Mutluluk
Ne kadar aklın, ne kadar yeteneğin varsa; bir o kadar dünya ile oyun oynayıp, sen de oynadığın dünyadan oynadığın kadar mutluluk payını alırsın.Dün kafama takıldı, bu mutluluk nedir. Neden tanımlanıp tarif edilmiyor. Bilmediğimiz bir şeyin peşine boşuna mı koşup yoruluyoruz yoksa diye çok düşündüm, taşındım. Sonra dedim ki, kendi kendime; her şeyin başı akıl olduğuna göre, bu işte de mutlaka akıl vardır. O da bize bilmediğimiz bir oyunu oynayıp duruyor dedim. Bizi de arkası sıra koşturup duruyor.
Arkasına koştuğumuz şey boş değil, bir haz, bir memnuniyet verici bir hoşnutluk, adeta ruhu kendine çeken bir ışık. Neden sürekli bu ışığa koşup elde edip yakalamaya çalışıyoruz. Herhalde bu da yaratılışın bir prensibi olsa gerek.
İnsan; ilgi, alaka, arzu, heva, heves, merak, nefis, nefes, duygu, düşünce ye sahip olan insan mutluluk yolunda içsel olarak daha birçok duygu ve düşünceler oluşturmakta.
Sevgi, aşk, muhabbet, hoşgörü vs. gibi daha aklıma gelmeyen birçok duygu ve düşünceye yönelik oluşumlarda sergilemektedir.
Bütün bunları oluşturan akıl ile kalp. Başta akıl olmasa, insan mutlu olsa da mutluluğun farkında olmaz. Onun için başta akıl yoksa gerisi hep boş. Çünkü göz aklın gör dediğini görüyor. Kulak aklın duy dediğini duyar. Ten çektiği acıyı, aklın hissettiği kadar hissedip çeker.
Aklının hoşuna gitmediği hiç bir şeye insan gülmez. Aklın üzüntü duymadığı hiçbir şeye insan ağlamaz. İnsanın bir şeyden zevk alıp hoşlanması, acı çekip üzüntü duyması için algıların açık, duyguların sürekli uyanık olup akıl ve kalple irtibatlı olması gerekir. İnsanın hayata bağlı olup oyun oynayıp yaşadığı bilinsin.
Bilinsin ki insan iyi – kötü, güzel – çirkin, eğri – doğru gibi içindeki tüm bir birinin karşıtı duygu ve düşüncelerin oluşmasına yönelik sezgi ve his yoluyla da dünyadan kendine ait olan şeyleri çekip alabilsin. Bunu yapabilmesi için okuyup öğrenmesi, dünyadan sürekli haberdar olup farkındalık duygusunu geliştirerek kendini tatmin edip mutlu olmanın yollarını aramalı. Bunun için gece düşte, gündüz hayalde dünyanın her yerine bilgi birimi oranında gönül seyrü seferi yaparak sürekli aklın önünü açıp ona yön verip yol göstermeli ki, sürekli akıl gelişip dünya ile oyun oynayıp meşgul olsun.
Bu meşguliyet varlığı, varlığa yaklaştırarak ona haz verip hoşnut eder. O alınan haz ve hoşnutluk insana heyecan verir. Aklı hareketlendirip insanı canlı tutar. İşte bu canlılıkta insanı hayata bağlar. Dünya ile oynaması içinde sürekli aklı arayışa sokar.
Arayış içinde olan akıl sahibi sürekli ilerleme kaydederek dünyadan haz alıp mutlu olur. Bu şekilde dünyadan haz alıp mutlu olan akıl sürekli yeni oyunların arayışı içinde hep yeni hamleler kovalayacağı için akılda da durağanlık olmaz. Dolayısıyla her oynanan oyunda yakalanan her fırsat akıl için bir haz, ruh için yeni bir enerji, benlik için gelip geçici de olsa yeni bir umut, yeni bir mutluluktur.
Bu şekilde oynanan oyunu akıl ne kadar birbirinin peşi sıra bağlayıp uzatıp oynamayı sürdürebilirse insanın mutluluğu da o süre içinde uzar. Bu da aklın gelişip olgunlaşmasını, olgunlaşıp marifet kazanmasını sağlar.
Marifet ehli olmuş bir akıl için artık durağanlık söz konusu olmaz. Yeter ki Allah sağlık versin. Marifet ehli olmuş bir akıl için artık hedef büyüktür. O artık gelip geçici kısa ve küçük mutlulukları aşmış olur. Onlarla avunup boşa zaman geçirmek istemez. Elde ettiği küçük mutluluklar içinde huzurlu yaşarken, ilerleyen aklı marifetiyle de mutluluğunu daha çok artırmak için dünya ile oynamaya devam eder.
Dünya ile oynayan akıl için mutluluk hedeftir. Sürekli bu hedefe ulaşmak için akıl, ölene kadar dünyada bu mutluluk oyununu oynamakla görevlidir.
Bazı hallerde ilerleyen aklın hedefi büyüktür. Büyük mutluluklara kavuşmak isteyen akıl, ilerleyip hedefe ulaşmak için büyük bir umutla mutluluğunu aklın hedefe ilerlemesi oranında öteleyip geciktirebilir. Aklın bu hareketi daha büyük bir mutluluğu yaşatabilmek içindir. Tıpkı akan suyun bir de toplanıp göl olmasını beklemek gibi bir şey.
Onun için insan mutlu olup mutlu yaşamak için dünya ile akıl oyunları oynamaya ölene kadar devam edecektir. Bu arayış hiçbir zaman bitmeyecektir. Çünkü mutluluk aklın ulaşıp elde ettiği bir anlık hazdır. O da gelip geçidir. Devamlılığı süreklilik ister.
Akılda durağanlık olmadığı sürece ne akılda çözümsüzlük olur. Ne de dünyada oynanacak akıl oyunu biter. Çünkü insan bir damla sudan meydana gelmiştir, meyil bulup yönlendirildiği her yere akar. O nedenle de hiçbir zaman düşünen akılda çözümsüzlük yoktur. Düşünen akıl her seferinde yönelip uğraşacağı bir şey bulur. Bu arayış ve yöneliş ölene kadar insanda devam eder.
Demek ki, mutluluk elinde olana sevinirken, olmayanı da elde etmek için kovalayıp yakalamaya çalışmaktır. Emek verip yakalayınca sevinip mutlu olacaksın. Emek verip yakalayamayınca da tecrübe sayıp üzülmeyeceksin. Çünkü bu bir hayat oyunudur. Oynanan oyun hiç bir zaman sürekli bir kişi tarafından kazanılmaz. Kazanılsa zaten adı oyun olmaz.
Unutmayın ki karşımıza alıp oyun oynadığımız rakibimiz koca dünya. O bizden önce sayılamayacak sayıda çok oyun oynayıp çok büyük tecrübeler kazanmış koca dünya. Ne yalanlar ne dolanlar içinde oyunu kuran zaten o. Sen anandan doğup düşmüşsün onun içine, kurtuluşun yok, ölene kadar mecbursun onunla, sana verilen akılla oynamaya. Yoksa oyundan atılıp, hayattan diskalifiye edilirsin.
Hayatı kaçan değil, paylaşan kazanır. Artık bir kere hayatın içine düşmüşsün, bundan kurtuluş yok yaşayacaksın. O zaman bu oyunu bir an önce öğrenip kuralına göre sen de herkes gibi oynayacaksın. Her oyunda olduğu gibi bu oyunda da herkesin her dediği her zaman olmaz. Ancak sen sana verilen aklı, zamanında doğru kullanmayı öğrenip yerli yerince oynayıp yaşamayı öğrenirsen, bazı kuralları değiştirip yenisini koymaya hak kazanabilirsin.
Ancak burada herkes aklını yeterince kullanamayabilir. Çünkü her akıllı insanda her zaman tepesindeki güneşten yeterince yarar sağlayamayabilir.
Herkesin mutluluğu ve mutsuzluğu kendi aklıncadır. Aklını kullanabildiği kadardır. Onun için herkes kendi aklıyla kendini bilir. Kendini tanır. Kendi aklını beğenir. Onun herkes kendi aklıyla kendi olur. Kendini bilip, kendini tanıyıp, kendi olan hiç kimse dünya yaşamındaki hayat oyununda kolay kolay maceraya atılıp kendini mutsuz etmek istemez. Ancak kendi aklıyla kendi olup, içinde bulunduğu hayat oyununu kendi yaşayan mutluluğun hazzını alıp sevincini çoğaltarak yaşar. Mutsuz olan da bir daha ki mutluluk oyununu oynayıp başarıncaya kadar elde ettiği mutsuzluğa katlanır. Sabredip ders çıkararak yoluna devam eder.
Devam eden hayat yolculuğunda mutluluk umutla başlar, karamsarlıkla biter. Yani akıl bir işi kovalamaya başladığında insanda umut oluşur. Mutluluk başlar. Başladığı bir işi, akıl güç yetiremeyip çözemediğinde de insanda karamsarlık başlar. Karamsarlık başladığında da insanda umut biter, mutsuzluk başlar.
Mutluluğa ait bu hayat oyunu, dünyaya uyum sağlayan bir akıl oyunudur. Bu akıl oyununu kendi aklına göre yaşayan değil, dünyanın aklına göre kendi aklını kullanmayı öğrenip yaşayan sürekli hayat oyununu kazanıp mutlu olur. Ona uygun oynamasını öğrenip yaşamayan da mutsuz olur.
Ölünceye kadar oynanmasına devam edilecek olan bu hayat oyununda herkese akıl ve mutluluklar dilerim.
Herkesin bu oyundaki mutluluk başarısı aklı kadar olacağından, insanlar dünya yaşamında ne kadar çok akıl ve yeteneklerini geliştirirlerse, dünya ile bir o kadar güzel oyun oynayıp mutlu olabilirler.
Mutluluk ışığa koşmaktır. Mutluluk için sürekli ışığa koşup, ışıktan pay almak gerekir. Işıktan pay alıp mutlu olmak için de sürekli aydınlanmak gerekir.
25.07.2013 Cahit KARAÇ