Muhalifleri Susturmak İslami Gelenek mi?
Dün görülen Odatv Davası’nda haksız yere bir yılı aşkın süredir Silivri zindanında tutulan Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk ve Sait Çakır, serbest bırakıldı. Tahliyenin gecesinde,Ahmet’in “Bu bir savaşsa esas şimdi başlıyor, bizi buraya tıkanlar bu cezaevine girecek.” sözleri kadar, sabahında Nedim’in kızının elinden tutup okula götürme sahnesi de gözlerimi yaşarttı. Lakin, haberi aldığımda duyduğum sevincin yanındaki acı ve burukluk henüz baki… Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız hala içeride…
Sadece onlar değil tabi ki… Doğu Perinçek’ten Yalçın Küçük’e, Deniz Yıldırım’dan Hikmet Çiçek’e, Mustafa Balbay’dan Mehmet Haberal’a… İsim isim saymak çok zor. Nedim Şener’in zindandan dışarı adımını attığında ilk dediği gibi, “İçeride tutuklu onlarca gazeteci var, 600 öğrenci var, akademisyenler var…” Ve hepsi tek tek yüreğimizi burkmaya devam ediyor. Her tahliye haberinde diyoruz ki; “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz…”
Muhalefet ettikleri için, kendi doğrularını korkmadan söyledikleri için, düşüncelerini kitlelere aktardıkları için, insanları etkiledikleri için zindanda tutulan bu kişilerin, kendilerini “mütedeyyin”, haleflerini “dindar ve kindar” ilan iden AKP iktidarı döneminde zulme ve ezaya uğramaları bir tesadüf mü? Yıllardır işlemeyen adaletin, AKP iktidarında işleyeceği mi tuttu yoksa? Yoksa, muhalifi, çatlak sesi ne pahasına olursa olsun susturmak, bu zihniyete belletilen örfi bir gelenek, dini bir emir mi?
İslam tarihini anlatan kitaplara bakıyoruz… Kuran’da “iyi ahlak örneği” olarak gösterilen ve övülen Muhammed Peygamber’in ölümünden iki asır sonra uydurulmaya başlanan hadis kitaplarına bakıyoruz…
Nadir Bin Haris, Ebu Afak, Asma Bint Mervan, Ka’b İbn El-Eşref …
Bu gibi kişiler o zamanın medyasıydı… Sokaklarda yüksek sesle şiirler okur, günlük olayları, toplumu etkileyen hadiseleri, hicvederdi. Kaleme alınan şiirleri Kabe’nin duvarlarına asılır, bu yolla binlerce kişinin okuması sağlanırdı.
İslam, o zaman diliminde dünya ticaretinin merkezi olan Arap Yarımadası’nda doğdu. Büyük tüccarlar akla hayale gelmeyecek zenginliklere ulaşmıştı. Muhammed’in getirdiği din, sosyal demokrasiyi, paylaşımcılığı, sosyal adaleti sundu. Tiranlar, tekerlerine çomak sokan bu kişiye karşı, zamanın medyası olan şairleri kullandı.
Ve bu şairler, yani medya güçleri, yani muhalifler birer birer susturuldu, öldürüldü.
Siyer kitaplarında, bu gibi kişilerin hangi “suçları işledikleri(!)”, karşılığında da hangi “kahraman(!)” tarafından nasıl öldürüldüğü, öldürülmeleri için ne entrikalar çevrilip, ne planlar yapıldığı, ballandıra ballandıra anlatılır. Kimi suikastlar, bırakın erkekliği, insanlığa sığmayacak şekilde kurbanlar kandırılıp tuzağa düşürülerek işlenmiştir.
Kaynaklarda, Kuran’ın “örnek insan” olarak övdüğü Muhammed Peygamber, bütün bu cinayetlerin azmettiricisi ve katliam emirlerini veren kişi olarak anlatılır. Peygamber’e atılan bu iftiralar öyle boyuta gelir ki, kimi suikastın bizzat parasal desteğini Peygamber’in verdiği, kimi zaman ise suikastçıyı övüp, onu cennet ile müjdelediği söylenir.
Yani, İslam kaynaklarının hemen hemen hepsine göre, Kuran’da “iyi ahlak örneği” olarak gösterilen Muhammed Peygamber, muhalif düşünceye tahammülü olmayan, kendisine karşı yükselen çatlak sesleri, bin bir türlü entrika ve hile ile susturan, muhaliflerini gözünü kırpmadan öldürten, tetikçilerini övüp cennet ile müjdeleyen bir diktatör olarak yansıtılır.
İşte AKP zihniyeti, bu iftiraları, bu masalları dinleyerek büyümüş “dindarlardan” oluşur…
Ve bu dindarlar, kendilerine öğretildiği, belletildiği, kutsattırıldığı gibi, muhalif sesleri susturmak için ellerinden geleni yapmaktan, bin bir çeşit hile ve yalana başvurmaktan çekimezler.
Öldüremezler ama…
70 yaşındaki adamı, mahkemede kendini savundu diye 20 sene hapse mahkum edip, öldürmekten beter ederler…
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts