Mutluluk…
Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) bir anket yapmış. Sonuçlarını yayımladı.
TÜİK, 2009 Yaşam Memnuniyeti Araştırması..
7 Nisan 2010 tarihli Hürriyet’te bir haber:
“Ayda 600 liradan az kazanan 100 kişiden 43’ü “mutluyum” diyor.
TÜİK’in anket sonuçlarına göre, Türkiye halkının yüzde 85’i kendini mutlu hissetmekteymiş.
İşte mutluluğun tablosu:
Çok mutlu hissedenler: yüzde 7,7
Mutlu hissedenler: yüzde 46,6
Orta düzeyde mutlular. Yüzde 31,1
Bu üç grup toplanırsa yüzde 85 eder.
Mutsuzlar: yüzde 11,5
Çok mutsuzlar: yüzde 3,1(Kaynak: TÜİK, 2009 Yaşam Memnuniyeti Araştırması)
Yaşamın tek amacı vardır: Mutluluk. Ekonomistler insanın mutluluğunu refahın artmasıyla sağlanacağını düşünür. Tabii mutluluk göreli bir kavramdır. Kimi insan küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenir.
Kiminin ise dünyayı ayağına yıkarsınız bir türlü mutlu olamaz. Dolayısıyla, aslında ekonomistlerin işi zordur. Piyasanın bu işi kendiliğinden halledeceği sanılır.
Mutluluk rejimi demokrasi
Aslına bakarsanız bir yaşam biçimi olan demokrasinin insan mutluluğunu azamileştirmesi de hoşgörüden kaynaklanır. Ekonomide refahın en üst düzeye ulaştığı Pareto optimalitesi de basitçe budur.
Ortak bir paydada buluşmak...
Mutluluk yaşamın izafi bir tarafıdır. Yaşamın mutlak gerçeği ise ölümdür. Ölümü bilmeyen canlı yaşamın değerini de bilemez. Yaşadığı anın mutlu geçmesi gerektiğini idrak edemez. Ancak ölümü özümsemiş bir canlı, başkalarının mutluluğunu düşünür.
Ebedi mutluluğun bu dünyada gerçekleşmeyeceğini, fanilerin ancak öbür dünyada mutlu olabileceğini düşünenlere sözümüz yok.
Biz bu dünyayla ilgileniyoruz. Özellikle de ülkemizin insanlarıyla. Peki, bu ülkenin ekonomistleri olarak biz, son 50 yılda kalkınmanın yahut da refah artışının hızlanması için doğru katkıda bulunduk mu? Ebedi mutluluğun en önemli etmeni olarak refahı görüyorsak görevimizin sorumluluğunu da sorgulamalıyız.
1960-1969 döneminde Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 5,4, 1970-1981 döneminde ise yüzde 4,1 büyümüş. 1981-1993 döneminde milli gelirdeki büyüme yılda ortalama yüzde 5,2, 1994-2005 döneminde de yüzde 3,6 olmuş. AKP iktidarının tüm performansını yansıtırsak da, 1994-2009 dönemi büyümesi ortalama yüzde 3,1 oluyor.
Vasat ekonomik performans
Kısacası, Türkiye ekonomisinin büyüdüğü doğru. Ama efsanevi değil, vasat. Hatta Çin, Hindistan, bir zamanlar Kore gibi ülkelerle karşılaştırılırsa düşük bir performans. Nüfus artış hızı, iç göç ve bulunduğu coğrafyanın getirdiği avantajlara bakılırsa, bu performans, ebedi mutluluğu getirmek şöyle dursun, ciddi bir katkı yapmaktan bile uzak.
Son 15 yılda çok ciddi 3 krizle karşılaşan ve ortalama yüzde 3,1 büyüyen (nüfus artışını çıkarırsanız yüzde 2 bile etmez) bir ekonomiye ciddi bir model öneremedik. 25 yıl sonra Türkiye ekonomisinin yapısı nerede olacak?
Unutmayalım, yaşlılar anılarını konuşur, gençler geleceğini planlar. Türkiye genç bir nüfus ama planı yok.
Dönelim yeniden mutluluk kavramına..
Livaneli’nin romanının adıydı, sonradan filmi de yapıldı.
Romanı da filmi de beğenmiş ve çevreme de önermiştim.
Mutluluğun romanı yazıldı, filmi yapıldı,şimdi de araştırması yapılmış ve sonuçlar gazetelere yansıdı..
Nazım; “sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” demişti ya…
Resmini bilmem de, “fotoğraf”ını hep görmekteyiz, üçüncü sayfalarda..
Hatta (mutsuzluk-mutluluk) birlikte canlısını da çok görüyoruz Ankara meydanlarında, sokaklarında..
Tabii burada, her memnuniyet mutluluk sayılır mı, gibi bir felsefi kavram tartışması da yapılabilir, ama bu başka yazı konusu.
Mutluluk elbette göreceli bir kavram. Zamana, zemine, topluma, bölgeye, kişiye göre değişmektedir.
Ancak yine de genel bir doğru olarak mutluluk özgürlükle doğru orantılı olsa gerek. Özgürlük de olanaklarla paralel giden bir olgu.
İşte çetin bir tartışma konusu; olanaklar arttıkça daha özgür oluyoruz, özgür oldukça da daha mutlu olmak mümkün.
O zaman soruyu şöyle de sorabiliriz. Peki, daha zengin ve özgür olan batılı toplumların insanları daha mı mutlular?
Yazıyı şöyle bir öneri ve dilekle bitirelim:
Mutlu olmak istiyorsan mutlu etmeye çalış. Hoşgörüye ve uyuma önem ver.
Sayın SUİÇMEZ;
Mutluluk göreceli bir kavram olduğu gibi daha parayla pulla satın alınamadı. Alındı diyen varsa bence yanılıyor. TÜİK yaptığı araştırmaya da inanırım, çünkü bizim milletimiz küçük şeylerden mutlu olmasını bilen bir millettir. Ayrıca Vicdan sahibi olduğu için yarım ekmeğini de paylaşmasını bilir. İnsanı mutlu eden karnının doyması değil bence ruhunun doymasıdır.
Güzel yazınız ve paylaşımlarınız için size teşekkür ediyorum.
Nisan 20th, 2010 at 15:33Sevgili Seyyah;
"Mutluluk" üzerine yorumun gerçekten mutlu etti.
Hem toplum hem de birey için saptamalarına katıldım.
Açıklamaların doğal ki bilimsel temelde.
Ben de teşekkür eder, seyyahlık izlenimlerini beklerim..
Nisan 20th, 2010 at 16:09Teşekkürler Hocam;
Nisan 20th, 2010 at 21:15her yazınız eğitici, yol gösterici..
mutluluk yaşamın hakkını vermeklir..