Mutlu Yıllar Türkiye
Ülkemiz bir sıkıntı ortamına çekilmek isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün ardından başlayan tek partili dönem, ülkemizi sıkıntıya ve partizanlığa mahkûm etmiştir. Daha sonra çok partili döneme geçilmiş. Bir başka ifadeyle Cumhuriyet rejiminin kuralları işlenmeye başlamış.
Belirli çevreler çok partili dönemin getirdiği seçme-seçilme hakkına müdahale etme sevdasına girmişler; zaman zaman da Cumhuriyet idaresi sekteye uğratılmıştır. Bunun adına ne derseniz deyin ama, sonuçta halkın seçme-seçilme iradesine balta vurulmuş. Övünçle söz ettiğimiz demokrasi düşüncesi yara almış; birileri baskı altında tutulmuştur...
Çok partili dönemde Demokrat Partinin çıkışıyla bir Menderes olayı yaşanmış. Birilerine göre, ülkede kalkınmanın, sanayinin başladığı dönem olmuş; Kimilerine göre de rejimin tehlikeye düştüğü dönem yaşanmış...
Ancak ne gariptir ki, Menderes’i yargılayan zihniyetin sahipleri vicdan azabı içerisinde düşüncelerini ifade ederek yanlışlıklarını dile getiriyorlar. Herkesin bildiği gibi yargılanan ve rejim adına asılan Menderes de Halk Partili idi!...
Çanakkale Savaşlarında dünyaya kafa tutan anlayış; Kurtuluş Savaşında bağımsızlığını haykıran düşünce birilerinin tekelinde kullanmaya başlanmıştır. Beyhude suçlamalar, düşünceleri yargılamalar ve rejim bunalımı çıkarmak isteyenler bu hakimiyet kavgasını devam ettirmek istemişler...
Tarihte belirli olayları; cereyan eden hadiseleri çarpıtan insanlar kendilerini halkın üzerinde ayrı bir sınıf bir zümre gibi görmeye başlamışlar...
Böylesine bir imtiyazlı sınıf türemiş ve yıllarca bu hâkimiyetlerini devam ettirebilmek adına çoğunluğun düşüncesini hiçe saymışlardır...
Olaylar ve hadiseler incelendiğinde karşımıza çok ciddi şeyler çıkıyor.
Çocukların seyrettiği bir “Hiymen!..” kahramanımız vardı: bilirsiniz “Güç bende dünya'nın hakimi benim” diye haykıran hayali-sahte kahraman.. Böyle bir hakimiyet mücadelesi ne yazık ki, birlik ve beraberliğimize zarar vermiş, kardeşlik duygularını baltalamıştır..
Güç kimden yana? Türk halkından yana olmalıdır. Esas olan halkın huzur ve güvenliği refahıdır. Önemli olan da bu değil mi?.
Türk Milletinin huzur ve güvenliğini bozan tüm hadiseler, olaylar bizim için ayrımcılıktır, tefrikadır. Bir memlekete kaç dil olur? İsterse yüzlerce olsun ama tek dil konuşulur.
O zaman dil birliği, din birliği, bayrak ve vatan birliği nasıl sağlanacak?
Güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti esas olmalıdır. Devletimiz ne kadar güçlü olursa, bizler de o kadar huzurlu oluruz. Huzur ve barışın yolu birlikten-kardeşlikten geçer..
Tarihi olayları inceleyen, geçmişe göz atan herkes şu tespiti yapacaktır. Ne zaman ki, birlik ve beraberlik içinde olmuşuz; işte o zaman devletimiz güçlü olmuş, kalkınmış, gelişmiş ve büyümüştür. Dünyaya hükmeden imparatorluklar kurulmuş...
Ne zaman ki birbirimize düşmüşüz, tefrika çıkmış işte o zaman da devletimizi, gücümüzü kaybederek parça parça küçük kabilelere bölünmüşüzdür.
Yine tarih tanıklık ediyor , güçlü olduğumuz dönemlerde düşmanlarımız (Türk Düşmanı güçler) hile ile, hurda ile, oyunlarla içimize ayrılık tohumu ekmeye çalışmışlar; bizi birbirimize düşürerek bölmeyi-parçalamayı planlamışlardır. Türk tarihini inceleyen herkes bu gerçekle karşılaşır!...
Evet biz huzurdan, barıştan, kardeşlikten yanayız!... Huzurun, barışın, kardeşliğin yolu birlikten, beraberlikten geçiyor. Türk Milletinin güçlenmesini istemeyen yabancı güçler ülkemizde huzursuz bir ortam yaratmak istiyor. Böyle bir anlayışa fırsat vermemek, uyanık olmak, sağduyu ile hareket etmek hepimizin görevi olmalıdır.
Yeni yılda yeni umutlarla kardeşçe ve dostça geçireceğimiz nice güzel günler bizi bekliyor. Türkiye Cumhuriyetini geleceğin en güçlü devleti yapmak ve yüzyılın tek hakimi olmak için Türk İnsanı umut olmaya devam etmeli..Bırakın Allah Aşkına, Kürdü- Lazı Çerkez’i, Alevi yi Sünni’yi biz kardeşiz ve güçlü devletiz…
Mutlu Yıllar TÜRKİYE !...