content

28 Mar

Müspet Hareket Ve İhlas

Bediüzzaman Said Nursi'ye göre müspet hareket; kişi ve kurumları bulundukları yerden bir adım dahi olsa hak ve hakikate, iyiye,güzele doğru yönlendirme hareketidir.Bu müspet hareket etme konusunda en önemli ilke yapılan iş te samimi olmak, yaptığı hizmet karşılığında DÜNYEVİ ve UHREVİ hiçbir karşılık beklememek ve KABUL etmemektir.

2. Mektupta Üstad Hak ve Hakikat mücadelesinde bulunanların en önemli vasıflarının yaptıkları hizmete mukabil maddi-manevi ücret almamak olduğunu ifade eder. Ve vasiyetim dediği 'Konuşan Yalnız Hakikattir' risalesinde yapılan İman hizmeti karşılığında bırakın Maddi menfaati manevi ve uhrevi menfaatleri dahi talep etmekten Kader İlahi tarafından men edildiğini ve bu sebeple şefkat tokatları yediğini en mükemmel ifadelerle anlatır.

Yaşadığı 28 sene tevkif ile cezaevinde tutulmayı (uzun tutukluluk süreleri yeni değil), 20 den fazla zehirlenmeyi, memleket memleket sürgün edilmeyi Kader-i İlahi açısından bakarak Kuran Hakikatlerini manevi makamata alet etmeyi engelleme için verildiğiyle yorumlar.Ve muhatabını her daim Adil olan Kader-i İlahi olarak alır.

Kendisini 28 yıl cezaevine atan,20 den fazla zehirleyen ve sürgünlere gönderen adamlara ‘’benim muhatabım onlar değiller,benim muhatabım Rabbimin rahmeti’’ der ve haklarını onlara helal eder ve Risaleyi Nur talebelerine de aynı tavsiyeyi yapar.

Bu konuda Kur'anı-ı Kerim den ayetleri delil getirir.'Uyun o elçilere ki yaptıkları tebliğ karşılığında asla ücret istemezler ve onlar (bu sebeple) doğru yoldadırlar'' Yasin,36/20,21
Yine; De ki:“Sizden herhangi bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah’a aittir.O, her şeye hakkıyla şahittir Sebe,34/47

İN ECRİYE İLLÂ ALELLAH”Yunus,10/72 ayetinin ifade ettiği üzere ‘’NEŞRİ HAK İÇİN ENBİYAYA İTTIBAYA MECBUR VE MÜKELLEFİZ' demiştir.

Yine Üstad; medarı iltibas olmuş anlaşılmakta ve uygulamada karıştırılabilen önemli beş meseleyi zikrederken bu konuya temas eder. Ve der ki;

Tarik-i hakta çalışan ve mücahede edenler, yalnız kendi vazifelerini düşünmek lâzım gelirken, Cenâb-ı Hakka ait vazifeyi düşünüp, harekâtını ona bina ederek hataya düşerler. Edebü'd-Din ve'd-Dünya risalesinde vardır ki:
Bir zaman şeytan, Hazret-i İsâ Aleyhisselâma itiraz edip demiş ki: "Madem ecel ve herşey kader-i İlâhî iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin.

"Hazret-i İsâ Aleyhisselâm demiş ki:
Yani, "Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: 'Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin?' diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: 'Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?' diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir."
Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamalı.

Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz'in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler:

"Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek."
O demiş: "Ben Allah'ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir."
İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.
Evet, insanın elindeki cüz-ü ihtiyarî ile işledikleri ef'allerinde, Cenâb-ı Hakka ait netâici düşünmemek gerektir. Meselâ, kardeşlerimizden bir kısım zatlar, halkların Risale-i Nur'a iltihakları şevklerini ziyadeleştiriyor, gayrete getiriyor. Dinlemedikleri vakit, zayıfların kuvve-i mâneviyeleri kırılıyor, şevkleri bir derece sönüyor. Halbuki, üstad-ı mutlak, muktedâ-yı küll, rehber-i ekmel olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,  (Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir." Nur Sûresi: 24:54) olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa'y ve gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünkü  (Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir."Kasas Sûresi: 28:56)sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenâb-ı Hakkın vazifesidir; Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmazdı.
Öyleyse, İşte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazifeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.
Elhasıl, hadiste vardır ki:

"İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar."
Yani, medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı İlâhî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlâhiyeye karışmamalı.

Bediüzzaman Said Nursi 80 yılı aşan ömrü bu ilkeler çerçevesinde yaşadı.Eserleri,hizmetleri ve sonuçları ortada.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank