Mithat Paşa’dan 28 Şubat’a…
Mithat Paşa’dan 28 Şubat’a, Ehl-İ Beyti Hanedanlaştırma
Osmanlı, küçük bir beylikten imparatorluğa, adıyla anılan aileye mensubiyetle birlikte asıl Türk milletinden güç alıp ona hizmet ederek büyümüş, Türklerin kurduğu en büyük devletti.
Beylikten itibaren devleti Osmanoğulları kurdular ve onlar devam ettirdiler. Ancak Osmanoğulları öncelikle mensup oldukları Türk halkı için vardılar. Bu samimiyete inanan Türk milleti de Osmanoğulları yönetimine destek verip sahip çıktı. Yönetici halk kenetlenmesi sonuçta koca bir imparatorluğu doğurdu.
Zaman zaman yönetime müdahaleler, tahtan indirilenler çıkarılanlar oldu. Ama ne olursa olsun Osmanlı devlet yönetiminin asıl amacı ‘devlet-i ebed müddet’ti. Türk milleti kendilerinden bir aileye mensup Osmanlı adındaki bu devleti sonsuza kadar devam ettirme büyük idealindeydi.
Güçlü, ilerlemiş, eşitlikçi, özgürlükçü, cumhuriyetçi, modern Avrupa’dan etkileşimler sonrası mevcut devlet yönetimine alternatif düşünen bir anlayış, elit bir zümre ortaya çıktı. Bunlar olumlu olumsuz sonuçlarını hesaba katmadan olduğu gibi Batıyı taklit etme, devlet yönetimini bir anlamda şahsileştirme, devleti ve milleti batılılaştırma, modernleştirme, çağ dışı halkı adam etme adına cahil ve din yobazlığında gördükleri milletten çok belli bir zümrenin menfaatlerini koruma emelindeydiler.
Bu anlayış, devamı ardı ardına sürekli gelecek olan müdahalelerin ilkini Sultan Abdulaziz’e karşı yapacaktı. Bu ilk müdahalenin başrol oyuncuları meşhur Mithat Paşa ile Hüseyin Avni Paşalardı. Hüseyin Avni Paşanın içinden geldiği bu milletin Sultanına karşı şahsi kini vardı ve asıl hesabı Osmanlı Sultanından öç almaydı. Onun bu gözünü karartan kindarlığı maalesef asıl aktör Mithat Paşanın farkında olunmadan saf dışı bırakılmasını sonuç verecekti.
Mithat Paşa Avrupa’dan hayran kaldığı eşitlik ve hürriyet adına ‘meşrutiyet’i dillendirip bunu kotarmaya çalışırken kendi ve ailesinin meşruluğunu da sağlamayı hedefliyordu. Mithat Paşanın bu niyetini “hep Al-i Osman olacak değil ya birazda Al-i Mithat olsun” diyerek dile getirdiği söylenir.
Şahsi hesaplar önceliğinde milletin iradesine yapılan bu müdahale başlangıç olarak hep sonrakilere örnek olmuş ve aynı zamanda şekil ve yöntem anlamında yol göstermiş ve cesarette vermiştir. Sultan Abdulaziz’e yapılan bu müdahale ile özellikle 27 Mayıs müdahalesi çok benzerlikler gösterir. 27 Mayısçılar adeta müdahale yol ve yöntemlerini bu ilk örnekten çıkarmışlardır.
İttihat ve terakki bir anlamda devleti toparlama bir arada tutma gayesiyle müdahil olan bir güç olarak daha çok derin devlet yapılaşmasını andırır. Ancak tahminlerinde hata yaparlar ve bu gayelerinin tam aksi imparatorluğu daha da dağıtırlar.
Enver Paşada, Mithat Paşa benzeri yönetimi şahsileştirme gayesi var gibidir. Şayet başarılı olmuş olsaydı muhtemelen İngiltere’deki krallık ve cumhuriyet uygulaması benzeri hanedanlık Enver Paşa yoluyla devam edecekti.
Atatürk, III. Selimden bu yana Avrupa gibi olma gayesindeki Osmanlı devlet iradesinin hayalini cumhuriyetle gerçekleştirecekti. Yeni devlet elbette ki çağdaşlığın göstergesi cumhuriyet yönetimi olacaktı. O günlerde Atatürk’ün padişahlığı bile konuşulmuştu. Ancak Büyük Önder, öteden beri hep hayali olan çağdaş ve demokrat ‘Cumhuriyet’i kuracaktı.
İsmet Paşa, Mithat Paşanın hayallerini andırır tarzda ‘Yeni Cumhuriyet’i bir anlamda şahsileştirmeye doğru yönlendirmeye başlamıştı. Paranın üzerine kendi resmini bastırması bunun en güzel ipucudur. Bu dönemde Abdulaziz’e karşıt elit güruh adeta yeniden canlanmıştı. Halkı adam etme gayesiyle halkın irade ve menfaatini hiçe sayarak onu yönetme anlayışıydı bu anlayış.
Dünyayı demokratik uygulamaların sarıp sarmaladığı ikinci dünya savaşı sonrası İsmet Paşa, kontrolümde tutarım düşüncesiyle demokrat partinin kurulmasına izin verdi. Ancak halk iradesini dizginlemek kolay değildi. Bu yaklaşım sonunda 27 Mayıs müdahalesiyle adam olmayan halkı adam etme yönetimine girdi. Tek bir şahsın olmamakla birlikte hep elit bir grubun çıkarlarının ön planda tutulduğu bu müdahaleler 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, hatta 27 Nisan şeklinde devam etti.
Atatürk’ün kurduğu ve hedeflerini belirlediği Cumhuriyet yönetimi, sonuçta, bu elit grupların menfaatlerinin öne alındığı yaklaşımlarla artık uyanmış bu halkı yönetmenin imkansızlığını görmüş olsa gerek Ak Parti hükümetine devam dedi.
Atatürk’ün kurduğu ve hedeflerini belirlediği Cumhuriyet yönetimi, mevcut hükümetin yönetiminde Abdulaziz döneminden bu yana yerleşmiş bu anlayışı Ergenekon ve Balyoz davalarıyla temizlemeye çalışıyor.
Gücünü bu milletten alan yönetimler sonuçta millet adına hedeflediğini başarmıştır.
Şahsi, grup, zümre, aile ve her türlü millet aleyhine çalışacak kötü emellerden arındırılmış Büyük Önder Atatürk’ün kurduğu ‘Cumhuriyet Yönetimi’, Anadolu halkına hizmetle ‘laik cumhuriyet’ olarak devam edecektir.