Muhalefetin Millet Algısı Üzerine
30 Mart yerel seçimi muhalefetin yüksek düzeyli beklentileri istikametinde sonuçlanmadı. Ben saymamıştım, sayanlar söylüyor; Ak Parti’nin girdiği ve her seferinde diğer partileri geride bıraktığı sekizinci seçimmiş. Muhalefet (Ak Parti iktidarından gayrımemnun kitle), her seferinde mindere yapışmanın getirdiği, zaman zaman öfke kabarmalarına yol açan bir bıkkınlık ve ümitsizlik halini yaşıyor.
Ben istiyorum ki, seçimi kim kazanırsa kazansın, iktidarda hangi parti olursa olsun, muhalefeti temsil eden partiler veya siyaset dışı kurumlar çetin ceviz olsunlar, kolay lokma olmasınlar. Milletin eğitim, sağlık, refah, yolsuzluk, adalet ve sair taleplerini ya da var olan dertlerini, yerel ve genel politikalara ilişkin şikayetlerini bizim adımıza güçlü bir şekilde haykırsınlar. İktidarda olanlar, milletin mis gibi haklı talepler ve şikayetler kokan nefesini her daim ensesinde hissetsin. Gel görelim, bugünkü muhalefette bundan eser yok..
Muhalefet -tıpkı ktidar gibi- sırtını halka dayadığını ve gücün kaynağını millette aradığını söylüyor ama halktan istediği teveccühü göremiyor. Sebep? Esasında Ak Parti’nin alamet-i farikası da tam bu noktadadır ve mesele çok basit gibi geliyor bana. Meramımı biraz açmaya çalışayım..
Bütün partiler aynı minderde güreşiyorlar, hiçbiri ‘siyaset bilimi’ne yabancı değil, hepsi de -belki hazine yardımı hariç- benzer imkanlara sahip. Tabiri caizse aynı dersi çalışıp(?) aynı sınava giriyorlar. Bu durumda kendime şu soruyu soruyorum: Öyleyse aynı formüller Ak Parti için iyi sonuç veriyor da muhalefet için niye beklenen sonucu vermiyor?
El cevap: Formüller aynı ama formülde yer alan bazı değişkenlere yüklenen mana farklı. Özellikle “millet” dediğimiz, sadeleştirip formülden atamadığımız ve yok sayamadağımız asal değişken kritik role sahip. Şöyle ki; herkesin kafasında farklı bir millet algısı var ve planlarını, analizlerini ona göre yapıyor. Sonra da oturup sonucu bekliyor. Milleti doğru kavrayıp zihnine doğru nakşeden, bir başka ifadeyle kafasındaki millet algısı gerçekle örtüşen, sükut-i hayale uğramıyor. Yok eğer, millet algısı gerçeklerden uzak ise o zaman da formül doğru sonuç vermiyor, zihinlerde inşa edilen “paralel millet”, sandıkta gerçek millete tosluyor.
İşte muhalefetin yıllardır çabalarının meyvesini alamayışının temel sebeplerinden biri bana göre budur; bin türlü saikle kendi zihnine inşa ettiği; paralel, muhayyel, ne dersek diyelim; yanıltıcı millet algısına dayalı hesap yapmasıdır. Bundandır ki, halka arkasını dönerek sırtını halka dayadığına inanmak gibi şaşkınlıklarını göremiyorlar.
“Türk Ulusu, Türk Milleti, millet” lafızlarını dillerinden düşürmeyenler, bu milletin sosyolojik kalabalıktan öte bir varlık olduğunu fehmetmeliler. Bu milletin bir “kolektif akıl” sahibi olduğunu, sezgilerinin, coşkularının, kırgınlıklarının olduğunu, kusuru-zaafı olduğu kadar bir feraset ve irfan damarının da olduğunu, her türlü kemiyet hesabının ötesinde bir de ruh taşıdığını… hâsılı, bildiğin bir canlı varlık olduğunu görmeleri gerekir. Bu püf noktası es geçilirse, ortalığı yıkması beklenen feryatlar bile millet nezdinde ma’kes bulamaz (bakınız: son seçim kampanyası süreci). Şaşkınlıkların da sonu gelmez.
Mesela, bütün bir seçim kampanyası boyunca günlük hayatta halkın gerçekten bîzâr olduğu konular gündeminize girmez. Mesela, rakibinizle mücadelenizde bile, gündem konusu, jargon, yöntem v.s. olarak rakibinizin çizdiği dairede cebelleşmek zorunda kaldığınızı fark edemezsiniz.
Mesela bu milletin; bir taraftan barış, hukuk, adalet, dürüstlük, şeffaflık rüzgarlarıyla mangalda kül bırakmazken öte yandan izinsiz gösteri yapanlara ve bunu yaparken de yüzünü maskeyle gizleyenlere bir çift söz söyle(ye)meyenlerin tıynetini anlayacak yaşta olduğunu hesaba katmazsınız.
Ve sandıkta notunuz kırılır.
Ak Parti iktidarının onca yanlışına ve siyaset biliminin “iktidar yıpratır” ‘nass’ına rağmen niye muhalifleri tarafından sarsılamadığının sırrı burada, yani; millet algısı ve milletle tesis ettiği ilişki biçimindedir. Bunu başarmanın ilk adımı da, dağdaki ‘çoban’a şehirde oturduğu yerden çobanlık etmeye hevesli çokbilmişlerin kılavuzluğuna bel bağlamaktan vazgeçip, istikameti millete çevirerek yüreğinizle kucaklamaya azmetmektir.
Hele bir düşünün. Var mısınız?..