Muhalefet
Herkes nelerin nasıl olması gerektiğini söylemektedir. Fakat maalesef kimse o gerekenleri yerine getirmemektedir. Ve aslında sorun da tam burada başlamaktadır.Kendimizle bile muhalefet etmemiz, davranışlarımızın söylemlerimize muhalif olması meselesi…
Muhalefet!
Kimilerince çok tehlikeli olan/bulunan ve bu yüzden de kimilerince yasaklanan… Yasaklandığından ötürü de kimilerince ‘Kutsal’ sayılan bir olgu.
Muhalefet!
Aslında içeride/içinden muhalif olmamakla beraber, dışarıdan sanki muhalifmiş görüntüsü vermek ve böylelikle muhatabı aldatmak da muhalefet konusunda ayrı bir sorun teşkil etmektedir.
Allah’ın dahi işlemeye değer gördüğü bir kavram olması, muhalefetin önemini göstermek açısından yeterlidir. Muhalefetin iyi anlaşılması gerekir. Bazı değer yargıları oluşturulurken muhalefetin de hesaba katılmasının gerekli olduğunu unutmamak gerekir. Zira Allah, “Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Hâlbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı. 11/118” demektedir. Yani; Allah dileseydi tüm insanları tek din, tek düşünce, tek ırk ve inanış üzerine yaratırdı. Oysa Allah; “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere/halklara ve kabilelere ayırdık. 49/13” “… Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. 30/22” demektedir… Demek ki Allah, tek tipçiliği değil, çok sesliliği dilemiş ve murad etmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki muhalefet, günümüze has bir olgu değil insanlığın başlangıç tarihinden günümüze kadar var olan bir olgudur. Ve insanlığı içinde barındıran bu kâinat var olduğu müddetçe de olacaktır.
“Yahudiler yetmiş bir fırkaya ayrılmışlardı, sizler ise yetmiş ikisi ateşte ve yalnız birisi cennette olacak şekilde yetmiş üç fırkaya ayrılacaksınız.” hadisinden de muhalefetin sürekliliği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca muhalefetten kurtulmanın yollarını aramakla geçirilecek boş zaman yerine, muhalefeti nasıl hayatımıza olumlu bir şekilde entegre edebilirizin yollarını aramamız gerekir. Bu da bir nevi muhalefete alışmakla mümkün olacaktır. Nasıl ki, bedenimizde hoşlanmadığımız bir kusur veya eksikliğin varlığına alıştığımız zaman mutlu oluyor, alışmadığımız zaman da huzursuz ve tedirgin oluyoruz. Aynı şekilde muhalefete alıştığımız zaman; muhalifimizle de mutlu olacağız. Gerçek manada mutlu olmayı o zaman başarmış olacağız… Çünkü muhalefetin olduğu yerde gelişim vardır. Muhalefetsizlik kusur ve eksikliklerin görülmemesi ya da üstünün örtülmesi anlamına gelir. Farkında olmayabiliriz ama sorunların çözülmemesinde pasif muhalefet veya muhalefetsizlik yatmaktadır… Aslında muhalefetsizlik bireyleri, toplumları kısır döngüye mahkûm eder. Kısır döngüyü oluşturan muhalefetsizlik, insanları çözümsüzlüğe de hapseder. Muhalefete alışmak, bulabileceğimiz bir çözüm yoludur aslında. Zira Allah da; “Ancak Rabbinin rahmetiyle koruduğu (Merhamet edip ihtilafa düşmekten alıkoyduğu hariç) kimseler başka. 11/119” demekle de muhalefete düşmekten kurtulmanın ve muhaliften nefret etmemenin yollarından birisini de; onun merhametine sığınmakta olduğunu göstermektedir.
Peygamberlerin de işe toplumlarına muhalefet etmekle başladıklarını unutmamak gerekir!
Akıllıların nezdinde: Ön açıcı öneri ve uyarıcı eleştirilere sahip olan muhalefet/muhalif, uyarmayan dost veya taraftardan daha faydalıdır…
Kimileri muhalefetten kurtulmanın yolunun tek düşünce, tek “din” ve tek tipçilik olduğunu var saymaktadır. Kimileri de ihtilaflara düşmenin sebebini çoklukta/çok seslilikte yani; dinlerin veya düşüncelerin çokluğunda aramaktadır. Oysaki insanlık tarihine ibret ile bakıldığında görülecektir ki, aynı dine mensup insanlar arasında dahi öldürmeye varacak kadar ihtilaflar mevcut olmuştur. Bu durum, aynı anne-babadan olan Âdem’in çocuklarında ve daha sonra aynı ırktan olanlarda da görülmektedir… Bu durum, Harun’un, Musa’ya vekâlet ettiği dönemde ve Hz. Musa sonrası Yahudilerde, Hz. İsa sonrası Hıristiyanlarda ve Hz. Muhammed’den (s.a.s.) sonra ki sahabe devrine bakıldığında haklı ve haksızı belirlemenin ve bu konuda taraf olmanın ötesinde açık ve net bir şekilde görülecektir.
Muhalefet, bir ırkın bir ırka, bir düşüncenin ötekinin düşüncesine, bir dinin başka bir dine, bir cinsin bir cinse takındığı tavır değildir. Bazen hemcinslerin hatta bir çocuğun kendi öz babasına dahi yapabileceği kadar fıtri bir duygu, bir melekedir.
Peki, esasen nedir bu muhalefet?
Muhalefet, Allah’ın bu dünyaya ve dolayısıyla orada yaşayanlara ‘Sonradan var olanlar değişkendir’ kaidesine binaen; ilerlemeyi sağlayacak, değişim ve dönüşümü kazandıracak olan ahlak ve anlayışlarını oluşturan tümün bir parçası olarak var ettiği melekelerden bir tanesidir. Akıl ve delilik gibi…
Fakat burada unutulmaması ve dikkate alınması gereken şudur: Muhalefet vardır, bir de sadece muhalefet için muhalefet etmek vardır. Bunlar çok önemlidir karıştırmamak gerekir. Muhalefet et ki tanınasın kaidesinden bir hayır ve pozitif düşünce oluşmamıştır. Rabbim! İnsanlara fayda sağlayacak meseleler dışında, sadece muhalefet etmek adına muhalefet etmekten sana sığınırım.
(M. Burhan HEDBİ)