Moskova Günlükleri – Buz Diyarı
Türk olmak insanı yoruyor. Herkes bir şeyler söylüyor. Farkında olmadan insanın zihni yoruluyor. Geçici süreliğine de olsa hiçbir şey olmasak olur mu?
Birkaç tarihçi böyle diyordu: tarihten Türk adını silin; geriye hiçbir şey kalmaz tariha namına.
Türk kelimesi Türklerin kendilerine dedikleri bir isim veya sıfat değil. Araplar, Çinliler vb bölgesel unsurlar yani dış unsurlar çok dağınık-yaygın olan bu kavimlere Turuk Turk vb isimler yakıştırmışlar.
Öyle de olsa böyle de olsa zor bir iş Türk olmak. Çünkü yeni bir kültür aşamasına geçeyim filan deseniz de geçmiş bir türlü yakanızı bırakmaz. Kişisel olarak da yakanızı bırakmaz.
Sanki sürekli birileri kovalıyor beni.
Yurttaş olmak en iyisi.
***
Bu sıcaklar bize yaramıyor mu ne. Şu rüzgarlar da olmasa sanırım durmam, duramak buralarda. Moskova'ya gitmeye karar verdim.
Aslında bir ara Dublin'e gitmeye karar vermiştim. O da çok ilginç bir şey yüzünden. Dublinliler diye bir roman var. O kitaptaki yazınsal sahneler için bir araya gelmiş kişiler Dublin'de geziyorlardı. Hım. Şu şu karakter şu sokaktan dönüyordu. Haydi biz de dönelim.
Değişik bir turizm-tur anlayışı.
Unutuyor insan her şeyi. Üç beş kitap-roman filan oralarla ilgili. San Petersburg'la ilgili ne okumuştum ben. Sefiller nerde geçiyordu? Benim üniversitelerim neredeydi. Ana kimdi?
Çok boşladım şu işleri. Toplamda 3500 sayfa. Cumhuriyet dönemi Öykü. Antoloji. 10. sayfada kaldım Karabibik. Nabizade Ahmet'ti galiba
**
Konuş konuş, yaz yaz, ne oldu? Dikkat ettim; şu duvarlara baktığımda bile onlar bana çok şey söyledi. Konuş, konuş, yaz yaz; duvarlar daha çok konuştu.
Konuş konuş konuş, yaz yaz yaz bir insan tek kelime etmesin!
Duvarın ötesinde ne olsun. Hiç konuşmayan insanın bir duvarı daha sempatik gösterebilmesi becerisinin veya beceriksizliğinin resmidir duvar. Duvarın ardında ne olsun. Duvar sandıklarımızı ören biziz galiba. Kısacası; duvar, herkestir.
Daha bir insan şu duvar. Düşünsene! Konuşuyor duvar. Neden ben deli oluyor muşum sen konuşmazken?