Mübareksizlik mi, Yoksa ABD ile İsrail’in Savaşı mı?
Mübareğin Mübareksizliği mi, Yoksa ABD ile İsrail’in Savaşı mı?
Bu başlık hayli uzun oldu, lakin başka çarem yok. Konu dağınık ve bir o kadar da karmaşık. Geçen hafta “(Türkiye, Tunus, Mısır) ve Gündönümü” diye başlık atmıştım. Özetle demiştim ki bu olaylar doğu halklarının özellikle Müslüman dünyasının gündönümüdür.
Evet, bu bir gündönümüdür, ama bu sadece Müslüman dünyasının içinde bulunduğu şartlar ve gayretleri ile bu noktaya gelmemiştir. Dünyanın geldiği nokta bunu elzem kılmaktadır.
Şöyle ki;
On dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren dünyada sanayi devrimi ile beraber milletleşme hareketleri de başlamıştır. Ve on dokuzuncu yüzyıl sonunda hanedanlığa dayalı imparatorluklar yıkılmış, ideolojik imparatorluklar devri başlamıştır.
İdeolojik dünyanın bir tarafında kapitalist cenah, diğer tarafında ise komünist dünya vardı. Komünist blok ile kapitalist blok dünyayı iki şekilde baskı altına aldı. Birincisi doğrudan sömürgeleştirerek diğeri ise uydu devletler yaratarak. Uydu devletleri de kendine yakın yönetimler ve elit sınıf yaratarak kontrol ettiler.
Nitekim Müslüman dünyası bin dokuz yüz altmışlara kadar çoğunlukla doğrudan sömürge olarak yönetildi. Bu tarihlerden sonra ise emperyalist devletler çekilerek yerlerini işbirlikçi yönetimlere bıraktılar. Nitekim Arap dünyasının aşağı-yukarı bütün devletleri(bağımsız gözükseler de) bu sınıftan devletlerdir.
Bu yönetimler ülkenin bütün subaşlarını tutup milli değerlerini soyup kendilerini ayakta tutan emperyalist devletlerle bölüştüler, bölüşmeye devam ediyorlar.
Ancak, geçen hafta ki yazımda da değindiğim gibi Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra nispeten özgürleşen toplumlar iletişim araçlarının da gelişmesi ile bütün dünyadan haberdar olmaya ve etkileşmeye başladılar. Bunun sonucunda mevcut dikta ve oligarşi yönetimler halkları eskisi gibi kontrol edemez oldular. Zira toplumlar daha fazla özgürlük, gelirden daha fazla hak talep etmeye başladılar. Yine toplumlar batının ikiyüzlü davranışlarını keşfettiler. Batı bir tarafta özgürlük ve demokrasi derken, diğer taraftan aynı batı dikta rejimlerine destek vermeye devam ettiler.
Çok dillendirilmeyen, batı yönetimlerinin dillendirmeye korktuğu bir konu var ki aslında bu batı için Müslüman dünyasının uyanışından çok daha tehlikeli ve vahim. O da batının sosyal yaşam kalitesi olarak en son noktaya gelip kültürel yozlaşmaya başlaması. Yine nüfusunun yaşlanmasından dolayı yasa dışı yollardan ülkelerine giren kaçak işçilere göz yummaları.
Her ne kadar istemiyor görünseler de kaçak işçileri ülkelerine geri göndermek gibi bir niyetleri de yok. Ve bu durumun ileride ülkelerinde sosyal çatışmalar yaratacağı gün gibi aşikâr. Yani iki arada bir deredeler. Avrupa’nın durumu bu merkezde, ABD’nin durumu da ondan aşağı değil.
ABD Ortadoğu’yu Sovyetlerin yıkılmasından sonra İsrail’in yanına işbirlikçi Mısır’ı ve işgal ettiği Irak ile kontrol etmek istedi. Bush’un sertlik politikalarının işe yaramadığını görülünce Obama halklarla işbirliği, yani daha fazla özgürlük gelirden daha fazla pay sağlama yolunu deniyor. Zira dikta ve işbirlikçi yönetimlerden iyice bunalan Ortadoğu halkı yani Müslümanlar kontrol edilemez duruma gelebilirler, bir başka gücün/güçlerin etkisine girebilirler. Nitekim Türkiye’de yaşanan dönüşüm bunun başlangıç noktasıdır. Şüphesiz Türkiye teşkilatçı ve tarihi geçmişi ile bunu hasarsız sağlamak üzere. Bu dönüşümü AB istiyor gibi gözükmesine rağmen bunun kendi hayrına olmadığını biliyor. Bunu not olarak düşüp esas konumuzu devam ettirelim.
ABD Arap ülkelerine Türkiye’yi örnek göstermekte, ülkemizi işaret etmektedir. Kısaca ABD kavgasız, çatışmasız, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden işbirliği içerisinde olan, birbirleri ile sorunu olamayan ve ama kendisi ile müttefik bir Ortadoğu istemektedir. Ne var ki, yandaşı İsrail ve AB ile çatışmacı, karşıt gruplar ve hasımlar yaratarak, diktatörler vasıtası ile idare etme üzerine Ortadoğu’yu kurgulamış olan ABD, yandaşı İsrail ile bu noktada karşı karşıya gelmişlerdir. Zira İsrail kuruluşundan itibaren kurgusu gereği ulusal politikasını çatışma ve karşıt gruplar yaratma üzerine kurmuştur.
Aslında Mübarek’in devrilmesi şu anlama geliyor; İsrail’in bu güne kadar ki çatışmacı politikalardan vazgeçip daha uzlaşmacı bir ülke haline gelmesidir. Kim bilir bu da İsrail’in ikinci sınıf bir devlet olmaya razı olması demektir. Buna ABD’deki Yahudiler izin verirler mi?
Dolayısıyla Mısır caddelerindeki çatışma, acaba aslında sakın ABD’nin Obama yönetimiyle sertlik yanlıları ve yandaşları İsrail’in mevcut yönetimi arasında olamasın?