MODİ! MODİ!
Ona arkadaşları Modi!.. Modi!.. Diye sesleniyorlardı, bir masanın etrafında içki kadehleri ellerinde.
O, resim delisi genç bir adamdı Paris'de, Montparnasse’de. Bir İtalyan’dı ve adı Amedeo Modigliani'ydi.
Söylenmesi zor olduğundan arkadaşları ve modelleri ona, Modi diye sesleniyorlardı. Bana kalırsa birbirini tamamlayan çok da ahenkli bir akışı var, Amedeo Modigliani isminin. Kendimce bu güzel ismin telaffuzu ne zaman ağzımdan çıksa, ona hayranlığımı bir kez daha duyarım içimde.
Babasını küçük yaşta yitiren Modi, oldukça yakışıklı bir ressamdı. 2004 yapımı, yönetmen Mick Davis' in Modigliani'nin hayatından yola çıkarak çevirdiği filmde, Modigliani rolünü Andy, Garcia oynamıştı. Oldukça da iyi bir performans sergilemişti kendi gözlemimce. Bu değerli yapım, herkesin seyredebileceği bir lezzette…
Burjuva bir aileden geliyordu o.İlerde onu öldürecek olan tüberküloz, henüz 15 yaşındayken yakasına yapışmıştı. Fakat Modigliani asla yılmadan, fırçayı elinden düşürmeden, ressam olmanın derdindeydi.
Yıllarca parasız, bohem hayatı yaşasa da, durmadan resmine devam etti. Uzun boyunlu kadınların ressamıydı o.Bir boynun anatomik doğruluğunu bilmediğinden değil, kaldı ki, sıkı bir anatomi bilgisi de almıştı Modigliani. Omurgada kaç tane kemik olduğunu elbette hesaplayabilecek düzeydeydi.
Zarafeti ve güzelliğiyle birbirinden güzel kadın bedenleri resmetti. Kimi zaman bu kadınların gözlerini, kendi ruhuna nakşederek, izleyicinin bakışında görünmez kıldı.
Yine, filmden bir anekdotta, kendisinden çocuğu olan jeanne’ye, ruhunu anladığın da gözlerinin resmini çizeceğini söylemişti.
Ve o bir zaman geldi,güzel gözlerin hakkını teslim etti .Jeanne'nin siyah beyaz bir fotoğrafını bulduğumda internette,bu gözlerin sahibi olan, oldukça etkileyici bir güzellikle karşılaşarak modigliani'yi daha iyi anladım..
Ressam Jeanne' den önce de, 1914 yılında İngiliz kadın ozan Beatrice Hastings'le derin bir ilişki yaşamıştı.
Hiç şüphesiz, bohem, elinde sigarası, masasından içkisi eksik olmayan, ayağında postallarıyla bu yakışıklı ressam, Modigliani, çok kadınla serüven yaşamıştır. Fakat birçok tablosunda ve deseninde resmettiği Beatrice Hastings’le, ona her zaman sadık kalan, ailesini de hiçe sayarak, neredeyse harabe bir yerde onunla yaşamayı göze alacak kadar Modi'yi seven Jeanne, mutlaka ressamın kalbinde farklı yerlerdedir.
Modigliani'nin en büyük şansı, belki de cebinde fazla parası olmasa da, biriktirdiği paralarla ressamların tablolarını satın alan, Polonyalı Zborowsky'le tanışmış olmasıdır. Bu adam Modigliani'ye gönülden bağlanarak ölene dek yanında olmuştur.
Modigliani, hastalığını düşünmeksizin her gün alkole kendini vererek bir nevi intihar etmiştir. Vücudu günden güne zayıf düşerek, resim yapma gücünü de kaybedecek duruma gelmiştir. Modigliani figürlerindeki uzun boyunları ve sarkık kolları içine alan rengin tenselliği, resmin ruhunda, beni her zaman ressamın acılarına da taşımıştır, aşklarına da…
Bir gün gecelerin esrik dansını bir Balzac heykelinin önünde yapmıştır. Hatta bunu üstat Aguste Renoir kendi ağzından söyler. Artık gitgide ruhu zehirlenen, göğsü ve gözleri çöken, umutları tükenen Modigliani'.”size Soutine'i bırakıyorum” der.
Onun arkasından Jeanne de gebe bir halde kendisini baba evinin tavan boşluğundan aşağıya atarak intihar etmiştir. Son dileği belki de çok sevdiği, taptığı adamın yanına biran evvel gitmekti.
Artık onun resimleri canlıydı.
Ben ki ne kadar sevdiğim bir ilkel yan bulsam da resimlerinde, Modigliani’nin sanatı daima modernliğini koruyacaktır!
Sevgilerle...
Çağımız gününün son şeklini nasıl resmederdi acaba...
Haziran 23rd, 2010 at 15:18