bütün Türkiye halkı zarar görmüştür. Ama PKK’nın en çok Kürtleri öldürdüğü de ayrı bir vakıadır. Kürtlere yapıldığını iddia ettiği zulümlerden dolayı PKK’nın dağlara çıktığını iddia eden Sn Pamak, PKK’nın niçin Türklerden daha çok Kürtleri katlettiğini söz konusu bile etmiyor. Yine de yazıda ki vurgulardan anlaşıldığı kadarı ile, Kürtler PKK’dan affı garantilemiştir, Türklerin garantisi yok gibidir. Evet bu vurgular “Kürt Sorununa İslami Çözümler” diye yapılmaktadır. Bütün akıl sahibi, vicdan sahibi Müslümanların ibretle ve dikkatle okuması gereken vurgulamalardır.

9-“Devlet kurumlarındaki, özellikle de TSK, Yargı ve eğitim alanındaki bürokratlar arasında çoğunluğu teşkil eden, ulusalcı ideolojik bağnazlığın esiri dogmatik kafalı kadrolar, hukuk, insan hakları ve insani erdemler eksenli bir rehabilitasyon programından geçirilmelidir. Militarizme, ideolojik taassuba şartlanmış ve yeni hukuki konsepte ayak uyduramayacak olanlar, yani insan hakları açısından ıslah olmayanlar tasfiye edilmelidir.” Görüldüğü gibi sorunun çözümü için Sn Pamak çok kapsamlı bir tasfiye istemektedir. Elbette iyi niyetini de göstererek tasfiyeden önce TSK, Yargı ve Eğitim alanındaki görevlilerin bir rehabilitasyondan geçirilmesini öncelikle teklif etmektedir. Bu rehabilitasyonda istenilen değişim yönünde evrilemeyenlerin ise tasfiyesini savunmaktadır. PKK’lıların rahat edebilmesi için büyük tasfiyeler ve düzenlemeler gerekli görülmektedir. Ancak bu kadar geniş kapsamlı rehabilite çalışmalarını kimler yapacaktı? Ne ölçüde PKK’lıla bu rehabilite çalışmalarına katkı sağlayacaklardır? Bu konulara değinilmemiştir. Dikkat edilirse bu uğurda canlarını veren görevliler, sakatlanan görevliler suçlu olarak görülmektedir. Üstelik hemen her gün asker, polis vd görevlilerin katledildiği bir ortamda bütün bunlar savunulmaktadır. Acaba Sn Pamak’ın yazdıkları bir akıl tutulması döneminin eseri midir? Keşke öyle olsadı. Ay ve güneş tutulması örneklerinde olduğu gibi, Sn Pamak’ın da örneklerini bildiği bazı yerlerde olduğu gibi birkaç kurşun atımıyla veya ateşler üzerinden de atlanarak belki bu akıl tutulmasına bir çözüm bulunabilirdi. Heyhat bütün bunları aşan bir özel durumla karşı karşıya gibiyiz. Çünkü PKK’lıların “Marksist ve Stalinistliğinden” başkalarını sorumlu tutmak için akıl tutulması yetmeyebilir.

10-“Uzun yıllardır süregelen büyük ihmalin sonucunda yoksulluk ve işsizlikte diğer bölgelere nazaran mukayese edilmez bir geriliğe ve tam bir ekonomik sefalete mahkûm edilmiş bulunan Kürdistan halkının, ekonomik durumunu diğer bölgelere eşitleyecek, en zaruri ihtiyaçlardan olan sağlık ve eğitim alanında, diğer bölgelere nazaran oluşmuş bulunan büyük uçurumları kapatacak, özellikle de büyük göç olgusunun yol açtığı derin yaraları saracak, yaygın ıstırapları dindirecek tedbirlerin bir an önce alınması mutlaka ve acilen sağlanmalı, bölgeyi diğer bölgelere yetiştirecek, yaklaşık yüz yıldır açılan mesafeyi kısa sürede kapatabilmeye fırsat verecek ayrıcalıklar tanınmalıdır.” Görüldüğü gibi İsmail Beşikçi’nin fantastik teorileri bile gölgede kalmıştır. Kürdista halkı özellikle geri bırakılmış.

Erzurum’un Türkleri ile Kürtleri arasında ekonomik bakımdan ne farklılık vardır. Aynı durum elbette, Kars, Bitlis, Van, Elazığ, Diyarbakır illeri içinde geçerlidir. Hatta Kastamonu ve Burdur’dakiTürklerin ekonomik bakımdan Kürtlerden ne farkı vardır? Ama Türklerin sorunlarını bırakın adını bile anmak zaten İslam’a Müslümanlığa aykırı değil midir? Onların adı bile anılmamalıdır? Ancak yine sorulabilir:Türkiye’deki Türklerin bu kadar kan ve göz yaşlarının, sefaletlerinin sorumlusu kimdir? Yakın zamana kadar Sn Pamak’ın Kürdistan dediği bölgede, sağlık ve eğitim kuruluşlarını PKK’lılar yakmıştır. Görevlilerinin ise Kürt olanlarını serbest bırakmış Türk olanlarını kurşuna dizmiştir. Buna rağmen o bölgedeki eğitim ve sağlık sorunlarının sorumlusu bile PKK değilse kimdir? Belli ki Türkiye’de yaşayan diğer topluluklara karşılık siyasi alanda Kürtlere ayrıcalık isteyen Sn Pamak, ekonomik alanda da onlar için yen ayrıcalıklar talep etmektedir. Ancak bunların nasıl bir sosyal adaletsizliğe ve kaosa yol açacağı ise zaten onun ilgi alanının dışında kalmaktadır. Acaba kendisi hangi kurumdan ve hangi statüden emeklidir? Reddettiğini söylediği, cahiliyyeden saydığı döneminin statüsü ile mi emeklidir? Eğer öyle ise önce bundan vaz geçerek dürüst davranarak Kürtler için düşündüğü ekonomik iyileştirme tedbirlerine bir katkıda bulunabilir.

11-“Kürt halkının gasp edilmiş bütün haklarının iadesi yukarıda zikredilen değişimlerle sağlanırken, baskıyla değiştirilmiş bütün yerel coğrafi isimlendirmeler de iade edilmelidir. (Bu konuda İbrahim Sediyani’nin ciddi emek mahsulü olan ‘Adını Arayan Coğrafya’ kitabından istifade edilebilir). Kürt halkına küfreder gibi Kürdistan dağlarına yazılan Ne Mutlu Türküm diyene’ yazıları ve her sabah Kürt ve diğer halkların çocuklarına baskıyla söyletilen ‘Türk’üm.., varlığım Türk varlığına armağan olsun’ ifadelerini ve ‘Atatürkçülüğe bağlılık’ sözünü içeren Kemalizm dininin amentüsü mahiyetindeki and, Kürt çocuklarının hem Kürt hem de İslami kimliklerine aykırı, Türk çocuklarının da İslami kimliklerine aykırı olduğu için bütün ülkedeki eğitim sisteminden bir an önce kaldırılmalıdır.” Görüldüğü gibi Sn Pamak’ın hayali sınır tanımamaktadır. Şıracının şahidi bozacıdır misali birinin uydurduğu, uydurulmuş hikayeleri sahiplendiğini bir diğeri ciddi emek mahsulü diye taltif etmeye çalışmaktadır.Bir defa bilmelidir ki o bölge “adını arayan” değil “adını bulan” bir coğrafyadır. Cezbeli fantezilerle bölge adı aranmaz. İkinci olarak Sn Pamak’ın Türkiye ve Türk adına ilaveten Türkçe isimlere düşmanlık örneğine ortaya çıkmaktadır. Çünkü adı geçen araştırma olduğu söylenen kitapta Kürtler adına ve Kürtler için sahiplenilen isimlerin kahir ekseriyeti Ermenicedir. Türkçe isimler yerine Ermenice imler niçin kullanılacaktır? Bunda Kürtlerin ne faydası olacaktır? Türkçe isimler yerine Ermenice isimleri talep etmek hangi ümmet şuurunun sonucudur? Bilindiği kadarı ile Ermeniler Müslüman değildir.

Türkler Müslüman’dır. Müslüman Türklerin konuştuğu dilden olan Türkçe isimler yerine Hıristiyan Ermenilerin konuştuğu Ermenice isimleri tercih etmek bunu bir hak olarak istemek bölgede ne aramaktır? Dağlara yazılan yazılar yanlış ise Türkiye’nin her tarafından silinmelidir. Yalnızca birkaç ilden değil. Yanlış olduğu söylenen yazıların yalnızca birkaç ilden silinmesini istemenin mantığı nedir? Yanlış sözler niçin herkese değil de yalnızca Kürtlere küfür sayılmaktadır? Bu algılamanın son derece sorunlu olduğu açıktır. Bu görüşler de heyecanla savunmasına karşılık Sn Pamak’ın değildir. Başta İsmail Beşikçi olmak üzere benzeri Kürt ulusalcılarınındır. Sn Pamak bilmelidir ki, bölgenin adı 12. yüz yılda Haçlı seferleri esnasında verilmiştir. Adı da Türkiye’dir. Sekiz yüz yıllık bir gecikmeyle bu adlara hala intibak edemeyenlere ne demeli?

12-“Daha önce Kürt halkının varlığını, kimlik ve dilini inkâra dayalı bütün uyduruk bilgiler, ilk ve ortaöğretimden üniversitelere kadar bütün eğitim müfredatı taranarak ayıklanmalı ve yeni ders programları, eğitim müfredatları Kürt varlığını ve dilini kabule uyarlanmalıdır. Okullar resmi ideoloji ve militarizmin kuşatmasından kurtarılıp, insani fıtri erdemleri koruyup geliştiren, hiçbir kavmi kimliğin ve ideolojinin dayatılmadığı özgürlük adaları haline getirilmeli, eğitim tektip insan yetiştirmeye yönelik öğütüm mekanizması olmaktan çıkarılmalıdır. Ayrıca Türk Dil Kurumu da, sözlük ve gramer kitaplarında ayrımcılığa yol açan ifadelerin tamamını çıkarıp atmalıdır.” Türkiye’de eğitimin pek çok sorunu vardır. Ancak bu sorunlar arasında, Türkiye’de yaşayan ırkların sayısına göre bir içeriğe kavuşturulması olabilir mi? Elbette uzmanlık isteyen bir sorudur. Ancak Sn Kürt ulusalcılarının görüşlerine kendini adadığı görülen Sn Pamak’ın teklifi ise ciddi bir içeriğe sahip değildir. Çünkü Türkiye’de bilinen o kadar topluluk varken hepsinin atlanarak yalnızca Kürtlerin varlığına göre, eğitimin yeni baştan düzenlenmesinin daha yeni daha büyük sorunlara yol açacağı muhtemeldir.

Kürtçenin ve Türkiye’nin diğer dillerinin okullarda seçmeli ders vb uygulamalarla rahatça serbestçe öğrenilmesini sağlamak dururken Kürt ırkçılığını kışkırtmanın kimseye en başta da Kürtlere bir fayda sağlamayacağı teslim edilmelidir. Ama Sn Pamak eğitim gibi Pedegojik bir konuyu bile son derece siyasi bir içerikle ve azınlık ırkçılığını özendirecek şekilde ele alarak konuya uzaklığını göstermektedir.

13-“Bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı Kürt halkından özür dilenmeli, zulmedenler Tarih önünde mahkûm edilmelidir. Devlet, PKK’yı doğuracak zulüm bataklığını oluşturduğu ve Kürt gençlerini silahlanıp dağa çıkaracak her türlü teşviki (masum insanlara potansiyel suçlu muamelesiyle, akıl almaz zulümleriyle, Diyarbakır ceza evi işkenceleriyle) yaptığı için, hem PKK’nın yaptıklarının da birinci sorumlusu, hem de devlet politika ve çetelerinin yaptığı zulümlerin sorumlusudur. Bu sebeple devlet, zulmü doğrudan ve tek taraflı olarak kendisi başlattığı gibi, karşıdan (silah bırakma dahil) hiçbir adım beklemeden ve hiçbir şart da koşmadan, bu zulmünü yine tek taraflı olarak kendisi durdurmalı, kendisiyle ve zulümleriyle yüzleşmeli ve gasp ettiği bütün haklarını Kürt halkına, tek taraflı olarak ve hiçbir şart ileri sürmeden geri vermelidir.” Meğer PKK’nın yaptıklarını da devlet yapmış. PKK’lılar aslında suçsuz sayılacak durumdaymış. Evet bu paragraftaki alıntının iddiası açıkça budur. Şehir efsanelerine sığınarak PKK’nın varlığı Diyarbakır Cezaevindeki vahşetlerle mazur ve masum gösterilmeye çalışılmaktadır. Oysa aynı PKK Diyarbakır Cezaevindeki olaylardan önce bölgedeki diğer Kürt gruplarını zaten kanlı bir şekilde tasfiye etmiştir. Ancak Sn Pamak bilerek ve isteyerek söze Diyarbakır Cezaevinden başlamaktadır.Elbette kendi görüşü değildir. PKK jargonuyla konuşan hemen herkesin iddiası bu minval üzeredir.

Oldukça kısa tutmaya çalışarak Sn Pamak’ın bir yazısını özetlemeye çalıştım. Sn Pamak azınlık ırkçılığından fena halde heyecan duyan bir üslupla konuları ele almıştır. Elbette kendi tercihidir. Ancak yazdıkları neredeyse örneklerle gösterilmeye çalışıldığı gibi tümüyle yanlıştır. Daha çok demogoik bir içerik ve üslupla konuları ele almaktadır. En çok rahatsız edici taraf ise bütün bu yanlış iddiaları İslami Çözüm etiketi gibi bütün Müslümanlar nezdinde saygı uyandıracak bir başlıkla ve haksız yere isimlendirmesidir. İslami hassasiyeti olanlar elbette Kemalizme ve onun yaptıklarına asla sahip çıkmazlar. Ama aynı çevreler PKK’cılığı da aynı ölüde mahkum ederler. Etmelidirler. Kemalizmin yanlışları, zulümleri, haksızlıkları PKK’yı aklayıp paklamaz. Buna Sn Pamak’ın gücü de müktesebatı da yetmez.

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank