Muhalefet(!)’in Referandumla Sınavı
Kokuşma, yozlaşma, çürüme ve bozulum; adına siyasi parti denilen, fakat icraatta asla anayasada yazılı “siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” (md: 68) tanımı ile bağdaşmayan bazı tertip ve teşekküllerden başlamak suretiyle ve yayılmıştır.
“Demokratik Siyasi Hayat” ne demektir?
Ben bir siyaset bilimci ve kırk yıllık hukukçuyum.
İlgili literatürü günlerce inceledim.
Sonuçta; Demokratik Siyasi Hayat’ın ne olduğuna dair özlü bir sentezde:
“Toplumsal hayatın: İktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel olmak üzere bütün usul, unsur, inisiyatif ve davranış biçimleri ile kişisel ve kurumsal tasarruf, hak, ödev, yetki, sorumluluk ve görevlerin tümüyle doğrusal yönde; adalet ahlâkı, ilim ve evrensel hukuk içinde; Mütesanit (uyumlu) ve bilimsel bütünsellikle yaşanması ve yaşatılması” olduğunu gördüm.
Bu tanım ve cari mevzuatın özüne göre “siyasi parti” şu demektir:
Siyasi partiler, devlet içinde milletin; Adalet ahlâkı, haklılık, eşitlik ve hukukun üstünlüğüne dayalı, huzurlu-güvenli, zengin ve mutlu bir hayat sürmelerini temin; Bireyler, bütünüyle toplum ve müesses kurumların her türlü mazarrat, tasallut, fiili tecavüz, hak gaspı, hırsızlık-yolsuzluk, kanunsuzluk, ayrımcılık, bölücülük ve ahlâksızlığa karşı tahkim edilip;, Milli devlet’in ebed müddet kılınıp, özgürlük ve egemenliğin korunmasından sorumludurlar.
Aksine hareket eden; Ülke/millet/insan aleyhine siyaset üreten; Aykırı unsurlara arka çıkan; Dolaylı da olsa, terör-tedhiş, genel ahlâk, milli adet, örf, gelenek ve yasalara göre suç sayılan eylemlerle iştigal ve eylemcilere yardım ve yataklık eden partiler derhal “her ne şekil ve surette olursa olsun” mutlaka kapatılmalıdır.
Ülkemizin resmi ve yasal siyasi partileri;
Adına “lider” denen parti sahipleri ve üyeleri;
Bunun farkında ve şuurunda mı acaba?
Farkında ve şuurunda/bilincinde iseler:
Niçin halâ insanlık, demokrasi, ilim ve ahlâk dışı 298 (seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri), 2839 (milletvekili seçimi), 2972 (mahalli idareler ve mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar meclisleri) ve 2820 (siyasi partiler) sayılı yasalarla amel etmekteler?
Bilinçli sorumluluk ve “farkındalık” olmadığını bir misal ile açıklayalım:
***
“Konfüçyüs, Hükümdar'ın isteği üzerine belirli bir süre için şehrin yönetimini üstüne almayı kabul etti ve yedi gün süreyle hiçbir şey yapmadan şehir ve halkı izledi.
Yedinci gün yüksek memur Sao-Ceng'i idam ettirdi. Cesedin üç gün açıkta kalmasını emretti. Buna Öğrencileri çok şaşırdılar, yanına gittiler ve sordular:
"Sao-Ceng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu. Bu yapmanız doğru mudur? Bildiğimiz kadarıyla bu adam ne bir haydutluk ve ne de hırsızlık yapmamıştı...
"Konfüçyüs ‘yaptığımın nedenlerini size anlatayım’ dedi ve şöylece anlattı:
"Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, onlar daha sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:
Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözü peklik;
İkincisi aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık;
Üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık;
Dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte, herkesle dost geçinmek;
Beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte, yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına gizlemek.
Sao-Ceng'de bunların beşi de vardı.
Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu;
Aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyor ve zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu.
Aşağılıklar birleştiği zaman ortaya çok güçlü bir kötülük çıkar.
Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim.”
***
Bu mesele ışığında son elli yılın particilerini bir mütalaa edin lütfen!..
Sonra, mütalâanız ve ortaya çıkan hakikat ışığında ‘şu hali’ bir değerlendirin.
Asil/vekil ilişkisini hukuken, ahlâken, ilmen ve mantıken tanımlanamaz bir çelişkiye dönüştüren “Dokunulmazlık zırhı” neyin nesi? Sanki bu gericilik, yobazlık, halka güvensizlik, kurumlara inançsızlık ve derin irtica yetmezmiş gibi; Bir de siyasi partilerin kademe (il-ilçe, genel merkez bina) dokunulmazlığı, memurin muhakemat ve sınırları resmi görev alanlarını aşan yargı (hakim-savcı) dokunulmazlığı var!...
Lâkin; malik-ül mülk ve devletin asıl sahibi vatandaşa dokunmak serbest!..
İşte, soruna buradan bakmak ve neşteri buraya çalmak gerek.
Şu hale bir bakınız: İlim, irfan ve en hakiki mürşit’in emirlerine rağmen;
Tarihte ve bu gün, fitne-fesat, vatan-millet, devlet ve insanlık aleyhine her melânet, cürüm, suç ve şeamet siyaset adına siyasi partilerde üremiş. STK ve partilerde üreyen mikrop-ihanet virüsü, önce kurumlara sirayet, oradan devlet uzuvlarına, nihayet sine-i millete bulaşarak yayılmış ve şimdilerde “TC’nin hayatiyetini tehdit eden” kronik, devasa ve müzmin bir sorun, tehlikeli salgın halini almıştır…
27 Mayıs 1960 kalkışmasından itibaren üreyen ve yayılan cerahat nedeniyle;
Şimdi TC vatandaşlarının kahir ekseriyeti hastadır.
Müzmin hastalıkların hakiki sebep ve kaynağı:
1. Namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu olamayan,
2. Kitle partisi şuuru içinde “parti içi demokrasiyi” gerçekleştiremeyen,
3. Devlet memurunu yandaş, zenginleri yoldaş, yalancı-talancıyı yönetici yapan,
4. Haram-yalan, soygun-vurgun, kara para ve kaynağı meçhulden beslenen,
5. Denetlemeyen ve denetlenemeyen,
6. Emanetçi, hıyanetçi, despot ve diktatörlerce yönetilen,
7. Üye, delege, yönetici ve adayların kader, istikbal ve ikballerini “Sao-Ceng” lerin belirlediği; Elli yıldır “milletvekili” namıyla, bu sulta ve cuntalar tarafından “parlâmenter” atamalarının yapıldığı ve bütün atamaların “parti sahibinin” iki dudağı arasında olduğu…
Hakikatte atıl, halde batıl ve muattal;
Son yarım yüzyılın siyaseti ile siyasi parti nam tertip ve teşekküller ile;
Devleti yönetmekten aciz, bencil ve haris, ilkesiz, onursuz ve sorumsuz, yalan-talan, yolsuzluk ve hırsızlık müptelâsı, rüşvet alacak-verecek, iltimas edecek, eşi-dostu, yandaşı, yoldaşı ayıracak, ihanet şebekeleri ve vatan hainlerini kayıracak kadar pespaye, düşük, akıl, idrak, ilim-irfan ve vicdandan yoksun politikACI’lardır.
(adalet ahlâkı, hukuk ve halka sahip ve saygılı olanları elbette tenzih ederim)
Bu tanım, tasnif ve tarife muhatap olanlar; Apaçık devlet ve milletin aleyhine olan bir referandum karşısında ittifak yapmaktan, halkı dosdoğru bilgilendirip, bilinçlendirmekten aciz, zavallı vasi, cunta ve sulta sahipleridir.
Evet; Bir türlü kökü kazınamayan “temiz devlet, temiz siyaset, namuslu-dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu yönetici" bağlamında temizlenemeyen bu “Allahın belâsı” menfur melanetler yüzünden; En kıymetli varlığımız, aziz ve kutsal insan unsurumuz artık hastadır.
Hem de; kimi bedensel, kimi de ruhsal ve zihinsel (muhakeme) özürlü olarak..
Bundan; Referandum karşısında aciz kalan muhalefet sorumludur.
***///***
Mustafa Nevruz SINACI