Müslümanlar Katledilirken Gülüyorlar
ABD başkan yardımcısı Rum dostu, Türk düşmanı Biden, Irak'tan sonra Türkiye'ye geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü. Her ikisi de gülüyor. Peki ama neden?
Afganistan'da NATO'nun savaşı kaybettiği, Alman istihbarat raporlarında belirtilirken, Afganistan'da, Irak'ta yüzbinlerce insanı katleden, Yemen, Sudan ve Somali'de binlerce insanı katleden yakıp yıkan, Mısır'da, Yemen'de, Libya'da kardeşi kardeşe düşüren on binlerce insanı katlettiren şimdi de Suriye ve İran için aynı senaryoyu uygulamaya koyan ABD'nin başkan yardımcısı, yeni fitne ateşini yakmak üzere Türkiye'de.
Kan, gözyaşı içinde Müslümanlar, yakılıp yıkılan İslam ülkeleri ve gülen samimi poz veren liderler. Zaten İngiltere ziyaretinde övgülerle ağırlanan şövalye nişanlı Abdullah Gül Irak işgali için de ABD demokrasi için evlatlarını veriyor dememiş miydi?
Bu manzara karşısında hala Kuzey Afrika'da ve Ortadoğu'da iyi şeyler oluyor, diyebilen Müslümanlar var ise söylenecek daha fazla bir şey yok demektir.
Savaş gemisinde gülerek savaşı kazandıklarını ilan eden ABD başkanı Bush da gülüyordu. Türkiye başbakanı ise Kahraman Amerikan askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için duacı olduğunu Amerikan gazetesine yazarak açıklamıyor muydu?
Hıristiyan Amerikan ve İngilizlerin hem de bayram arifesinde boynuna ilmek geçirdiği Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin görüntüsü, o dönem birileri için kan davası, etnik asabiyet ve yeni iktidar fırsatları anlamına geliyordu.
Saddam Hüseyin'in belki bizzat canını yaktığı kimileri için ise o görüntüler, "gözünü kırpmadan ölüme yürüyen bir Müslüman liderin geride kalanlara bıraktığı gurur mirası" idi.
Yine dünyada pek çok ülkeye sığınma ve orada ölünceye dek huzur ve refah içinde yaşama şansı olmasına rağmen, ülkemde şehit olacağım, diyen ve bu sözünü de tutan Muammer Kaddafi, kendisini linç edenlerden kurtulmak için onlara para teklif etmiyor. Yaptığınız haramdır, günah işliyorsunuz evlatlarım, diyordu.
Libya lideri Kaddafi, NATO tarafından bombalanması sonucu yaralı olarak, muhaliflerce linç edilerek katledilirken, kimisi ayağıyla başına vuruyor, kimisi üzerinde "Safiye 1970" yazılı parmağındaki evlilik yüzüğünü ve sırtındaki kanlı ceketi gasp ediyordu.
Sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, CBS televizyonunda Trablus'a yaptığı ziyareti hatırlatarak, "Gittik, gördük ve o öldü" diyor ve arkasından da kahkaha atıyordu.
Şimdi ise; Türkiye bütün muhaliflerin üssü haline getirildiği bir dönemde Abdullah Gül ve ABD başkan yardımcısı gülüyor.
Kur'an ve peygamber odaklı düşündüğünü ve yaşadığını zanneden Müslüman temiz ve masum insanlar; Afganistan, Irak, Libya, Yemen, Somali, Arap Baharı, BOP, petrol gibi konularda kafaları karışsa da o meşum görüntüler karşısında üzülüyorlar. Münafık ve fasıkların, işbirlikçi döneklerin aldatmalarına karşı sessizliğe büründüler.
Çünkü onlar; Hıristiyan uçakların bombardıman ettiği İslam ülkelerinde katledilen Müslüman kardeşlerinin arkasından sevinmek için sıraya geçecek kadar dünyevileşmemişlerdi.
Kimliğini kişiliğini kaybetmiş bazılarınca İyi ama o da şöyleydi, böyleydi diye başlayan cümleler dile getirilerek, yapılan zulmü meşru gösteriyorlardı.
ABD-İngiltere'nin bölge ülkelerinde 100 yıl önce İngiltere-Fransa'nın yaptığının tekrarı olan katliam, yakıp yıkma, gerçekte paganist bir iman ritüelidir.
Bu durum bir nevi katliamcının, yaptığı korkunç olayın cinnet hali ve ortaya çıkan şiddetin ruhunda uyandırdığı kara, kaba ve kirli kuvvet ile aklını tanrılaştırması karşısında, sıradan insanların korkudan sindirilmesidir.
Her dönem yapılan sindirme, susturma ve itibarsızlaştırma denilen ve korku salmaktan başka bir şey olmayan bu tarz tavırlar, belki bugün, belki yarın iş görür, ama geçmişte pek çok benzerinde olduğu gibi halkın ve tarihin lanetini sonunda hak eder.
İtibarsızlaştıranların itibarsızlaşması ise daha kalıcı olur. Tarih onları lekeli olarak kaydeder
Bu durumlarda yapılabilecek şey; aldatanların aldatmalarına meydan vermemek ve halkı aydınlatmak olmalıdır.
GÜNÜN SÖZÜ: Her şatafatın bir sonu vardır. Son gülen her zaman daha iyi güler.