Müzmin Muhalefet!
Azerbaycan’a son seyahatimde misafiri olduğum arkadaşımın hanımı “ben Kılıçdaroğlu’ndan yanayım” dedi. Nedenini sorduğumda “çünkü muhalefette de onun için. Ben daima muhalefetten yanayım”.
Müzmin muhalefetler vardır, ömürleri hep muhalefette geçer. Sanki kaderleri böyledir. Her şeyin aksini yapmak oların ruhuna işlemiştir.
Burada muhalefet olmakla eleştirel yaklaşımları karıştırmamak gerekir. Eleştirel yaklaşımlar bir şeyin yanlış veya eksik taraflarını irdelemek ve kamu ile paylaşmaktır. Yani şuralar doğrudur ama şunlar da yanlıştır gibi.
CHP ülkemizin çok partili döneme geçtiğinden beri kısa dönem koalisyonlar hariç bir gün dahi iktidar olamadı. Ve neden iktidar olamadığını da sorgulamadı. Hep devletin resmi ideolojilerine yaslandı, oy vermeyen kitleleri de cehaletlikle suçladı.
Ne hikmetse neden daima muhalefette kaldıklarını hiç sorgulamadı. Daima iktidar olan partiyi suçladı. Suçlama genelde ya yolsuzluk üzerinden oldu, ya da irtica tehdidi üzerinden. Kendisi günün ülke sorunları ile ilgili bir tek satır dahi çözüm önerileri getirmedi. Çözüm önerileri imiş gibi sundukları sloganlardan başka bir şey değildi.
Aslında bu haftaki konum bu olmamasına rağmen birkaç cümle ile geçiştireceğim bir konuya değineceğim. Bin dokuz yüz doksan bir yılında SSCB’nin yıkılmasına kadar malum olduğu üzere iki kutuplu dünyanın içinde Avrupa’nın gelişmiş devletlerinden başka bizim gibi gelişmemiş toplumlardan bazılarımız(biz de dâhil) demokratikmiş gibi görünen, partiler kurulan, seçimler yapılan ülkeler aslında anti demokratik yönetimlerin elinde idi. Yani demokratik değildik.
Dolayısıyla acaba diyorum CHP’ye muhalefet rolü mü verilmişti? Yoksa gizliden bir çatışma içersinde olan muhafazakâr kitlelere rağmen mi iktidara gelememişlerdi?
Dedim ya konum bu değil. Çözüm önerileri imiş gibi sundukları sloganlardan başka bir şey değil demiştik. Görüyoruz ki ülkemiz siyasetçilerinin Turgut Özal hariç değişen ve yenilenmeye başlayan dünya düzeninin farkında olmadılar/olamadılar. Belki de farkında olmak istemediler, zira elde olanların ve mevkilerin kaybedilmesi insanlara zor gelir.
Ancak dünyanın ülkemizin sabit kalmasına, değişime direnmesine izin vermeyeceklerini bilmeleri gerekmez miydi? Nitekim batı tarafından onlarca yıl ayakta tutulan ancak yine aynı batı tarafından değişime direnenlerin ne hale getirildiklerini de görüyoruz. Gördüklerimizi bile analiz etmek yeterince kifayet etmez mi?
Bugün geldiğimiz noktada ben CHP’nin bu seçimlerde büyük bir fırsat kaçırdığına inanıyorum. Kerhen değişime uğratılan, daha doğrusu uğratılmaya çalışılan CHP; bu güne kadar AKP’nin yapıyormuş gibi göründüğü ama gerçekte taraf olarak biraz hak elde etme, biraz da hınç alma üzerine kurduğu politikalarının duvara toslamaya başladığını göremiyor.
AKP Anadolu’da “daldan-budaktan” tabir edilen, günlük hayatta “biraz oradan biraz buradan” diyebileceğimiz sözde açılımları ile yalpalamaya başladı.
Nitekim seçim meydanlarındaki bile eski popülist söylemler, hakaretler, karalamalar, sansasyon haberleri ile AKP bize eskinin partilerini hatırlatıyor, daha doğrusu aynı olduğunu söylüyor. Mesela geçenlerde “bu ülkede isteyen istediği gibi dolaşır. İster başörtülü isterse örtüsüz, kim ne karışır diyen ve ilaveten bu ülkeye şeriat gelmez” diye CHP’lilere başbakanın yanıtı “CHP’ye inanmayın CHP yine eski CHP”.
Peki o zaman, sen eskiden ne idin?....diye sormazlar mı insana?
Kısaca AKP eskinin rengi değiştirilmiş biraz hak biraz da intikam peşinde koşan bir parti görüntüsü vermeye başlamışken CHP bundan faydalanmalı ve kendini ve ülkeyi yeni ufuklara doğru götürmenin programlarını yapmalı…