Muhteşemdir Yaşamak
Hayatın getirdiklerini düşünmeyi bırakalı çok oldu. Hepimiz hayatın bizden alıp götürdükleriyle ilgilenir olduk ister istemez. Yaşamak için yiyoruz artık, yemek için yaşama devri belki eski saltanat dönemlerinde kaldı. Lale devri gibi… Babalar, akşam evlerine eli boş gitmemek için geç gitmeye, anneler çeşitli bahanelerle çocuklarını teselli etmeye başladı.
Televizyonda haberler felaket tellallığı yapmaya devam etme hevesi içinde. Reyting için. Çünkü artık başka haber dinlemeye tahammülümüz yok sanki. Yalnız değilmişiz demek için, kalabalıklar içinde yalnızlığımızın acısını kendimizce dindirmek. Kaderdaşlar bulunca acısı daha bir hafiflermiş gibi.
İki kişi
yan yana gelsek sıkıntılarımızı anlatma yarışına giriyoruz. Ben senden daha beterim ve daha zavallıyım, acındırınca ne geçecekse elimize…Ya da durumumuz iyiyse biraz zenginsek kendimizce, marka yarışına giriyoruz. Kendimizin karşıdakinden ne kadar üstün olduğunu inandırmak istermişcesine, içimizdeki, fosilleşmeye yüz tutmuş boşvermişliğin üstünü maskelerle kapatmaya çalışarak neşeli rolü yapıyoruz. Bu örnekleri uzatabiliriz satırlarca…
Bir de hayatın bize sundukları var. Yeni doğmuş bir bebeğin elini tuttuğumuz anda bize hissettirdiği o inanılmaz yaşama sevinci, sabah uyandığımızda pencereden giren güneşin yüzümüzü ısıtması, yağmurlu bir günde burnumuza gelen toprak kokusu, soğuk kış gününde sıcak evimizin varlığı, belki bir fincan kahvenin tadı, çok acıkmışken yiyecek yemeğimiz varsa o yemekten aldığımız lezzeti duyumsamak, görebildiğimiz gözlerimiz varsa; denizin mavisini, pembenin içimizde uyandırdığı masumiyetin sıcaklığını, yoksa; işitebildiğimiz kuş cıvıltılarını ya da tehlikeyi haber veren siren sesini veya beklediğimiz birine kavuşacağımız trenin düdüğünü duyabilmenin mutluluğunu hissedebilmek.
Hissetmek karşımızdakinin acısını, gözlerinin içine bakarak kendi yerimize koyarak zor gününde yanında olmak ve insan olmanın ayrıcalığını yaşamak. Dış huzurumuzun böylelikle iç huzuruyla buluşmasının verdiği rahatlık. Söyleyin, bu söylediklerim kaçımızın hayatını yaşanılır kılmaz ki…
Mesela; nerede karşımıza çıkacağını bilmediğimiz aşkı beklemek. Nefes alma nimetini boş yere harcamamaya dikkat etmek en büyük şans. Yaşadığımız her gün için binlerce şükür etmeliyiz diye düşünüyorum. Hatalarımızı telafi edebileceğimiz yeni fırsatlar kapısı aralar bize doğan güneş. Sevdiklerimizin kıymetini bilme ayrıcalığını… Şu andan tezi yok önce kendimiz için hayata geçirelim. Elimizdekilerle mutlu olmanın yollarını arayalım elde etme arzusunu koruyarak. Yine sevdiklerimiz ve bizi sevenler için.
Der ki şair dizelerinde;
‘Sensiz gecelerde seni düşünmek gibi acı ama muhteşemdir.
Göz bebeklerinde yıldızları düşlemek
Ve usulca öpmeyi istemek Kapalı dudaklarından...
Seni sevmek gibidir yaşamak!
Seninle el ele Yarimle
Yarenimle
Yardan atlamak
Yaradana
Kavuşmak
Seninle ölmek için muhteşemdir yaşamak.’
Ne kadar da doğru söyler. Her şeye rağmen hayatın güzelliklerini görebilmek önemli olan.
Aşkla, sevgiyle kalın...
bardağın dolu tarafını görmemizi istemiş ayşe hanım, iyi de etmiş ..
Aralık 20th, 2010 at 18:20