Müsait Bir Zaman da İnecek Var! (III)
"Gecesi sabahında unuttuğum sevgili" / "Kendine güven, dünyayı yerinden sars."
Ne isim verilmeliydi buna bilmiyorum. Kâbus mu? Yoksa bir rüya mı? Yine otobüsteki koltuğumda terle karışık soğan kokusunu içime çekerek uyandım. Sanki hiçbir şey olmamıştı. Çevremde ölüler yoktu (en azından gördüğüm kadarıyla) ve yollara arşınlamaya devam ediyorduk saatte yüz kilometre hızla.
Rüyalarım gecenin karanlığına karışmış gibiydi. Ama biliyordum ki hiçbiri rüya değildi. Yanımdaki ihtiyar hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden devam ediyordu.
"sürdük onları, kadın çoluk çocuk demeden, üzerlerine, üzerlerine yürüdük hep beraber ve hepsini denize döktük."
O anda haykırmak istedim..."evet biliyorum bende oradaydım" demek istedim... Diyemedim!
Otobüsün içi karanlıktı, pek net değildi görüntüler, insanları seçemiyordum. Net olarak, gördüğüm sadece yanımdaki ihtiyardı. Aslında onu da gördüğüm söylenemezdi, görmekten çok hissetmekle alakalı bir şeydi bu. Biliyordum ki ter ve kan ve soğan kokuları ondan geliyordu.
O anda bir şey duydum sanki sözler çok net olmamakla birlikte anlayabildiğim kadarıyla,
"emperyalist güçler......vazgeçmeyeceğiz."
Zamanın geldiğini anladım ve şoföre seslendim tekrar. Cevap vermedi, sadece durdu.
Büyük bir kalabalığın arasındaydım. Hep bir ağızdan özellikle bir isim çığırıyorlardı. DENİZ.
O anda anladım nerede olduğumu, daha doğrusu hangi zamanda olduğumu. Deniz Gezmiş, üç fidan. Hep aynı nakarat çıkıyordu ağızlardan, "üç fidana kıymayın."
Biliyorum, kıydılar.
Büyük bir kalabalık, taksim meydanından ellerinde pankartlar ve meşalelerle akıyorlardı bir nehir, bir ırmak gibi. Önüne geleni sürecek gibi.
"üç fidana kıymayın" diye haykırıyorlardı. KIYDILAR.
Biliyordum.
Kalabalığın kâh ardında, kâh içindeydim, kalabalıklarla bir olmuş, tek bir beden, tek bir yürekti atan.
Ve bir an ve bir an KALBİMİZ DURDU. Darağacında sallanan ÜÇ FİDANLA birlikte...
Ben Deniz'dim, sen Hüseyin ve bedenlerimiz ilmeğin ucundu salınıyordu.
Tüm bedenim ve benliğim haykırıyordu. "YETER" kıymayın daha fazla, etmeyin ne olur.
Aldığınız canlar, hepimizin.
Gözyaşları içinde uyandım tekrar otobüsteki koltuğumda.
Devamı gelecek.
Kıydılar, genç olduklarına bakmadan. Devleti yıkacaklardı ya!
Ağustos 29th, 2010 at 13:30Av tüfekleriyle...
Bitmeyecek ve dinmeyecek süreçlerden geçti bu ülke.
Ağustos 29th, 2010 at 15:22Deniz'lere,ismail'lere,Metin'lere kıydılar az zaman önce.
Düşünmek yasak ama kutsaldı.Düşünen saygı alenen ve küstahçaydı.
Onlar düşüncelerin şehitleri oldular.Bizler rahatça bağıra bilelim diye.
Hangi fikrin insanı olduklarından çok yaşadıklarını önemsiyorum, bu insanların.
Teşekkürler öykü tadındaki natüralist yaklaşıma..
selam ve dua ile
öyle gerçekten Ahmet bey....3 tane tüfekle devleti yıkacaklardı......bu devletin geçmişinde çok fazla utanç var....
Umalımda daha fazla olmasın Aysun hn.Teşekkür ederim fikirlerinizi paylaştığınız için!
Sevgilerimle,
Ağustos 29th, 2010 at 20:20Zülfükar