Motivatör Olarak Girişimcilik Kendinizi Keşfedin
Kendinizi tanımlamak için yapabileceğiniz en cesur davranış, kim olduğunuzu, neye inandığınızı ve nereye gitmek istediğinizi bilmektir. Sheila Murray Bethel
İçinde yaşadığımız dünya; geçmiş zamanlarda yaşayan insanlar, şimdi yaşıyor olan insanlar ve gelecek de var olacak olan insan adedince farklı hayat, algı ve bakış açısına sahiptirler. Ve sabahına çıkabildiğimiz her gün yeni kazanımlara, yeni umutlara ve yeni başlangıçlara gebe demektir. Bu noktada insana düşen gerçekleştirmek istediği hayalleri için harekete geçmek ve hayallerinin hizmetkârı olmaktır. O halde girişimciliğin ‘motivatör’ etkisi ne demektir? Nasıl olmaktadır? Ya da motivasyon ile girişimcilik arasında nasıl bir bağ kurabiliriz. Gelin hep beraber bu soruların cevabını bulalım. Öncelikle girişimcilik dediğimiz kavram sadece ticari girişimcilik ile ilgili olabilir mi mesela?
Girişim kavramının kökenlerine indiğimiz zaman göreceğimiz ilk şey insanoğlunun varlığını sürdürme savaşında girişimde bulunmak zorunda olduğu gerçeğidir. Ve motivasyon kelimesine baktığımızda şu tanım yapılabilir. Motivasyon kavramsal olarak insanı bir davranışı sergilemeye iten, davranışları gerçekleştirme arzu, istek düzeyimizi belirleyen, davranışların yönünü, sürekliliğini sağlayan çok yönlü iç ve dış sebep – sonuçların işleyiş mekanizmalarını ifade etmektedir.
Motivatör olarak girişimcilik ve girişken olmak kavramına yüklenilen anlam da bu yönüyle kişiyi yapması gerekli eyleme iten içsel güç ve girişimciliğin etki alanını göstermesi yönüyledir. Motivatör olarak girişimcilik kavramına da bu noktadan hareketle bir anlam yüklemesi yapmaktayız. Girişimcilik kişinin pek tabiî ki girişken olması ile ilgili ve birbirini bütünleyen bir kavramdır.
İlk insanlar ile günümüz yaşam koşulları hiçbir şekilde benzerlik göstermemektedir. Nasıl ki yemeğin kendiliğinden pişerek ağzımıza düşmesi mümkün değil ise hayatta hayalini kurduğumuz ve ulaşmak istediğimiz hedeflere emek vermeden, sancısını çekmeden sahip olmamızda mümkün değildir. Yeryüzüne koyulmuş işleyiş yasası gereği hedefe giden yolda yürümektir esas olan! Bunun bu şekilde kabul edilmesi gerekiyor. Kâinatta her şey bir sebep – sonuç ilişkisi içerisinde yaratılmıştır. Ve biz sebepler dairesi dediğimiz amaca giden yol için gerekli şartları zorlamalı ve yapılması gerekenleri bize düşen kısmı ile yerine getirerek istenilen sonuca ulaşabileceğimizin farkına ve bilincine varmamız gerekiyor.
Dolayısıyla sizlere sen bir dahisin, içindeki devi uyandır ya da dünyayı yerinden oynatabilir veya kâinatta her istediğine düşünce gücünle ulaşabilirsin gibi batıdan apartılmış kişisel gelişim adı altında egonuzu yüceltme cümleleri sarfetmeyeceğim. Çünkü dünyaya Allah tarafından bir düzen koyulmuştur. Bu da pek tabiî ki çalışmak, çalışmak, çalışmaktır. Ve bu düzenin düşünce gücüne inanarak ama sadece düşünce gücünü yüceltici ve basite indirgeyici olmaması gerekliliğine inananlardanım. Aksine düşünce dediğimiz kavram insanın ulaşmayı istediği hedef, eşya ya da her neye ulaşmak istiyor ise bu bir bütünün parçası konumundadır. Bir pazılın tamamlanması için en önemli parçalardandır denebilir. Ama tek başına yeterlilik arz etmemektedir.
Hedefe giden yolda bizim denklemimiz şöyle:
İstek + İnanç +Cesaret + Hareket = İnşaa edilmiş sonuç
Bizim burada verdiğimiz denkleme farklı kaynaklarda değişik kombinasyonları ile karşılaşabilirsiniz. Biz kendi inandığımız ve istediğimiz sonuçları elde ettiğimiz denklemi bu şekilde kuruyoruz.
Gerçekleştirmek ve ulaşmak istediğiniz hedefler ve hayaller neden bu kadar uzak görünüyor bunu bir düşünmek gerekiyor.Hatta daha net görmek için bir kâğıda da yazarak bilinçaltı farkındalığını arttırmış ve somuta indirgenmiş hali ile önünüzde olabilir.
Gerçekten imkânları seferber ettiğimizde ulaşamayacağımız hayallerimiz mi söz konusu. Eğer kırmızı kar yağmasını beklemek gibi bir hayale sahip ise kişi şunu mutlaka bilmek zorunda! Dünya’ya yerleştirilmiş düzen içerisinde bu şekilde bir şey yalnızca hayallerle sınırlıdır. Allah insana ceviz verir, ama kırmak ve içindeki hazineye ulaşmak sadece insanın kendi elinde olan ve çabası sonucu sahip olabileceği kadarıyladır. O halde herkesin kendine şunu sorması lazımdır. Bize verilmiş olan cevizi kırmak için nasıl bir çaba, hedef ve planlamaya sahibiz! Saldım çayıra, mevlam kayıra gibi bir algı ile mi bakıyoruz hayata? Yoksa zamanı gelince düşünürüm modunda mı gününümüzü gün ediyoruz?
O halde farkında mıyız?
Bugün ne ekersek gelecekte de ancak ekebildiklerimizin hasadını alabileceğiz! Özellikle de hayat bu kadar hızla akıp giderken!