Müşterisini Döven Esnaf!.
Ülkemizde esnaflığın temel dayanağı Ahilik felsefesine ve kültürüne dayanmaktadır.
Ahilik kültürünün doğmasının başlangıcı da, bilindiği gibi 1220 yılında Horasan’da doğup, daha sonra göç ederek Kırşehir’e yerleşen ve 93 yaşında da burada gözlerini hayata kapayan Ahi Evran-ı Veli hazretlerine kadar uzanmaktadır.
Yaklaşık 1000 yıla uzanan bir kültürün günümüze kadar gelebilmesi, Türk örf ve ananelerinin babadan oğula geçmesi ile kimi yerlerde gelişerek, kimi yerlerde değişerek, kimi yerlerde de törpülenerek de olsa sürdürülmesi, bizim bir anlamda kültür hazinemiz olarak da görülebilinir.
Ancak, esnaflığın temel direği konumunda olan ve her yıl ekim ayının ikinci pazartesi gününden itibaren yurt genelinde de kutlanan Ahilik Haftası’nda, Ahilik gelenekleri ve ilkeleri esnafımıza detayıyla anlatılmaktadır.
Son derece hassas ve önemli ilkelere sahip olan Ahilik kültürü, aynı zamanda bünyesinde esnafın bilgeliğini de barındırmaktadır.
Yüzyıllar boyu halk edebiyatımıza da yansıyan Anadolu insanının bilgeliğinin temelinde ise Ahilik kültürünün felsefesinin yattığını da rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ahilik ilkelerine kısa olarak bir göz attığımızda ise şunları gözlemliyoruz;
Ahilik ilkeleri kuralcı bir yaklaşımdan çok, pratik hayat koşullarından, Ahilik uygulamalarından çıkmıştır. Yani gerçeğin yaşanmasından iş ve üretim hayatının gereklerinden doğmuştur. Sadece bir düşünce sistemi-ne bağlı kalmadığından, yürüyen hayat gerçeklerini yakalamış ve bunlardan ilkeler üretilmiştir. Hayat ve düşünce, uygulama bir odakta birleşmiştir. Tespit edilen Ahilik ilkeleri şunlardır:
1 - Kendi ihtiyacı varken başkalarına vermek,
2 - Öfkelenince yumuşak davranmak,
3 - Yenici iken yenileni affetmek,
4 - Dünya yaşayışına bağlanmak,
5 - El emeğini, çalışmayı kutsal bir yaşama ilkesi haline getirmek,
6 - Herkesin bir iş yaparak Ahi topluluğu içerisinde yer alması,
7 - Bütün insanlara karşı sevgi ve yardım duygusu taşımak ve bunu gerçekleştirmek, hayata geçirmek, uygulamak,
8 - Kardeşlik dayanışması içinde; askerleri, üreticileri. emeçileri, esnafı birleştirmek ve böylece devleti güçlü kılrnak, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmek,
9 - Halkçı ve milliyetçi bir düzen içinde; egemen, sömürücü güçlere karşı çalışan her kesimden halkın çıkarlarını savunrnak,
10 - Yabancıları ağırlamak, suçlu - suçsuz, hıristiyan müslüman kim olursa olsun kendilerine sığınanlara zanaat sanat öğretmek.
AHİ AHLAKININ TEMEL İLKELERİ:
1 - Doğru sözlü olmak,
2 - Emanete hiyanet etmemek,
3 - Cömert olmak,
4 - Gözünü kötü şeylerden sakınmak,
5 - İki yüzlü ve yiyicilerden uzak durmak,
6 - Kötülerden uzak durmak,
7 - Öfkelenmemek, (öfke gelince akıl gider)
Şimdi, Ahilik felsefesinin temel ilkeleri olarak bunları dikkatli bir şekilde okuduktan sonra, Bandırma’da bir esnafımızın dükkanında yaşanan ayniyle vaki bir durumu sizlere nakledelim;
Bandırma çarşı merkezinde, hemen hemen herkesin tanıdığı bir esnaftan bir bayan müşteri, oğlu için bir spor ayakkabı alır.
Ancak, alınan spor ayakkabı, sürekli olarak giyilme-mesine karşın aradan geçen 1 hafta ya da 10 günlük bir süreç içerisinde, arkasından yırtılır.
“Ülkemizde Tüketici Yasası var nasıl olsa” diye düşünen bayan müşteri, bir hayli de önemli bir miktar ödediği spor ayakkabıyı aldığı mağazaya götürür ve değiştirilmesini talep eder. Çünkü, bu en doğal hakkıdır. Televizyonlarda başta Erman Toroğlu olmak üzere tüketicinin ne gibi haklara sahip olduğunu yıllardır dile getirilmekte ve Sanayi Bakanlığı tarafından çıkarılan kanunun koruması altında olduğu vurgulanmaktadır.
İşte bu bilinç içerisinde hakkını arayan bayan, 10 gün sonra ayakkabının değişip değişmediğini öğrenmek için tekrar mağazaya gider.
Mağaza sahibi ile yanında da oğlu bulunmaktadır. Kendisine 10 gün önce verdiği ayakkabı aynen geri ve-rilir ve “Firma bu ayakkabıyı değiştirmiyor. Kullanıcı hatası olduğunu söylüyor” derler.
Bunun üzerine bayan müşteri de, bu durumun kullanım hatasından kaynaklanmadığını, bir ayakkabının 10 günde yırtılmasında ancak imalat hatası olduğunu ve bu ayakkabının değiştirilmesi gerektiğini yineler.
Bunun üzerine baba-oğul esnaf ise yapacakları birşey olmadığını, firmanın ayakkabıyı değiştirmeye yanaşmadığını söylerler.
Yani, dünya para ödeyen bayan müşteriye, sattıkları ayıplı mal olarak nitelendirilebilecek yırtık ayakkabıyı geri vermekte hiçbir sakınca görmezler.
Müşteri de, mağdur olduğunu bu zararının giderilmesi gerektiğini söylemesi üzerine, baba-oğul esnaf gittikçe sinirlenmeye ve müşteriye bağırıp çağırıp, hakaret et-meye başlarlar.
Bunun üzerine müşteri de, bu firma ile çalışmamaları gerektiğini belirterek “Madem hatalı ürettiği ayakkabıyı değiştirmiyorlar, ben de hakkımı arar, sizi ve firmayı tüketiciyi koruma derneğine şikayet ederim” der.
Bayan müşteri bu sözü söylemesiyle birlikte, tezgahın arkasından fırlayan esnaf oğul, müşterinin kolundan tutup, dükkanın dışına sürükleye sürükleye çıkarır ve “Dua et sen kadınsın. Yoksa erkek olsaydın, seni döve döve dükkandan atardım” diye bir de tehdit eder. Ardından da, “İstediğin yere de şikayet et” diyerek, ayrıca bir göz dağı daha verir.
Bayan müşteri, genç esnafın yaptığı bu son derece ahlak dışı ve terbiyesizce davranış karşısında direnmeye, böyle bir şey yapmaya hakları olmadığını söylemeye çalışsa da, gözü dönmüş esnaf oğul, elini kaldırıp vurmaya yeltenir ama sonra vazgeçer.
Ardından da, “Söyle oğlun buraya gelmesin, yoksa onun ağzını burnunu kırarım haberin olsun” diyerek, tehdidini devam ettirir.
Baba ise yaşananları büyük bir keyifle seyreder!..
Mağaza içerisinde bulunan o kadar müşteri içerisinde böylesine bir harekete maruz kalan bayan müşteri, o hırsla eşine durumu haber verir.
Eşi ile tekrar mağazaya giden bayan müşteri, bir kez daha kendisine yapılan hareketi orada anlatır. Bunun üzerine baba-oğul esnaf hem bayan müşteriden, hem de eşinden özür diler, bir yanlış anlaşılma olduğunu, sinirlendikleri için böyle bir söz sarfettiklerini belirterek, olayın kapanmasını isterler.
Şimdi, öncelikle tüketici hakkı, tüketici yasası falan gibi hukuksal durumları bir kenara bırakıp, herşeyden önce 120 bin nüfuslu ve küçük sayılabilecek bir ilçede yaşadığımızı dikkate alalım.
Bu kentin bir yerinde konuşulan bir olay, bir başka köşesine öylesine hızla yayılıyor ki, yapılan bu son derece rezil ve asla esnaflık ahlakı ile bağdaşmayacak olay, kulaktan kulağa zaten yayılacaktır.
Kendisini yılların esnafı olarak gören ve uzun yıllardır yine bu kent insanına birşeyler satarak geçimini sağlayan bu kişiler, sırtlarından para kazandıkları insanlara nasıl böyle bir davranışta bulunabilirler, anlamak mümkün değil.
İkincisi ise bizim günlük kültürümüze de yerleşmiştir; “Müşteri velinimetimizdir” diye. Hatta bunları bir zamanlar tabela gibi çerçeveletip, duvarlara asardı esnaf kesimi.
Bunun yanı sıra “Müşteri her zaman haklıdır” diye bildiğimiz bir prensip vardı.
Demek ki, baba-oğul esnaf tüm bunlardan yoksun olarak bugüne kadar ticaret yapıp, zavallı Bandırma halkını alabildiğine sömürmüş!..
Üçüncüsü ise, yazımızın başında belirttik ya, Ahilik kültürü, esnafımızın günümüzü kadar gelen gelenek ve ananelerini oluşturmaktadır diye.
Özellikle, orada biraz daha kalın olarak yer alan Ahilik ilkelerine bir kez daha göz atın.
“Öfkelenmemek” diyor. Ve açıklamasını da yapıyor “Öfke gelince akıl gider” diye...
Müşteri haklı da olsa, haksız da olsa, bizim hem Ahilik kültürümüzde, hem de esnaflık ahlakımızda, son derece ters gelen tutum, müşteriye kötü muamele yapmaktır.
Ne yazık ki, yılların esnafı olarak Bandırma’da ticaret yapan bu esnaf baba-oğul, müşterinin bayan olmasına dahi aldırmadan, dövmeye kalkmış, tehdit etmiş, hatta oğlunun ağzını burnunu kıracağını, o kadar kişinin önünde adeta haykırmıştır.
Müşterinin tek suçu, aldıkları ayıplı mal olarak nitelenen kötü malı değiştirmek olmuştur.
Müşterisini alenen kazıklamayı, böylesine kötü bir malı satarak, helal olmayan bir kazancı kasasına koymayı esnaflık ilkesi olarak kabul eden bu esnafı merak mı ettiniz?
Bu esnaflık kurallarını hiçe sayan, Ahilik ilkelerinin yanından dahi geçmeyen, haram yemeyi bile göze alan bu esnaf baba-oğul, herkesin yakından tanıdığı SETRE KONFEKSİYON!..
Aman, aklınızda bulunsun... Ola ki SETRE KONFEKSİYON’dan bir mal alırsınız. Aldığınız bu mal, bir hafta ya da 10 gün veya bir ay sonra yırtılır, sökülür, patlar.
Sakın ha sakın, gidip de değiştirmeye kalkmayın.
Eğer böyle bir girişimde bulunmaya kalkarsanız da, peşin peşin baba-oğul SETRE’lerden (Güvenlier) DAYAK yemeyi de göze almalısınız.
Üstüne üstlük baba-oğul SETRE’ler, müşterinin erkek ya da bayan dahi olduğuna dikkat etmeden, müşteri dövmeye bayılıyorlar ve bunu da alenen söylüyorlar.
Bizden uyarması.
Ya SETRE’den alış verişi keseceksiniz, ya da DAYAK yemeyi göze alacaksınız.
Sonra söylemedi demeyin...
Artık esnaf mı yoksa kabadayı mı siz karar verin!..