Muhalif Olarak Yaratılan Mahlûk Ve Kader
Allah’ı ne kadar okuyoruz?
Allah’ı okumak!
Allah’ı okumak mümkün mü?
Allah’ı okumak ne demek, sorusuna cevap olabilecek bir cümleyle başlamak en doğrusu galiba?
Kısaca; Xaliqî/Hâliki “Okumak” mahlûkunu okumaktan geçer diyebiliriz…
Hemen belirtmek isterim ki, herkes Allah’ın ilk emrinin “Oku” olduğunu söyler.
Fakat ilk emir oku ise, demek ki daha Kur’an’dan nazil olan bir şey yoktu.
Peki, okunacak bir şey yok iken, Allah niçin “Oku” demiş olabilir?
Acaba “Oku”dan kasıt gerçekten de oku mudur? Yani yazıyı oku mudur, yoksa algıla, kavra, anla mıdır?
Bir yoldan arabanızla gittiğinizi ve yolun sağında üzerinde inek resmi olan bir levhayı gördüğünüzü de varsayınız, bu levhayı okumak nasıl olmalıdır?
Burada büyükbaş hayvanların yola çıkabileceğini ve bunlardan kendini korumak, ne kendine ne de başkasına zarar vermemek için dikkatli bir geçişi sağlamayı algılamak, kavramak ve anlamaktır bu levhayı okumak.
Allah’ı “Okumadan” kelamını okumak!
Evet, ilk emir “Oku”dur! Ama neyi okumak?
Şimdi yazının başında sorduğum soruyu tekrar soruyorum, Allah’ı ne kadar “Okuduk” veya “Okuyacağız”?
Göndereni okumadan gönderileni okumak!
Göndereni anlamadan, gönderileni anlamaya çalışmak!
Göndereni “Okumadığı” için mi gönderilenden bir fayda göremiyor asrımız?
Evet, Allah’ı “Okumak” mümkün ve bunu başaranların hayatına tarih şahitlik etmiş, ediyor ve edecektir.
Peki ya biz, biz de doğru ve olması gerektiği gibi ‘Okuyan’lardan mıyız?
Örnek olsun diye Allah’ın kelamından iki ayeti sunmak isterim.
MUHALİF OLARAK YARATILAN MAHLÛK
O ayetlerden ilki Bakara süresinde geçen: “Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. 1” Ayetidir.
Melekler, Allahın emrine itaat etmek dışında bir şey yapmıyorlardı.
Peki, biz bu ayeti “Ben yaratılış mizacınıza (salt itaate 2) muhalif bir mizaçta bir varlık yaratacağım” şeklinde okusak…
Muhalefet edebilme yetisini yerleştireceğim bir varlık yaratacağım.
Muhalefetin neticesinin kan dökmeye varacağını kestiren melekler yani; “Yeryüzünde kan dökücüleri mi yaratacaksınız” dedi.
Başka bir ifade ile; insanlara entegre ettiği muhalefet yetisine kaç kişinin muhalefet ederek Allah’a itaat edeceğini sınamayı murad etmiş olamaz mı? Ki bu: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. 3” ayetinin mefhumuna da denk düşmektedir.
Allah insanları muhalefet edebilme melekesine sahip bir şekilde yarattı. Ve onu bu yetiye sahip olamayan meleklerin yerine seçti. Şayet meleklerin yerine insanlar seçilmemiş olsaydı şu ana kadar Allah’ın kâinatta gizlediği şeylerin hiçbiri inkişaf etmemiş olabilirdi. Bu inkişaflara da insana verilen merak sayesinde ulaşılmış olabilir. Allah meleklere sizin bilemediklerinizi biliyorum derken, bunu da kastetmiş olabilir. Çünkü Allah da melekler gibi; insanların birbirlerini öldüreceklerini, fitne ve fesat yapacaklarını biliyordu. Bunlara rağmen, evet, bunları işleyecek ama bunların ötesinde de yapacakları şeyler olacaktır. Ve “siz bunları bilmiyorsunuz” derken Allah, insanların eşyanın isimlerinden tutun da elektrik, elektronik materyaller vb. şeyleri ve bunlarla kâinatın başka özelliklerinin de keşfedileceğini ve bu keşifler neticesinde eşyanın künhüne de vakıf olabileceklerini biliyordu.
Allah insanları böylesi keşiflere vasıl olabilmeleri için yaratmış da olabilir. Bunların hepsi ihtimal dâhilinde olabilecek düşüncelerdir.
Sorgulama ve eleştirme yetisi de denilebilir. Sunulanı olduğu gibi kabul etmekle yetinmeyip temellendirmek ya da özümsemek gibi özelliklerini kullanabilme yetisini de meleklere verilenin üzerine bir artı olarak insana ihsan etmiştir.
İnsanlar ihtiyaçları doğrultusunda doğal ve evrensel bir evrimsel süreçten geçiyorlar, bu noktada keşifler yapmaları doğaldır diyenler olacağı gibi, ‘bilim dışı tesadüf’lerden dem vuranlar da olacaktır elbet.
Hatta Zemahşeri Keşşaf’ta; “Ben bilmediklerinizi bilirim” cümlesini yorumlarken şöyle demektedir: “Onlarda öyle faydalar vardır ki o faydalar size gizli kılınmıştır ve ben onları biliyorum. 4” demektedir. Yani bu yeni yaratacağım mahlûklar, yaptığınız ibadet, takdis, tesbih ve tahmidin ötesinde bir şeyler yapabilecek kapasite ve melekeye sahiptirler.
Yani bu ayet; “Ben yeryüzünde halife yaratacağımın” yerine, “Ben yeryüzünde “Muhalefet edebilme” melekesine sahip kıldığım bir varlık yaratacağım.” olarak yorumlanamaz mı?
Allah, tüm varlıkları, mevcudatı iradesiz (sorumluluk yüklemeksizin) emrine muti bir karakter de yaratarak emrine amade kıldı fakat insanı, muhalefet edebilecek (kendi külli iradesinden cüzi) bir irade ile yaratarak, insanların kendilerine verilen bu muhalif yönlerine muhalefet ederek Allah’ın emrine itaat etmelerini murad etmiş olamaz mı?
Zaten meleklerin; “Kan dökücüler mi yaratacaksınız” sözü de muhalefete delalet etmektedir. Çünkü “Kan dökmek” muhalefetin bir neticesidir.
Ayrıca “Xelîf/Halif” kelimesi sözünü unutan, vaadinden cayan ve çokça muhalefet eden anlamlara gelmektedir ki bu da Âdemoğullarının ‘Bezmi Elest’de 5 verdiği sözü unutabileceğini anımsatmaktadır.
Kervandan geri kalmaya da muhalefet denilir.
Furkan suresindeki; “O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir. 6” ayette “Birbiri ardınca getirenin” karşılığı olan (Hilfeten) kelimesini ard arda gelen gece gündüzü olarak yorumlayanlar olduğu gibi “Mücahit ise; (Hilfeten) kelimesinden kastın muhalefet olduğunu ve birinin beyaz (aydınlık) diğerinin de siyah (karanlık) olduğuna ve bu bakımdan gecenin ve gündüzün birbirine muhalif olduğunu söylemektedir. 7”
Burada da “Allah’a karşı hiçbir şekilde karşı gelemeyen, emrine muhalefet edemeyen bir varlık olarak yaratılan meleklerin yerine “Muhalefet yetisi” entegre edilmiş olana ve bu bağlamda meleklerin yaratılış mizacına ters ve muhalif bir mizaçta yaratılacak bir varlıktan bahsedilmiş olamaz mı?
Bu yaklaşımın birilerince; bir tür zorlama veya aşırı yorum olarak algılanacağının farkındayım elbet, fakat hiç mi böylesi zorlamalar olmamıştır. Örnek olsun diye sadece: Lems/dokunma meselesinde fakihlerin yorumlarını anımsatmak isterim.
“Vekil asil gibidir” kaidesine göre; Allah sorgulanamaz, o zaman (yeryüzündeki vekili olan) halifesi de sorgulanamaz kadiyeleri ile: “Halife Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir” çıkarımına vararak, halife ve hilafet makamları da sorgulanmaza varacağımıza, Allah’ın, muhalefete ve muhalif sese verdiği değeri vurgularsak nasıl olur? Ki peygamberimiz (s.a.v) de: “Ümmetimin ihtilafı rahmettir. 8” demişken.
Hatta Beyhâki Medhel adlı eserinde: “Kasım b. Muhammed veya Ömer b. Abdülaziz’in; “Muhammed’in ashabı ihtilaf etmemiş olsalardı, bu, beni hoşnut etmeyecekti, çünkü ihtilaf etmemiş olsalardı ruhsat oluşmazdı” dediğini nakletmektedir. 9”
Allah’ın öğretilerine alternatif sunanlar; alternatifleriniz huzur vermiyor artık “Muhalefeti”, “Muhalif sesi” ve “Muhalif varlığı” tam anlamıyla anlamamızın zamanı gelmedi mi?
Tabi herkesin ihtilaftan/muhalefetten anladığı ve yüklediği anlam farklı olabilir.
Farklı ses, öneri…
Kaldı ki bu ayeti:
1- Zeyd b. Ali’den; “Halifenin” (F) harfinin (Q/K) olarak yani “Xelîqe/Halike” olarak okunduğu rivayeti de vardır. 10”
Hal böyle iken; “Ben yeryüzünde bir yaratık/mahlûk yaratacağım” anlamı çıkar.
2- Halife olsa dahi Allah’ın değil onlardan önce yeryüzünü yurt edinen meleklerin yerine geçeceklerini ifade eder.11
3- Beğevi tefsirinde ise; meleklere hitaben: “Sizin yerinize yeryüzünde bir mahlûk yaratacağım, sizi de katıma yükselteceğim.12” ve “Ben bilmediklerinizi biliyorum” cümlesi de bu tefsirde; onlar günah işleyecekler ben de onları affedeceğim13 olarak yorumlanmış.
Şayet Allah’ın emrine muhalefet etmeseler günah işlemiş olabilirler mi?
4- Tefsir-ul Kur’an-ul Azim’de ise; Öyle bir kavim ki bu, çağ çağ, topluluk topluluk, nesil nesil birbirlerinin ardın sıra devam edecek bir kavim olacaktır. 14” Yani birbirlerinin yerine geçecekler ve kendileri biribirine halife olacaklardır.
İkinci ayet ise İsra suresinde geçen; “Her insanın amelini boynuna yükledik. 15” ayetidir.
Bu ayette geçen “Tair” kelimesini ibn Abbas insanın “ameli” ve onun için takdir edilmiş hayır ve şer vs… olarak yorumlar. Mucahid, amel ve rızık olarak yorumlamış. Mucahid ayrıca şöyle demiştir; “Hiç bir çocuk doğmaz ki boynunda şaki veya said olduğu yazılan bir kâğıt olmasın.”
Kimisi de bunu “Teklif” yani sorumluluk olarak yorumlamıştır.16
Yani biz, herkesin sorumluluğunu boynuna koymuşuz.
Günahın boynuna…
Taberi tefsirinde ise; “insanın amelinden oluşacakları” amelinin neticesi olarak yorumlanmıştır.17
Zaten ahiret yerimizin de yapacaklarımız paralelinde oluşacağını da (bir bakıma takdir edileceğini) söylemiyor muyuz?
Ayrıca; “İnsana ancak yaptığı vardır.18 ” Ayeti de bu minvaldedir.
“Manevî ve ahlâkî tercihlerinin sonucu her insanın kaderini, uğurlarını ve uğursuzluklarını, hayır ve şerden paylarını boynuna astık. Kıyamet günü, açılmış olarak karşılaşacağı amel defterini önüne çıkarırız.19” olarak yorumlayanlar olduğu gibi, “Biz her insanın kaderini çabasına bağladık” denilse olamaz mı?
Zaten bazı kelam/akide âlimlerine göre; (kadim olan) Kaza, (hadıs olan) Kader olmadıkça yani kaza gerçekleşmedikçe (kader olmadıkça) oluşmaya bilir, değiştirilebilir.
Başka bir ifade ile Kaza’yı kendi haline bırakırsak gerçekleşerek Kader oluverir.
Peygamber efendimizin (s.a.v); “Allah’ın kazasından kaderine iltica ediyorum” sözü de bu bağlamda değerlendirilebilir.
“Eş’arilere göre; Kader hadıs (sonradan olma) Kaza ise kadimdir.”20
“Kaldı ki; fiillerini kaderlerine bağlayanlara Kader-î denilmektedir.” 21 Ve bu görüş selefi salihin (ehl-i sünnet ve’l-cemaet) âlimlerince batıl bir görüş olarak görülmektedir.
Basit bir ifade ile örenklendirmek gerekir ise, Stephan Hawking derki; “Dikkat ettim de, her şeyin kaderde yazılmış olduğunu ve kaderi değiştirmek için hiçbir şey yapamayacağımızı iddia edenler bile, karşıdan karşıya geçmeden önce sağa sola bakıyor.”
Son olarak şunu söylemek isterim; Allah, sadece bireysel bir islami yaşamı değil toplumsal bir islami yaşamı irade etmiştir.
Evet, okuyalım ama artık yüzeysel değil de derinlemesine ve doğru “Okuyalım”.
(M. Burhan HEDBİ)
******dpnt******
1- Bakara 2/30
2 – Tahrim 66/6
3 – Mülk 67/2
4 – Zemahşeri, Keşşaf c:1 s: 125
5 – Farsça’da “sohbet meclisi” anlamına gelen bezm kelimesiyle Arapça’da “ben değil miyim” mânasında çekimli bir fiil olan elestüden oluşan bezm-i elest terkibi, “Ben sizin rabbiniz değil miyim” hi¬tabının yapıldığı ve ruhların da “evet” diye cevap verdikleri meclis anlamını ifade eder. A’râf 7/172
6 – Furkan 25/62
7 – Kurtubi, el- Camiu li- Ahkamil Kur’an c:7 s: 65-66
8 – Muhemmed Adurreuf, feydül Kedir c: 1 s: 276
9 – Muhemmed Adurreuf, feydül Kedir c: 1 s: 276
10 – Kurtubi, el- Camiu li- Ahkamil Kur’an c:7 s: 273. Zemahşeri, Keşşaf c:1 s: 124
11 – Zemahşeri, Keşşaf c:1 s: 124. Elauddin, Lubab ul- Tevil fi Meani t- Tenzin (Tefsiri Hazın) c:1 s: 40. Tenvirul Mikbas mın Tefsiri ibni Abbas s:6
12 – Ebi Muhammed el- Hüseyn b. Mes’ud, Tefsirül Beğevi c:1 s: 58
13 – Ebi Muhammed el- Hüseyn b. Mes’ud, Tefsirül Beğevi c:1 s: 61
14 – Hafız İbn. Kesir, Tefsir-ul Kur’an-ul Azim c:1 s: 67
15 – İsra 17/13
16 – Kurtubi, el- Camiu li- Ahkamil Kur’an c:10 s: 224.
17 – Zamahşeri, Keşşaf c:2 s: 652
18- Necm 53/39
19- Meal Ahmet Tekin İsra 17/13
20 – Şeyh İbrahim Lükkani, Şerhu Cevheretu t- Tevhid s: 113
21 – Şeyh İbrahim Lükkani, Şerhu Cevheretu t- Tevhid s: 112
(M. Burhan HEDBİ)